M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Vicdan ve merhamet yok olunca

Vicdan ve merhamet yok olunca

Bu satırları 30 yıldır anne ve babaların ölümünü görmeden toprağa verilen on binler ile ifade edilen gençlerin dramını bir anne bir baba; o anne ve babalara büyük bir sevgiyle bağlı evlatların gözü ve duygularıyla okumanızı rica edeceğim.

Vicdan, insanın içindeki iyiyi kötüden ayıran, iyilikten haz, kötülükten acı ve elem duymayı sağlayan Allah’ın bütün canlılar içinde yalnız insanoğluna bağışladığı, ona ayrıcalık olarak verdiği dini ve dünyevi manevi bir duygudur.

Merhamet, bir canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı Allah’ın vicdan bağışladığı insan dediğimiz yaratığın söz konusu kötü olay karşısında acıma ve üzüntü duyma hissidir.

İki tariften yola çıkarak son birkaç ay içinde toplumun yaşadığı acı olaylar karşısında bu ülkeyi yöneten ve oluşturan bir bölüm insanın nasıl bir tavrını sergilediğini; acılara karşı aldığı pozisyonu gözlerinizin önüne sererek sizlerle paylaşacağım.

KENDİ ACISINA İSYAN

Önce TSK bünyesinde yer alan askerlere karşı yapılan saldırılar ile sarsıldık. Anne, baba ve yakınlarının yüreğine ateş düştü. Hilafsız insanım diyen herkesin yüreğini yakan ateşe toplumsal tepki fazlasıyla karşılık buldu. Vicdan ve merhamet duyguları isyanda tavan yaptı.

Medya, sivil toplum kuruluşları, kurumlar, insanlar, siyasiler şiddet karşısında haklı ve yerinde infial ile karşılık verdi. Hatta devletin tepesinde söylenmemesi gereken “misliyle intikam” söylemi de dile getirildi. Bu bile acıdan kaynaklanan söz diye giciştirildi.

BAŞKA ACILARI GÖRMEMEK

Sonra rüzgar yön değiştirdi. Van’da peş peşe meydana gelen depremler ile binler toprağa verildi. On binlerce ev yıkıldı. Yüz binler evini, şehrini, toprağını terk etti. Edemeyen bu satırları yazdığım şu anda bile buz kesen kara kışta çadırlarda ölüme mahkumlar. Ya çadırlarda cayır cayır yanıyorlar; ya da soğuktan donarak can veriyorlar.

Bu acılar karşısında Allah’ın biz insanlara bağışladığı topyekun vicdan ve merhamet harekete geçeceğine anında internet sitelerine düşen insanlık dışı yaklaşımın çakal sesleri kulakları tırmaladı. Üzülecek, kahrolacak duruma “oh olsun, bin beter olsunlar!” kudurmuş köpek söylemleri ile insanım diyenlerin yüreğine düşen kor ateşi misliyle alevlendirdiler.

Yetinmedi peş peşe süren operasyonlar sonucu Hakkari, Diyarbakır, Şırnak, Tunceli kırsalında düzineler ile yüzü aşkın Kürd genci öldürüldü. Ama vicdan ve merhamet sahibi 74 milyonun büyük çoğunluğunu başkaların acılarına üzüntü emaresi göstermediği gibi bunlar için de “oh olsun, bin beter olsunlar!” dediklerini gazeteler yazdı, ekranlarda söylendi.

KORKUNÇ OLAYA SEYİRCİ KALANLAR

Bütün bunlar yetmezmiş gibi öyle korkunç bir olay oldu ki; insanım diyenin değil vicdan ve merhamet duygularının bedenin, beynin isyanını ayağa kaldıracak bir katliam gerçekleşti. Şırnak Uludere’de 19’u çocuk, en yaşlısı 28 yaşında 35 Kürd savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürüldü. Cesetler parçalanmış tanınmaz haldeydi.

Bu korkunç olaydan sonra ne mi oldu?

Türk medyası 24 saat olayı vermeyerek Türkiye halkından gizledi. Bin yıl kardeş bildiği halkın gizleme olayı açığa çıktığında tepkisiz ve seyirci kalması Kürd halkını yıktı.

Hükümet’ten önce Genelkurmay’ın “ PKK geçiş güzergahıydı, gereği yapıldı” diyerek açıklama yapmasına halkın ve sivil toplumun suskun kalması Kürdler için yıkıcı oldu.

Hükümet 48 saat sonra ipe, sapa gelmeyen; gerçeklerle bağdaşmayan yasak savan bir açıklama ile yetindi. Bu satırların çıktığı anda bile hala vahşetin gerçek yüzünü ortaya koyacak inandırıcı bir açıklama yok. Zaten olay ile ilgili dosyaya yasak kararı alındı.

Olup bitenlerin tamamına 88 yıldır Kürtler alışık olduğu için olumlu sayılacak bir açıklama beklentileri yoktu, olmazdı, olamazdı da. Ama Kürdleri asıl üzen yaşanan bu acıklı olay ve toplu cinayet karşısında bin yıldır kardeş bildikleri halkın seyirci kalmasıydı.

Ölen Kürdlerin parçalanan cesetleri traktör römorkunda bizzat acılı aileler tarafından morga taşınırken devletin seyirci kalmasından çok halkın tepkisiz kalması Kürdleri kahretti.

Ve Uludere’yi kamuoyu gündeminden çıkarmak için ilk önlem kaymakam olayı ile 35 can 2. plana itildi. Bu saldırı karanlık güçler tarafından bilinçli olarak yapıldı. Yetinilmedi unutturmak için İlker Başbuğ’un sorgulanması ve tutuklanması devreye kondu.

35 CANA KARŞI KUTLANAN YILBAŞI

Bunlardan çok daha acısı ve korkunç olanı çocuk ve genç 35 devlet yanlısı korucu çocuğu yıl başından sadece iki gün önce ölmüş olmasıydı. Bu kanlı bilançoya rağmen yaşanan iki olay yas ve öfke içinde olan Kürdleri medya ve devletin tavrından çok daha fazla üzdü.

Birincisi uçaklarla bombalanarak parçalanmış 35 çocuk ve gencin cansız bedenleri morglarda kimlik tespiti yapılırken 74 milyon kahır çoğunluğun yılbaşı kutlamaları için TV de, meydanlarda, 5 yıldızlı otellerde, pavyon, bar ve evlerinde dans ve içki partileri ile eğlencenin her türlüsünün dibine vurmalarıydı. Bu Kürd halkını derinden yaralamakla kalmadı, tiksindirdi. Bin yıllık kardeşlik dedikleri eğer buysa varın o kardeşliği siz tarif edin.

Bu yaklaşım için duyarlı çevreler 5 asker ölseydi yine o kutlama yapılır mıydı diye sordu. Ben Allah göstermesin. Ölüm gençlerden uzak dursun dedikten sonra; acaba Şişlide 15 sokak köpeği katledilseydi İstanbul’da o kutlamalar yapılır mıydı sorusunu soracağım.

KATLİAMDAN SONRA GÖRKEMLİ DÜĞÜN

İkinci önemli gelişme ise yılın ilk günü THY Genel Müdürü Temel Kotil’in oğlu Enes Kotil ve Esra Erkan’ın düğününde yaşanan manzaraydı. Peşinen ifade edeyim ki ne ben, ne de Kürd halkı kimsenin mutluluğuna kem gözle bakma gibi bir niyet ve duygusu asla olamaz.

Sayın Kotil en iyi şekilde oğlunun mürüvvetini görme hakkına sahip. Ama bu ülkeyi yönetmek ile yükümlü kabinenin 9 ( yazıyla dokuz) bakanı gerçekleşen o katliam gibi 35 çocuk ve gencin cenaze namazları bile kılınmadığı günde 9 yıl içinde yapılan bütün düğünlere nispet yaparcasına neredeyse Bakanlar Kurulu sayısı kadar bakanın katılması şart mıydı?

Demokrasi ve Kürd hakları konusunda mangalda kül bırakmayan açıklamaları ile sür manşetlerde yer alan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ. Cinayet gibi olayın kendi bakanlıklarından sorulan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ve Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz haki giysiler içinde kollarında bayrakla savaşan korucuların çocukları anısına ve yasına hürmeten o düğüne gitmek yerine mesaj gönderemezler miydi?

Kendisi de Kürd, Batman’lı Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati yazıcı, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binalı Yıldırım düğüne renk kattılar. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Toptaş’da bu güzide bakanların şahadeti ile mutlu çiftin nikahını 35 candan 24 saat sonra kıydılar. Allah gençleri bir yastıkta kocatsın.

TEK TARAFLI TEMENNİ

Peki o yastığı asla görmeyecek 35 çocuk ve gencin anne ve babaları için Bakanlar Kurulunun yarısını Kotil’in düğününe taşıyan Bakanlar vicdan ve merhamet duyguları ne ölçüdeydi dersiniz? Arınç’tan dinleyelim: “ Çok sevinçliyim. İki güzel ailenin güzel evladın nikahı tamamlandı. Ömür boyu huzur, sağlık ve mutluluk içinde yaşamalarını temenni ediyorum. Bugün aynı zamanda 2012 miladi yılının başlangıç günü. Bu yılımızın, bundan sonraki hayatımızın da huzurla mutlulukla dolu geçmesini temenni ediyorum.”

Bizde genç çift için aynı temennilerde bulunuyoruz. Ataların söylemidir vicdan ve merhamet kalkınca insanlık ölür derler. Bakanlar kurulunun yarısını o düğünde bir araya getiren Hükümet üyeleri düğün töreninden 48 saat önce 35 çocuk ve gencin aileleri için nasıl bir yeni yıl temennisinde bulunmuşlardı? Onlara da çocuklarıyla birlikte ömür boyu sağlık ve mutluluk içinde yaşama şansını tanımışlar miydi? Yoksa yaptıkları tek taraflı temenni miydi?

Ya da en azında bu katliamı yapanları ortaya çıkararak gereken cezayı vereceklerini söyleyerek acılı anne babaların yüreğine su serpmişler midi? Ne gezer. Bırakın bu katliama sebep olanları bulmak; ya da o acılı aileler için ne yapacakları, dosyaya yasak getirdiler. Bir temenniyi bir özrü esirgeyen anlayış Kürd halkının hangi hakkını verecek? Ben de bu soruyu ortaya sorarak yazıma noktayı koyuyorum. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi