Lokman Ergün

Lokman Ergün

Hakkari

Hakkari

Nedense, hep bitimsiz bir yaz mevsimisin benim için. Çocukluktan, ilk gençliğe geçen belleğimin en unutulmaz yerlerinde, hep yazları uzanırdım kucağına. Okul tatile girer girmez, nergis kokusunun sarhoşluğuna kapılıp, babamın eteğine yapışırdım, sana gelmek için.

Tozlu yolun her çukurunu hissederek, hep akşam üzeri varırdık sana. Issızlığa bürünmüş toprak evlerin içinden geçip, babamın bana her defasında hayatında derin izler bırakmış anılarıyla birlikte öğretmeye çalıştığı yer isimlerini, ısrarla her defasında unutarak, Nebırnav yaylasına doğru gelirdik. Uzakta belirlemeye başlayan siyah kıl çadırları görünce, içimdeki aidiyet hissi yerini bulurdu: Evet ben, buraya aidim.

Kıl çadırlarda, serin bir sabaha uyanıncaya değin, o gece bitmek bilmezdi. Lüks ışığı mı aydınlatırdı gecemizi, yoksa sonsuz sayıda yıldızın altında, zaten gece aydınlık mıydı? Hiç bilemedim. Düşünmedim de zaten. Aklım, fikrim, ertesi gün, Nebırnav’da dörtnala koşturacağım atımızdaydı.

Sabah, beyaz bir atın sırtında, kollarım babamın gövdesine kenetlenmiş, yola düşerdik. Ki babam, bunca yıldır düşlerimde,  hala beyaz bir atın sırtında, omzunda namlusu toprağa bakan bir tüfekle, Nebırnav’da dolaşır. Yol boyunca,- nedense o gün hiç aklımda kalmayan, ama bugün en ince ayrıntısını dahi hatırladığım- nice yaşanmışlığın imbiğinden süzülmüş öyküler eşliğinde, koyun sürülerinin içine giderdik.

Dudaklarımı çatlatan buz gibi bir çeşmenin başında, çobanlarımızın her birini tek tek nasıl tanıdıklarına bir türlü anlam veremediğim yüzlerce koyun ve içten içe beni korkutan köpeklerimiz olurdu. Uzakta, kokusu hala burnumda tüten, girê nêrgiza (nergis tepesi).

Kararmış demliklerde, közün içinde yapılan çayı içer, Mam Huseyn’ın yapacağı kavurmayı beklerdik. Ve ben, Mam Huseyn’ın beni kırmayacağını bilmenin güveniyle, babamdan gizlice, atı benim için eyerlemesi için yalvarırdım.  O sonsuz gibi görünen düzlükte, o geniş maviliğin altında, yüzümde usul usul bir rüzgarın yalımı ile, düşmekten korka korka, at koştururdum senin bağrında.

O gün, bu gündür, o yeşil düzlükteki özgürlüğü özlerim. İçimde;  yer, gök, toprak, su ve rüzgar birleşir, beyaz bir atın soluğu olur. Ve yüreğim vurur, yaşadığımı anlarım. Ve nerde olursa olsun, seni anarım.

Ey benim yurdum, toprağım, evim Hakkâri; nedense, bitimsiz bir yaz mevsimisin benim için. Şimdi senden binlerce kilometre uzaktayken de, bilirim ki, rüzgârın özgür eser, ırmağın özgür akar.

Yıllar geçmiş olsa da, mesafeler girse de araya, bir yanım hala senin yıldızlı göğünün altında uzanıyor. Hâlâ tenimdeki esmerlik senin eserin, hâlâ yüzümde senin rüzgarının yalımı. Hâlâ başımda, senin nergislerinin sarhoşluğu. Hâlâ ve durmadan, sana olan aidiyetimin onurunu yaşatıyorsun bana.

Dünden beri, beyaz bir atın sırtında yüreğim, yaylalarında dört nala rüzgarla yarışıyor. İçimde bin bir minnetle, sana dua ediyorum. Daha ne desem bilmem; seni seviyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum
Lokman Ergün Arşivi