M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Gençler, Gezi ve Erdoğan

Gençler, Gezi ve Erdoğan

Hükümet aldığı yüzde elli oyla her istediğimi yapacağım saplantısına düştü. 2011 Haziran seçimlerinden sonra hemen her konuda “ Ne derseniz deyin kararımızı verdik” tipik yüzde 50 çoğunlukçu anlayış virüsü AKP ve Başbakan’a hakim oldu.

AKP, Başbakan, Hükümet üyeleri son 2,5 yıldır kendileri gibi düşünmeyenlerin görüş, düşünce ve isteklerine itibar etmemek bir yana otoriter bir tavırla ret ediyorlar. Farklı düşünen toplumu geren, uçları kışkırtan, kutuplaşmayı tetikleyen tehdit dilini kullanıyorlar.

Ama evdeki hesap Gezi Parkı’ndan döndü. Son 33 yıl ve AKP iktidarının 11. yılında ilk kez 12 Eylül’ün sindirdiği 2. kuşak apolitik gençliği politik oldu. Önce kırmızı ve siyah elbiseli 2 sembol kadın ortaya çıktı. Sonra fit, havalı, yaratıcı yepyeni genç bir nesil.

Öyle ki Gezi Parkında Kandil Gecesi Mevlit okuttular, parkta saf tutup Cuma namazı kıldılar ama AKP’li değiliz dediler. Bayrak açıp Atatürk posteri taşıdılar ama CHP’li değiliz dediler. Kimse bir tarafa çekmesin kimsenin arka bahçesi değiliz dediler. Yani en politik ama en barışçı bir direniş sergileyenler varken ne yazık ki Gezi Parkı’nda içki servisi yapma diyen Çarşı Gurubu üyesi bıçaklandı. Türkçe Olimpiyatında İzmir Belediye Başkanı “ hoşgörüler kenti” diye nutuk atarken birkaç adım ötede Kürdçe şarkı söyleyenlere saldırılıyordu.

Gezi Parkı bileşeni bu çelişkileri ortadan kaldırmazsa Başbakan’ın Ankara karşılama törenlerinde her 5 kilometrede 4 ayrı mitingde “ Sabrında bir sonu var. Değilse anladığınız dilden konuşuruz” söyleminde başarıya ulaşır direnişçilerin haberi olsun.  

Zira çok soğuk kanlı, çok saf, temiz, olgun, gerçekçi; en unutulmaz ve etkileyici farklı direniş ortaya koyan bir nesil var. TOMA’ya, polise, copa, gaza göğüs gerdiler. Gencecik kızlar, oğlanlar, kadın, erkek, öğrenci, öğretmen, memur, işçi, aşçı, garson, hemşire birey olarak Taksimde, Gezi Parkında, Kızılayda, Kuğuluparkta, hatta bir çok şehirde tepki verdiler.

Bu gençlere biber gazı atmak değil sevgiyle kucaklamak, yanlarına gidip konuşmak gerek. Başbakan’ın tehditkar dili yerine yardımcısı Bülent Arınç’ın “ Olayları anlamak için birinin bizi uyarması, silkelemesi lazımdı” dilini kullanmak gerek. Çünkü onlar şiddet, savaş, baskı, sindirme istemiyorlar. Onlar anlaşılmak, özgürlük ve barış istiyorlar.

Sağcısı, solcusu, laiki, Müslüman’ı, inananı, inanmayanı, HES’cisi, çevrecisi bir araya gelerek Türkiye’nin ezberini bozdular. Bu direnişten ders çıkartılacağına yandaş medya ve bazı danışmanlar 81 ilde tepki verenleri entel-solcu, yabancı ajanlar, hükümeti devirmek isteyen anarşist, ulusalcı, laik Ergenekoncu olduğuna işlediler ( Ki onlarda var).

Gezi ile provokatör Vandallara, ulusalcılar, Kemalistlere, Irkçılara gün doğduğu inkar edilemez. Ama olup bitenleri salt bu açıdan ya da “çapulcu”, “ajana” indirgemek gerçekçi değil. Erdoğan yüzde 50 ile toplumun tamamını dizayn etme sevdasından vazgeçmeli. Öyle ki  “barış” için BDP’den Öcalan ile kimin görüşeceğine karar veren otoriter bir Başbakan var.

Yanlış bilgiler ile donatılan ve yurt dışı gezisinde yüzde 50’yi temsil edenlerin verdiği destek ile dilinden, söyleminden ve de ısrarından bir santim geri adım atmayan bir Başbakan var. Ancak Erdoğan’ı yanıltıyorlar. Bu koşullarda yüzde 50’yi koruması çok zor.

Çünkü Başbakan’a oy vermiş o yüzde 50’nin içinde önemli bir kesim orman alanları talanı, HES, Kentsel Dönüşüm, “barışın” içini doldurmamasından rahatsız ve tepkili.

Zira bir çok il ve ilçede seçmen  ve çevreciler evlerinin, vadilerinin, park, bahçe ve tarlalarının gasp edildiğine, Gezi Parkı kararı 12 günde ekonominin 75 milyar açık vermesi Başbakan’ın yanlış kararlarına bağlıyor. Yani oydaş yüzde 50’nin bir kesimi de tepkilidir.

Bu verilere göre dar görüşlü, öngörüsüz, pervasızlaşan davranışlar sergileyen AKP uyarılmalı. Kürdler bunlara bir yere kadar katlandılar; ama 76 milyon zor katlanır. Gezi Parkı olayının arka planında yükselen karşı ses gerçekte Başbakan’ın kibri, buyurgan ve otoritesidir. Hemen her konuşmasında “Bu ülkenin Başbakanı’na nasıl kaşı çıkarsınız” diyerek konumunu çok farklı görüyor. Gezi Parkı ile yayılan direnişi Başbakan’ın dili başlattı, ancak o dil bitirir. Bu tutum, inat ve kibir devam ederse işimiz Allah’a kalır ki Allah beterinden korusun derim.

Toplum o kibre, isminde “adalet” olup uygulamada ise yer almayan tutuma karşı onur, hak, vicdan, haysiyet, saygı ve adalet için direniyor. AKP’den tek istediği farklılıklara eşitlik, haksızlıklara karşı adaletle yaklaşmasıdır.

Gezi Parkı şahsında ormanları, yeşil alanları imara açan, HES’ler ile vadileri, ekolojik dengeyi, tarihi, çevreyi, kültürü rant çılgınlığı ile yok eden; kasıp kavuran projelere karşı direnişin simgesi olarak toplumun ülke çapında destek vermesini AKP ve Başbakan anlamalı.

Hatta toplum burada yalnız AKP değil, siyasetin ve medyanın ideolojilerden çok insan, hayvan, tabiat, coğrafyanın yaşama hakkı; eşitlik, özgürlük ve birlikteliğin daha fazla tahrip görmemesi için “Gezi Parkı” direnişin siyasetsizliğe karşı uyarı olarak algılansın istedi.

Direnişçiler devletin insan, hükümetlerin hizmet için var olduklarını hatırlatmak istedi.   

Hapisten iktidara gelen Erdoğan şimdiki Erdoğan değil. İlk dönemlerde reformlara imza atarak iyileştirmeler yaptı. Ancak 2011 seçimlerinden sonra iktidarda muktedir olunca kadrolarını devletin kilit noktalarına yerleştirince merkeziyetçi devlet yapısını değiştirmek ve dönüştürmek yerine toplumun itirazlarını kale almadan bindiği ağacı kesen kulvarda yol aldı.

Alkollü içkiler konusunda getirdiği (bana göre haklı) düzenlemede söylem ve icraatlar konusunda yanlışlar yaptı. Roboski ve Reyhanlı’ya gösterilen öfkeyi görmedi. Temeli atılan 3. Köprüye Yavuz Sultan Selim adının vererek yanlış yaptı. Gezi Parkına AVM ile Topçu Kışlası yapmak için ağaç kıyımı hataydı. Gençlerin eğlence, giyim, kuşamına, yaşam tarzına müdahale etti. Denemeden 4 artı 4 ucube eğitim sistemine geçiş ile “dindar nesiller istiyorum”  diyerek çatlağı büyüttükçe büyüttü.

Yaptığı iyi işleri birkaç ağaç ile var olmayan bina uğruna yakıp yıktı. Bunları “gurur”, “kibir”, “otorite” ve “iktidar” kaybı endişeleri ile yaptı. Bu yaklaşım 81 ilde milyonları sokağa dökerek yaptığı güzel işleri, hatta barışı tehlikeye soktu.

AKP’nin içinde Arınç’tan başka hiç mi aklı başında danışmanları yok. Son zamanlarda yapılanların kimse farkında değil mi? Seçimde iki kişiden birinin oyunu almak demek, oyunu almadıkları yüzde 50’nin taleplerini görmemezlikten gelmek demek midir?

2013’ün gençliği batı ve demokrasi uygarlığı ile iç içe yetişen bir gençliktir. Turlar, seyahatler; internet, facebook, twitter, youtube, tabletler, laptoplar, cep vb. araçları ile dünya artık çocuklarımızın odasında. Torunlarımdan, yakınlarımdan bunu biliyor ve de yaşıyorum. Koca devleti idare edenler bunu görmüyor ya da anlamıyor mu?

Yeni nesil sizin kafanızdaki “demokrasi” anlayışını kabullenmezken siz onlara sahip olduklarını da ellerinden alacak söz, davranış; hatta yasalar çıkartarak korkutuyor, endişeye sevk ediyorsunuz. Son aylarda Başbakan “barış” demesine ve gerilla geri çekilmesine rağmen başta Kürdler olmak üzere yandaş ve oydaş olmayanlar güven konusunda endişe taşıyorlar.

Gezi Parkında ağaçları kesmek ile gençlerin biriken enerjisi açığa çıktı. “Gezi dirilişi”, “Yeşil İsyanı” isimli bir harekete dönüştü. Hükümetin toplumun yaşama tarzına müdahalesi, patronları ihale ile korkutulması, medya üzerinde baskı, en önemlisi de kullanılan dil tepki topladı. Yetmez gibi halkı polis gücü, gaz, copla sindirmek “Gezi Parkı” direnişini Türkiye çapına bizzat AKP’nin yaklaşımı yaygınlaştırdı, yaygınlaştıracağı da görülüyor.

Gezi Parkı Direnişine Başbakan dikkatli bakmaz ise derin devlet, Ergenekon taifesi, Ulusalcı, Kemalist, ırkçı uzantılar “barış” sürecini (tabii AKP’nin barış niyeti varsa), camiye ayakkabılarla giren pervasızlar direnişi akamete uğratmak, provoke etmek için gerekeni yapacakları sır değil. Ağaç, doğa, çevre, demokrasi ve özgürlük için yapılan eylemler amacından saptırılabilir. O yüzden GEZİCİLER dikkatli olmalılar.

Ancak, bunlar olacak diye insan haklarından, adaletten, özgürlükten, çevreden yana olanlar gezi direnişine desteğini esirgeyemez. Varsa böyle bir gelişme direnişçiler onları dışlamalı, Devlet de faillerini belge ve bulgularla ortaya koyup adaletin önüne çıkarmak görevidir. Değilse haklı tepki veren sade vatandaşa orantısız güç kullanmak değildir.

Zira AKP son 2,5 yıldır reformist karakterin oldukça uzağına düştü. “Barış” sürecini de salt silahların yurt dışına çıkma algısı, özgüvenin kibre dönüşmesi, 3 vatandaşın bir araya gelerek doğal hak aramasını polis gücüyle bastırması bu gelişmelerin açık göstergeleridir.

Başbakan kendisine oy veren yüzde 50 seçmeni fedai olarak görmesi. Oy vermeyenler üzerinde bu rakamı tehdit olarak öne çıkarması. Cumhurbaşkanı’nın “demokrasi sandık değil” yatıştırıcı sözlerine Başbakan’ın karşı çıkması, direnişçilere “çapulcu” demesi, “sabrımız taşıyor”, “anladıkları dilden konuşuruz” tehditleri gelecek için endişe duymamızı gerektiriyor.

Başbakan yardımcısı gibi toplumun gazını alacağına; Ankara karşılama töreninde rövanş alırcasına 4 mitingle direnişçilere cevap vermesi çatışmaları arttırır. Karizmatik liderin tıpkı geçmişte yaşananlar gibi çevresini saran dalkavuklarca ya yanlış bilgilendiriliyor; ya da Erdoğan’ın yüzde 50 oydan sonra demokrasi anlayışında sorun yaşadığı gerçeğini görmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi