M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Çocuklar, savaş ve barış

Çocuklar, savaş ve barış

PKK tarafından 48 saat alıkonan CHP Dersim (Tunceli) Milletvekili Hüseyin Aygün serbest bırakıldıktan sonra dağdaki çocukların insani açıdan hikayelerini yansıtmak için “iyi çocuklar, barışı arzuluyor” cümlesini sarf etme cüretini gösterince eleştiri oklarına hedef oldu.

Bir zamanlar “iyi çocuklar” diyen Genelkurmay Başkanın methiyeler dizen kelle avcılığına soyunmuş ırkçı cenaze levazımatçıları aynı kelimeyi CHP’li olan bir Kürd sarf etti diye ekran ve gazetelerde kinlerini kustular. Bir Aygün’ü darağacına çıkartamadıkları kaldı.

16- 17 yaşında dağdaki “çocuklar” kelimesine düşman kesilenler bir hafta geçmeden G. Antep’te canice işlenen saldırıda ölen 1-3-11,12 yaşlarındaki çocuklar için sahte gözyaşları dökerek haberler ve yazılar yazmaları çok mu samimi, çok mu inandırıcı ve de gerçekçiydiler.

Terörist öldürerek 30 yılda “terörü” bitiremeyenler 17 yaşındaki çocuğun alıkoyduğu vekil kan, savaş, tehdit, kin dilini kullanmadı diye nefretini kusan; öldürülen gerillalara “gebertildiler” cümlesiyle kinini yansıtan sivil generaller daha ne kadar konuşacaklar?

Değilse 16 yaşındaki Roboski (Uludere) bombardımanında canice öldürülen Yüksel çocuğun annesi Emine Ürek’in aynı yerde dereye uçan minibüste yaralı asker çocuğun başını dizine koyarak saçlarını okşayan ve “kurtulacaksın” diye moral veren annenin duygularını hiç kimse anlayamaz.  Artık kan gölüne dönen ülkemizde gören gözler, duyan kalpler, hisseden vicdanlar harekete geçmeden Roboski’de (Uludere’de), Hakkari’de, Şırnak’ta, İstanbul’da, İzmir’de ve de Gaziantep’te daha bir çok çocuğu kirli savaşa kurban veririz.

Bu toprakların on bin yıldır kullanılan dili için “bilinmeyen dil” diyen sivil ve askeri mahkemelerimiz varken; “iyi çocuklar barışı arzuluyor” cümlesinde “iyi” ve “çocuk” kelimelerinin peşine düşen faşist zihniyet çözüm üretmediği için Roboski (Uludere) ve G. Antep’te o çocuklar bunun bedelini parçalanarak ve yanarak ödüyorlar.

Aygün’ün samimi olarak “iyi çocuklar” yorumuna; samimiyetsizlikleri ile bizleri bu günlere getiren meyde ve siyasilerin kızması normal; çünkü onların gıdası savaş ve kandır.

Irkçı, milliyetçi, dinci, ümmetçi, cemaatçi sağ, sol siyasilerin tavrı “Kürdler” söz konusu olduğunda mutlak karşı çıkmak, inkar etmek olduğunu bilmeyen var mı?

Onları anlıyoruz da CHP’nin alıkonulan Milletvekilinin insani açıdan “iyi çocuklar” dedi diye, Adnan Keskin’in “yorgun ve stres altında söylenmiş sözler” göndermesi; CHP lideri Kılıçdaroğlu aynı sözler için “ CHP’nin söylemi değil. Ama yanlış da bulmuyorum” açıklamasını; BDP’li vekillerin yoluna çıkan PKK’liler ile buluşmalarına “dokunmazlıkları kaldırılsın” demesini nereye koyacağız?

Bu arada, bilen, bilmeyen PKK’nin yaptığı her eylemden sonra “PKK bunu niye yaptı?” Sorusunu soruyor. Bu soruyu soranlar ya bu ülkede yaşamıyor, ya da yıllardır “Kürdler ne istiyor?” sorusunda olduğu gibi hinliklerinden bu soruyu soruyorlar.

Dünya alem PKK’nin ne istediğin biliyor, ama bizim ülkedekiler PKK’nin ne istediğini bilmiyor öyle mi? 700 yıldır bu toprakları birlikte kullanan Türkler ve Kürdler eşit haklara sahip olmadıkça Suriye, Irak, İran, ABD, AB ve de bizimle sorunu olan herkesin bu sorunu kaşıyacaklarını, PKK nin de bu sorundan besleneceğini biliyorlar.

Dikkat ettiniz mi; 2012 yılının Mayıs ayına kadar 10 yıla yakın gündemi AKP belirliyordu. Yalnız PKK değil, legal zeminde siyaset yapan; mecliste grubu bulunan başta ana muhalefet CHP; MHP, BDP ve meclis dışındaki partiler; hatta medya, aydınlar bütün ülke bu gündemin arkasında sürükleniyordu.

Suriye olayından sonra Türki’ye devleti ve hükümeti gizli, açık Suriye muhalefetine destek verdikten sonra medyaya yansıyan ifadelere göre strateji değiştiren PKK gündem belirlemeye başladı. Bu durumun Başbakan Erdoğan’ın canını sıktığı bir gerçek. Üstüne üstlük Suriye Kürdleri meselesinin gündeme düşmesi; Hüseyin Akgün olayı, PKK’nın Şemdinli’de BDP’nin yoluna çıkması ve G. Antep olayından sonra medya “PKK kontrol bende” yorumunu yapınca iktidarın kimyası bozuldu.

Düne kadar “Kürd” sorunu yerine “kart-kurt” diyenler, bugün Kürdlerin “eşitlik” ve “statü” talebi ile yüzleşince  “Kürd” meselesinde paniklemeye başladılar.

Öyle ki, Gündem belirlemeyi kaptırma iddiası AKP’nin Kadıköy- Kartal metrosu gibi önemli bir icraatın bile aynı gün gazetelerin manşetine “rezalet” diye geçen BDP vekillerinin Şemdinli Bağlar köyü dönüşü konvoyun önüne çıkan PKK’nin gölgesinde kalması yetmezmiş gibi; gündeme Gaziantep olayı eklenince AKP iyice bunaldı. Altı aylık gelişmeler gösteriyor ki “Kürd” sorunundan çok bizi yönetemeyen “Türk” sorunu ile karşı karşıyayız.

Gelmeden geleceği sezdiğim için bir önceki yazımda “Arap baharı” ile  can alıcı durumu kavramayan liderlere mesaj olarak kutsal kitabımız Kuran’dan mesaj verdim. Dedim ki “bir deccal” kapıyı çalmadan dünya gerçeklerine uygun Kürd sorununu çözün. Çağrımı bir kez daha, hem de Antep olayı sıcaklığı ile tekrarlıyorum. Dilerim sesimizi duyarlar.

Çözüm Hüseyin Aygün’ün “iyi çocuklar, barışı arzuluyor” ve PKK li gençlerin “bu savaşın anlamsızlaştığını bizde biliyoruz.” sözlerinde saklı.  Müzakereler yeniden başlar ve Kürdlerin ortak demokratik talepleri karşılanırsa hiç kuşkusuz bu şiddet ortamı yerini sakin bir sürece bırakır.

Bayramlarda çocukların ölümü annelerin acılarını derinleştiriyorsa, göz yaşlarına yeni gözyaşları ekliyorsa; Cumartesi anneleri 386’ıncı buluşmayı arife gününde yapıyorsa; Gaziantep’te yine çocuklar ve siviller ölüp yaralanıyorsa o ülke zulümle yönetiliyor demektir.

Bir sorun gaz bombaları, mahkeme ve karakol koridorlarında boğduruluyorsa o ülkede adalet yok demektir. Bir ülkede hakikatleri yazan gazeteciler hapsediliyor, susturuluyor ve işine son veriliyorsa o ülkede özgürlük yoktur. Çocukların ölümü de, Kürd sorunu dediğimiz sorun da söz konusu eşitsizlikler, haksızlıklar ve adaletsizlikler yüzünde bu boyutlara geldi.

Devletin ve AKP Kürd politikasında yasal ve anayasal hiçbir hak vermediği halde “daha ne istiyorlar” sorusundan sıyrılıp; Kürdlerin “ gelin konuşalım” çağrısına kulak verir ise bu sorun biter. Zira Kürdlerin tek istediği “eşit” haklara kavuşmaktır.

Tek adam, tek parti, tek dil, tek millet devri kapandı. Polis, işkence gibi faşizan bir yönetim, baskı ve sindirme çözüm getirmedi/getirmiyor. Gaziantep olayını da PKK yaptıysa BDP’li Kışanak’ın dediği gibi “ Kürdlerin özgürlük davası zarar görür.” Şimdilik PKK açıkça ben yapmadım dediğine göre inanmaktan başka bir şansımız mı var?

Her şeye rağmen bu saatten sonra çocukların bedenleri üzerinde siyasete son verilmeli. Kürdler bin yıldır birlikte olduklar Türkler ile günün koşullarına uygun eşit haklara sahip olma istekleri kabul görmeli. AKP 30 yılda Kürd sorunu nice iktidarların sonunu getirdiğini bilinerek adım atmalı. Kürd meselesinde yolun sonuna gelindiğini birileri anlamalı.

Türk devleti, Kürdlere haklarını ve eşitliklerini sağlarsa savaşı Kürdler bitirir. Sayın Erdoğan’ın seçimler yaklaştıkça yeni bir “milliyetçi cephe” arayışı çözüm değil felaket getirir. Bu yüzden Hüseyin Aygün’ün ve PKK’li gençlerin  sözleri barış için yeni bir kapı aralamalı.

Halkın halk tarafından, halk için eşit yönetildiği bir iktidar anlayışı bu kanı durdurur. Kürd sorununu çözüm adresi eşitlikçi, katılımcı demokrasiden geçiyor. Bu ortamı yakalamak için gazeteciyi tehdit eden değil, ifade ve örgütlenmenin önünü açan bir anlayışa gerek var.

10 yıllık iktidarın sonunda AKP, MHP’nin çizgisine kaymaktan vazgeçmeli. O MHP ki, zaman içinde derin dondurucuda kalmış bir refleks ile günümüzden yıllar öncesi bu günleri gören ve görüş değiştiren Türkeş’in bile gerisinde kalan bir MHP’den söz ediyoruz.

Baksanıza Devlet Bahçeli dondurucu refleks ile pasaportunda “Kürdistan” kaşesi görmek istemediği için Erbil yerine Bağdat, Musul üzeri Kerkük’e giderek bayramı orada geçirmek istedi. Ancak merkezi ırak hükümeti vize vermeyince Ankara’da çakılıp kaldı.

Günümüzde geldiğimiz noktada artık ne MHP’nin derin dondurucuda kalan tavrı, ne AKP’nin ümmetçi, cemaatçi, dinci, muhafazakar sağ anlayışı; ne CHP’nin Kemalist, Ulusalcı tavrı; ne sınırlara demirden karakollar inşa eden anlayış; ne de PKK’nin cephe savaşı yaşanan 30 yıllık Kürd sorununu çözmeye çare değildir.

Çözüm; yani çare kardeşlik ve tek kelimede saklıdır. “eşitlik, eşitlik, eşitlik…” Çünkü dağdaki, kışladaki ve sokaktaki çocuklar artık ölmek istemiyorlar, artık barışı özlediler, barış istiyor beyler barışı…..         

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi