Lokman Ergün

Lokman Ergün

Cemaat-AKP-Kürtler

Cemaat-AKP-Kürtler

Kürt sorununun mevcut  ve yakın gelecekteki muhtemel fotografını çekebilmek için, Türkiye’deki “yeni devlet” ve bu devletin “yeni ideolojik” yapılanmasının dikkate alınması zorunludur.

1924 Anayasasıyla kurgulanan Türkiye Cumhuriyeti; sivil ve askeri bürokrasinin oluşturduğu tek parti diktası(CHP) tarafından yönetilen, ekonomik kaynakların, devlet eliyle az sayıda küçük taşra burjuvazisine aktarıldığı, yarı dikta-yarı oligarşik bir devlet yapılanmasıdır. İttihat ve Terakki’den CHP’ye evrilen ideolojik akım, Kemalizm olarak formüle edilmiş ve cumhuriyet ideolojik bir devlet halini almıştır.

Dışarıda, emperyal devletlerle pragmatist ilişkiler kurarak, içeride de tekçi bir anlayışı hakim kılmıştır. Tepeden inmeci bir “aydınlanma” anlayışı ile, Kemalizm’i, tek ve mutlak “resmi ideoloji” haline getirmiştir. Bu amaçla kendine özgü bir eğitim sistemiyle, bütün farklılıklar (diller,dinler,kültürler,düşünceler) reddedilmiş, Haklevleri ve Köy Enstitüleri ile hakim ideoloji toplumun hücrelerine nakşedilmiştir. İdeolojik harekatın eksik kaldığı ve sonuç vermediği yerlerde, askeri güç devreye sokulmuş, muhalif sesler ve hareketler silah zoruyla susturulmuştur.

Tek dil (Türkçe), tek din (Sunni İslam), tek millet (Türk), tek ideoloji (Kemalizm) ile şekillendirilen devlet 1945’e kadar tek parti olan CHP ile yönetilmiştir. 1945’ten sonra Kemalizm, üç ana damar üzerinden yoluna devam etmek zorunda kalmıştır. Laikçi damar CHP’de, Sunni damar Demokrat Parti ve sonrasında Adalet Parti’sinde, katı ırkçı damar da MHP’de toplanmış ve 1980’lere kadar bu şekilde gelmiştir. Ancak bu ana üç damarın ortak özellikleri, Kemalizm’den asla kopmamaları ve tekçi zihniyeti devam ettirmeleridir.

1980’ler ile birlikte, Kemalizm’in 1930’lardan miras kalan yapısında revizyon ihtiyacı hasıl olmuştur. Sivil ve askeri bürokrasinin yönetiminde, idari ve ekonomik krizler ardarda gelmeye başlamış, ekonomik pasta belirli bir kesimin denetiminde kalmış ve yeterince büyütülememiştir. Yeni Dünya Düzeni denilen yapıda, Kemalizm’in mevcut yapısı, emperyal güçler için fazla kullanışlı değildir. İdeolojilerin çöküş çağında, toplumsal dinamikleri,  dini renkleri koyulaştırılmış bir kapitalizmle yönetmek daha kullanışlı görülmüştür.

Cemaat, Kemalizm’in yaşadığı yetersizliğe alternatif olarak ortaya çıkmıştır. 1980’lerde örgütlenmesine hız vermiş, rüştünü ispat noktasına geldiği noktada, Yeni Dünya Düzeni’ni yöneten güçlerin ilgisine mazhar olmuştur. Sonrası, “yürü kim tutar seni” koşusudur.

Bugünün Türkiye’si, tıpkı 1945’e kadar olan süreçteki devlet yapılanmasının 21. Yüzyıl versiyonudur. Kemalizm’in jakoben ve laikçi aydınlanma stratejisinin yerini, Fethullahçı İslam aydınlanmacılığı almış, sivil ve askeri bürokrasi Cumhuriyet Baloları’ndan cuma namazlarına yönelmiş, Halkevleri ve Köy Enstitülerinin yerini, Cemaat okulları ve dershaneleri almıştır. CHP’nin tek parti iktidarını, AKP devralmıştır. Ekonomik pasta, Kemalist elitin denetiminden, Cemaatin müteahhitlerinin kullanımına sunulmuştur.

Tekçi anlayış, sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik olarak, 1930’lar Türkiye’sinin birebir kopyasıdır. Hatta dönemin siyasal aktörlerinin koltuklarında, bugün ruh ikizleri oturmaktadır. İsmet İnönü’nün koltuğunda Tayyip Erdoğan, Mahmut Esat Bozkurt’un koltuğunda Naim Şahin, Celal Bayar’ın koltuğunda Abdullah Gül ikamet etmektedir. Kemalizm’in yeni kuramcısı da, elbette Mustafa Kemal gibi bir asker değil, yeni Kemalizm’in ruhuna uygun olacak şekilde bir imam olacaktır.

Bu fotografı, basında, yargıda, ekonomide, sosyal ve siyasal hayatta günümüz aktörlerine istediğiniz kadar genişletip, uyarlayabilirsiniz. Birebir örtüştüğünü göreceksiniz. İşte yeni Türkiye’nin fotografı budur.

Yeni İslami Kemalizm, işte bu şart ve ahval içerisinde Kürt sorununu “çözmeye” çalışmaktadır. “Çözümden” ne anladıkları ve son 10 yıl içerisindeki stratejik hamlelerini anlayabilmek için, Atatürk, İnönü ve Bayar arasındaki fikir ve yöntem ayrılıklarına ve ya benzerliklerine bakarak analiz etmek mümkün.

Geçtiğimiz süreçteki Oslo müzakereleri, AKP’nin zenginleştirdiği yeni taşra burjuvazisinin, iktidarı kaybetme noktasında tek risk kaynağı olarak gördüğü Kürt siyasi hareketini, sorun olmaktan çıkarma girişimidir. Masayı tekmeleyip, imha stratejisini yönetenler de, Yeni İslami Kemalizm’in, Kürt siyasi hareketini, sadece iktidarları için değil, ideolojik hegemonyaları için de bir risk kaynağı olarak görme kaygılarıdır. Bugün AKP, bu iki tarzın çatışma alanıdır.

Yakın gelecekte, 1924-50 arası siyasi çekişmelerin yeni versiyonlarına tanık olacağımızı düşünüyorum. Atatürk’ün bir dönem köşkte inisiyatifsiz kaldığı, İnönü’nün iktidardan dışlandığı, Celal Bayar’ın kadro dışı kalıp, 1950’den sonra Menderes ile birlikte tekrar yönetime geldiği tarzda, saray içi entrikalarla örülü hamleler göreceğiz.

Bu tablonun Kürt’lere neler getireceğini de, sonraki yazılarda ele alalım. Nasılsa bu pilav, daha çok su kaldırır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Lokman Ergün Arşivi