Ümit Yazıcıoğlu

Ümit Yazıcıoğlu

Türkiye’de İktidar kavgası

Türkiye’de İktidar kavgası

İslam dininin köklü kuralları vardır. Bu kurallar der ki; Kul hakkı, Dul hakkı ve Yetim Hakkına ilişmeyin. O hakkı asla ve asla yemeyin. O hakkı gözünüz gibi koruyun ve kollayın.
Bu bağlamda değerlendirirsek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren yürüttüğü, rüşvet ve yolsuzluk operasyonu, cumhuriyet tarihinin en kapsamlı olarak tanımlayabileceğimiz bir soruşturması. Çünkü Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan, işadamı Rıza Sarraf ile birlikte toplam 24 kişi tutuklandı. İstanbul'daki bu operasyon hükümetteki bazı bakanların, kirli ve karanlık işlere bulaştığını, kul ve yetim hakkını, gasp ettiğini göstermektedir.

Sayın Yargıçlar, Sayın Savcılar, Adaletin saygıdeğer dağıtıcıları, yürütülen bu adli soruşturma nereye uzanırsa uzansın, ucu kime dokunursa dokunsun mutlaka sonuna kadar götürülmelidir. Bilim adamı olarak gerçeğin ortaya çıkarılması hususunda yapılması gerekenlerin eksiksiz yapılmasını istiyorum. Mahkemelere yansıyan hadise hukukta karşılığını bulur. Meselemiz hukukun çalışmasıdır, hukukçuların da hukuka saygılı hareket etmesidir. Öyleyse bu bağlamda soruşturmanın selameti için Başbakan Erdoğan, soruşturmada ismi geçen bakanların görevine derhal son vermelidir. Unutulmaması gerekir ki “hakkında takip yapılan kişinin operasyon sürerken tayin yapması soruşturmaya müdahaledir, affedilmez hukuk ihlali ve suçtur. Adli takibin yürütmeye bilgi vermemesi yasa ve usul gereğidir. Bundan şikâyetçi olanlar hukukçu değil mahalle bekçisi bile olamaz”.

Ömer Hayyam’ ında belirttiği gibi
’’İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun kaç para
Hırka tespih post seccade güzel
Ama TANRI KANAR MI BUNLARA’’

Yolsuzluk konusunda halk olarak asla müsamahamız olmamalıdır. Yolsuzluk ne kadar çirkin, ne kadar kul hakkını, yetim hakkını yemekse; hukuken delili, belgesi, ispatı olmadan yolsuzluk iddiasında bulunmak da o kadar çirkin, o kadar büyük haksızlıktır, hakka tecavüzdür.

İktidar tarafı yolsuzluk operasyonundan bazı dış güçlerle birlikte, özellikle Emniyet ve Yargı’da çok güçlü olduğu iddia edilen Fetullah Gülen cemaatini mesul tutuyor. Dolayısıyla Hoca Efendi 21.12.2013 tarihinde Amerika’da yaptığı bir sohbette hadiseyle ilgili olarak, diyor ki "bizi de onların içinde görerek diyorum. Yaptıkları şey Kur'an'ın temel disiplinlerine aykırıysa İslam'ın hukukuna aykırıysa, modern hukuka aykırıysa, günümüz demokratik telakkilerine aykırıysa; Allah bizi de onları da yerlerin dibine batırsın, evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın. Ama öyle değilse, hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar. Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkân vermesin. Şimdiye kadar dememiştim, demeden edemedim" diyerek beddua okudu. Bu sözler özellikle çok ağır ve sosyal medyada büyük yankı buldu.

***
Operasyonun şifrelerine gelince

17 Aralık 2013'te başlatılan ve tüm Türkiye'yi derinden etkileyen operasyonun şifreleri yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Bu operasyon sadece iktidarı değil, Kürt meselesinin çözümünü engellemek isteyen ve devleti ‘de hedef alan aynı zamanda da uluslararası ayağı olan bir komplo. Dolayısıyla PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmelere dair çekilen fotoğraf aynı gün twitter aracılığıyla kamuoyuyla paylaştırıldı. Amaç imralıyla yapılan diplomatik görüşmelere bu ortamda zarar vermek, Kürt meselesinin çözümünü engellemek.

Öcalan ile görüşen heyetin hassasiyet göstererek bu güne kadar kamuoyu ile paylaşmadığı görüşmeye dair bir fotoğraf karesinin değerli Pervin Buldan'ın açıkladığı üzere kendilerinde bulunan fotoğraflardan farklı bir fotoğraf olması, fotoğrafın kim ya da kimler tarafından hangi amaçla servis edildiği sorularını da beraberinde getiriyor. Bu açıdan fotoğrafın servis edilme zamanı son derece manidar. ‘’Gülen Cemaati ve AKP arasında bakan çocukları ve bürokratlarında yer aldığı "rüşvet ve yolsuzluk" operasyonları ile ayyuka çıkan çatışma sürecinde söz konusu görüşme fotoğrafının servis edilmesi, değerli Öcalan'ın başlattığı "demokratik çözüm" sürecini sabote etmeye dönük bir girişim olarak değerlendirilmelidir.

Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için demokratik özerklik modeli değerli başkan Abdullah Öcalan tarafından önerildi ‘’Demokratik özerklik, Kürt halkının temel ulusal demokratik haklarının, Türkiye’nin demokratikleşmesi çerçevesinde gerçekleşmesidir’’. Yani devlet çatısı altında siyasal egemenliğin değil ama yönetim yetkilerinin bir bölümünün yerel seçilmiş-temsili yapılara devredilmesi anlamına gelen ilerici ve otonom yönetim modelidir. Ülkeyi bölme projesi değildir. Bilakis bir arada yaşamamızı mümkün kılacak, ortak bir yaşam projesidir. Demokratik özerklik modelini kısaca Ortadoğu’da tarihin en büyük barış ve en önemli çağdaşlaşma projesi olarak da tanımlayabiliriz.

***

Ülkemizin aktif bürokrasisinde, emniyet birimlerine, aynı zamanda yargı, ordu ve İçişleri Bakanlığı’na yerleşen Fetullah Gülen aksiyonuna bağlı olan kadro bugün artık kendi siyasetini üretiyor. AKP ve Cemaat arasında şimdi ortaya çıkan farklılıkların birçok nedeni mevcut: Öncelikle cemaat, devletin resmi dairelerindeki etkisini hükümetin arzu ettiği seviyeden çok daha ileri bir noktaya taşıdı. Soruşturmaları Gülen Hareketi ile hükümet arasındaki iktidar savaşının bir parçası olarak görmek doğru bir tahlil olur kanısındayım. Sadece eğitim ve üst düzey bürokrasisinde değil, iş dünyasında da varlık gösteren Gülen Hareketi, devletin sağladığı imkânlardan daha fazla yararlanmak istiyor olabilir. Örneğin devlet ihalelerinden, inşaat projelerinden ya da dış ticaret teşviklerinden Dolayısıyla söz konusu olan zenginliğin paylaşılması ve taraflar bu zenginliğin paylaşılması konusunda anlaşmazlığa düşmüş durumda. Bilvasıta Erdoğan, bu operasyonla ilgili olarak, “Bunlar bir nevi çetelerdir. Bunlar devletin içinde devlet olma gayretindedirler. Bu örgütlenmeyi ortaya çıkaracağız. Babamızın oğlu olsa ortaya çıkaracağız. Şuymuş, buymuş, şucuymuş, bucuymuş, bizi enterese etmez” dedi!

Başbakan Erdoğan, aslında “çete” derken, cemaat ekibinin devlet içinde devlet olduğunu kastediyor. Fakat bunu sağlayan da kendisi değil midir? Kimmiş bir nevi çete? Operasyonu düzenleyenler, AKP’nin kurduğu özel yetkili mahkemelerin savcılarıdır. Operasyonu fiilen icra edenler ise 11 yıllık AKP iktidarında polis müdürlüğüne yükselenlerdir!

***
Ricciardone'nin 17 Aralık 2013 'de AB Büyükelçileri ile bir araya geldiğini biliyoruz. Görüşmede Ricciardone'nin AB Büyükelçilerine "bir imparatorluğun çöküşünü izliyorsunuz" dediği malum. Bu vesileyle belirtmekte yarar var ABD‘nin “Halkbank’ın İran'la olan ilişkilerinin kesilmesini istediği ‘de" şüphe götürmez bir realite. Dolayısıyla Hükümeti ve Ülkenin ekonomisini hedef alan dedikodu manevrasının ardındaki şifreler bu oyunun ne kadar sistemli düşünüldüğünü de gözler önüne seriyor.

Bilvasıta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gelişmelere çok kızmış olacak ki, ABD Büyükelçisi Frances Riccardone ile ilgili gazetelerde çıkan iddialara da dün değindi. Erdoğan’ göre , "Son günlerde çok entresan büyükelçiler bazı provakatif eylemlerin içerisine giriyorlar. Ben onlara da Samsun'dan sesleniyorum; 'İşinize bakın'. Eğer görev alanınızın dışına çıkarsanız bu hükümetlerimizin yetki alanında olan yere kadar gider. Biz sizleri ülkemizde tutmaya da mecbur değiliz. Eğer sizin ülkelerinizde bizim büyükelçilerimiz bu tür oyunların içerisine giriyorsa, siz bize haber verin biz alırız. Kendi büyükelçilerimizi de biz alırız." " şeklinde konuştu. Bu açıklama Türk diş ilişkileriyle ABD’nin ilişkilerinin hiçte iyi olmadığının bir göstergesi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Ümit Yazıcıoğlu Arşivi