M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Türk Yargısı ve Kürd Siyaseti

Türk Yargısı ve Kürd Siyaseti

İzniniz olursa bu gün farklı bir pencereden bakan, yaygın değimi ile öz eleştiri yani açıkçası Kürd siyasetçilerini eleştireceğim. Geçmişte eleştirdiğim yazılarım var. Okudukça anlayacak, hak vereceksiniz.

Tamam, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan Kürd meselesi kuruluş aşamasında sakat oldu. Cumhuriyet’i kuran kadro içinde İttihatçı zihniyet farklılıkları ya ayıkladılar ya da asimile ettiler. Bunların arasında direnen bir tek Kürdler kaldı. Son 30 yılda Kürdleri bitirmek için zalimlik yaptılar, imha ettiler, zindanlarda çürüterek çok ağır bedeller ödettiler.

Tamam, Kürdlerin direncini kırmak için her şeyi yaptılar. Tıpkı bu gün gibi, 5 yıl önce 25 Aralık 2009’da Kürd siyasetçilerini kelepçelenmiş tek sıra halindeki resim ve görüntülerini medyaya servis ettiler. Yani, geçmişin OHAL ve DGM uygulamalarını aratmadılar.

Kürdlere karşı 1925’te başlayan güç gösterisi ve adaletsizlik 90 yıl sonra Anayasa Mahkemesi kararıyla batıda başka, Kürdistan’da başka uyguladılar. Dikkat edin “ANa YASa” mahkemesi yani en yüksek, en yüce, mahkemenin kararlarını sorguladılar diyorum.

Mesaj açıktı, Kürdler bizimle eşit olamaz. Türk Devleti Kürdlere Türkler ile aynı muameleyi yapamaz. Boyun eğdireceğiz. Size Roboski gibi katliam, Yüksekova gibi kurşun ya da Diyarbakır cezaevinde Milletvekilleri rehin tutmak vardır dediler.

Tamam, Bir taraftan “süreç”, “barış” diyorlar, öbür tarafta katliam yapıyorlar, 10 bin Kürd siyasetçiyi hapiste tutuyorlar. Seçilmiş Milletvekillerini “ANA YASO” Mahkemesi bırak dese de Diyarbakır savcı ve mahkemeleri bırakmamakta diretiyor. Bırakın hukuku;  akıl, vicdan, insaf ve insanlığın kabul etmeyeceği zihniyet ile birileri kan, gözyaşı, tufan diyor.

AYM, hukuk okumamış cahil köylünün anlayacağı kadar açık bir biçimde yazdığı ve oybirliği ile aldığı Balbay’ın uzun tutukluluk kararını Diyarbakır yargıçları farklı okudu. Hukuk “AYM, kararı açık, Vekiller hapiste tutulamaz” dese de kar etmedi. Çünkü 2009 da Kürd’e kelepçe ile karşılık veren zihniyetin “barışa” izin vermeye niyeti yoktu. Amaçları belli, vekillerin şahsında oy veren milyonlarca Kürd’ü de cezalandırmaktı.

Tamam, yerel mahkemeye itiraz üzerine bir üst mahkemesi de AYM gibi en yüksek yargının kararını çöpe atarken Yüksek Mahkemeden tek satırlık bir yorum, bir açıklama, bir uyarı gelmiyordu. Kürd coğrafyasında görev yapan savcı ve hâkimler Terörle Mücadele kanununu Olağanüstü Hal (OHAL) ve DGM mahkemeleri gibi uygulamalar yapmakta beis görmüyorlardı. Çünkü savcılar, hâkimler için öncelik Türk Devleti’ni korumak ve kollamak olan TSK görev ve yetkisini devralmışlardı.

Onları  tek bir Türk medyası, Hukuk Fakültesi, aydın, yazar, akil adam eleştirmedi, suçlamadı; çünkü öyle eğitmişlerdi. Yapılan seminerler, verilen kurslarda Kürdlere nasıl bir hukuk uygulayacakları beyinlere şırınga edilmişti. Eşitlik temelinde yapılacak bir barış bile bölgedeki savcı ve hâkimlere göre suçtu. Anayasa kararının hiçe sayılması Kürdler söz konusu olunca mubahtı.

Tamamdır, bu çifte standardın ispatını hep birlikte 30 yıldır yaşıyoruz. AYM, kararları İstanbul’daki yargıçları bağlıyor, Diyarbakır’da (Amed’i) ise bağlamıyordu. Yani “açılım”, “barış” sürecine rağmen Kürdler için hukuk yok farzında. Bu ülkede Kürd’ü eşit vatandaş olarak görmeyen “düşman” hukuku var. Zira üst mahkemede ret kararında “bu dosya için AYM’nin bağlayıcılığı yok” demiş. Yani Türk vekil için var, ama Kürd vekiller için yok.

Her şey tamamda; zulme ve zalimlere karşı Kürd cenahının siyasetçileri, hukukçuları, danışmanları, siyaset bilimcileri ne yapıyorlar?  Tamam, yargıçların aldıkları karar üzerine Milletvekillerinin TBMM çatısı altında açtıkları “Bu iş yerinde açlık grevi var” pankartları dünya medyasına yansıttılar güzel. Peki, olaylar bu boyuta gelmeden Kürd siyasetçiler ne yaptı? Tamam, O ret kararını alan yargıçlar ülkelerine kötülük yaptıklarını faş etmesine faş ettiler de; benim burada söylemek istediğim başka bir şey. CHP veya bireysel başvuruda bulunanlar gibi Kürd vekiller için AYM’ ye başvuru hakkı çıkar çıkmaz başvurulmuş muydu?

Başvurulmamıştı. Nereden mi biliyorum? Hukukçu BDP vekiline sordum yok dedi.

Tamam, zihniyet sömürgeci bir zihniyettir. Yargı Kürdler için 90 yıldır güvence olmadı. Türk hukukunun uygulayıcıları Kürdlerin siyasal düşünce ve etnik kimliklerine ön yargılı olarak yaklaşmaktadırlar. Bu böyle diye Kürdler sadece sokaklarda yürüyerek, pankart ve basın toplantısı yaparak mı tepki verecekler. Bunu başka yolları yok mu? Geçmiş yıllarda “Gandhi” başlıklı makalem ve birkaç başka makalemde bu tezimi tekrarladım durdum.

Bir kez daha değiniyorum. Tamamdır, iyi siyaset yapanları KCK adı altında içeriye atanlara karşı her zaman hazırlıklı olacak yeni nesilleri yetiştirip sahaya sürmek başta BDP ve Kürd siyasetçilerinin öncelikli görevleri değil mi? Siz Türk hukukuna göre gereğini yapın, varsın onlar Diyarbakır savcıları gibi zalimane kararlar alsınlar. O zaman Türk ve Dünya kamuoyu önünde haklılığınız bir değil, bin kez kanıtlanmış olmaz mı?

Kürd siyasetçi ve partilerin hatası “her şeyi biz biliriz, kimsenin danışmanlığına, aklına, yol göstermesine ihtiyacımız yok” tavrı çok yanlış. Diyarbakır yargıçları anlaşılmaz kararları Kürdlere yapılan hukuki zorbalıktır. Baksanıza bu kararın ateşi düşmeden Batman’da “KCK” davasında ( 20 Aralık Cuma)16 Kürd siyasetçiden 13’üne toplam 81 yıl 9 ay hapis cezasını yine Diyarbakır’da 6. Ağır Ceza Mahkemesi yargıçları verdi.

Belli ki, Kürd halkını tahrik etmek, mahkemelere karşı umutlarını kırmak, devam eden çatışmazlık durumunu bitirmek, olayları çığırından çıkartarak süreci bitirmek, Kürd vekil ve siyasetçilerini içerde rehin olarak tutmaktır. İşte bütün bunlara önceden hazırlıklı olan, uluslar arası hukuki ve siyasi ön görüde bulunan ve işi sadece bu konularda çalışmak olan danışman, hukukçu bulunduran Kürdlerin bir siyasi partisi olması gerekmez miydi?

Beklenen yerel seçim arifesinde BDP bu olayı lehine nasıl çevireceğinin planlarını yaptı mı? Seçimlere kadar Kürdlerden çok daha büyük bir bela ile karşı karşıya bırakacak yeni komploların olmayacağını kim garanti edebilir?

Baksanıza kendi içlerinde savaşanlar Kürdler ile hayda hayda savaşırlar. Cemaat eliyle gelen Banka Genel Müdürü, iş adamı ve Bakanların çocuklarının içinde yer aldığı yolsuzluk operasyonu günler öncesinden geliyorum diyordu. Bunu herkesten önce BDP’nin fark etmesi ve ona göre siyaset üretmesi gerekmez miydi?

AKP’ye seçim arifesinde Kürdler yerine kimden korkacağının hesabını yapması için cemaatin duvarına çarpmadan BDP “barış süreci” adına öngörüde bulunarak dillendirmeliydi ki; bugün “Ben söyledim, siz dinlemediniz” diyebilme siyasi üstünlüğü yakalayabilseydi.

Gülen Cemaati 12 yıllık AKP iktidarında ellerinde onlarca kaset, belge, dinleme v.b. kanıtlar olduğunu dünya âlem biliyordu. AKP ile ortaklık iyi giderken bir tepki göstermediler. Cemaatin medyasına bakın 12 yılda yolsuzlukla ilgili tek bir haber, yorum, makale yapılmadı. AKP, ortağından şüphelenmedi; tamam da BDP niçin “barış süreci” adına Kürdlerin geleceği için planlarını kuramadı? Ortadoğu siyasi arenasında BDP farklı siyasete yapmalı. Tek başına, 15 yıldır 4 metrelik hücrede dünyayı şaşırtan Öcalan kadar olmasalar da bir şeyler yapmaları gerekmez miydi?

En çarpık ve anlaşılmaz olan ise; cemaat “Deniz Feneri” olayında AKP’ye koltuk çıktı. Anlaşılıyor ki cemaat planlarını ne zaman orta yere dökeceklerinin çok iyi yapmıştı ki bu gün “operasyonlara” yol verdi. Benim anlamadığım cemaat 12 yıl bu hazırlıkları yaparken AKP’nin iktidarda muktedir olduğunu iddia ettiği son 5 yılda kendisine bağlı olan başta MİT, Emniyet, Jandarma ve bürokrasi istihbaratı Arınç’ın iddia ettiği “Devlet içindeki illegal örgüt”, ya da Erdoğan’ın dile getirdiği “ Çete’nin” farkına nasıl varmamışlar, hayret.

Anlaşılan o ki cemaat laikçi, Kemalist ve ulusalcılardan kendini nasıl gizleyerek devlet ve bürokrasi kurumlarına yerleştilerse; 12 yıl AKP iktidarı içine de dini kullanarak kendini bir o kadar gizleme becerisini gösterdikleri anlaşılıyor. Helal olsun adamlara.

YÜKSEKOVA HABERİ SUSTURAMAZSINIZ

Uzun yıllardır yazı yazdığım 2. Adresim (Batman Çağdaş’tan sonra) Yüksekova Haber’in Hakkâri ofisinin kapısına bırakılan 2 av tüfeği kovanı ile gözdağı verilmek istenmiş. Bölgenin tek gerçek sesi olmaktan öte, Türk ve dünya medyasının doğru haber kaynağı olarak başvurduğu; birçok haber, yorum ve köşe yazarlarının görüşlerinin alındığı özgür ve bağımsız medyanın sesini kimse kısamaz.

Karanlık odaklar boşuna heveslenmesin. Sürece suçsuz Yüksekovalı Kürd esnafları katlederek başlatanlar, şimdi de tehdit, baskı ve sindirme ile Türkiye’nin en çok tıklanan Yüksekova Haber’in sesini kısmaya yöneldikleri anlaşılıyor.

Yüksekova Haber çok daha zorlu bir süreçten geçerek bu günlere ulaşan, bölgede ve Türkiye’de olup bitenlerin sesi olmuştur. İşi sadece gazetecilik, özgür, bağımsız ve doğru haber, yorum olan Yüksekova Haber’in emekçilerine gözdağı vermek ya da tehdit etmek kimsenin haddi değildir. Yüksekova Haber’in yalnız olmadığını halkın verdiği tepkiyle her halde birileri anlamıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi