Deprem bölgesinde kadın olmak

Deprem bölgesinde kadın olmak

Van’da yaşanan 7.2’lik deprem, yüzlerce kişiyi hayattan koparırken geride kalanlar, baş edilmesi güç, derin bir acıyla beraber yaşamaya çabalıyor.

 Bu çabanın aslan payı depremin en çok vurduğu kadınlara düşüyor yine. Yardımların dağıtımında ve günlük yaşamın inşasında yaşanan kaos, kadınları derinden etkiliyor. Kadınlar altı çamur, üstü yağmur çadırlarda ya da elleriyle yaptıkları naylon barakalarda çocuklarına bakmak zorunda ve yardımlara bizzat ulaşabilir durumda değiller. Yardımın onlara gitmesi gerekiyor. İçme suyu, seyyar banyo ve tuvaletlerin olmaması kadınlar için durumu daha da ağırlaştırıyor. Temizlik sorunu ve soğuk salgın hastalıklara davetiye çıkarıyor ama hasta kadın ve çocukların tedavisinin sağlıklı bir şekilde yapılmasının olanakları henüz yok gibi…

Isınma, barınma, temizlik, beslenme gibi sorunlar öyle büyük ve yakıcı ki kadınlar kaybettikleri yakınları için duydukları acıyı yaşayamıyor, onlarca yıllık emekle kurdukları evlerinin yıkılmasına üzülemiyor bile… Depremin ikinci günü 12 kişilik ekiple Van’a gelen Muş Kadın Derneğinin Başkanı Nurcan Çetinbaş, kadınların yaşadığı ağır travmaya dikkat çekiyor: “Çocuğunun cesedi çıkan bir kadın ‘Çok şükür ölüsünü aldık’ diyebiliyordu. İki çocuğu ve kocası ölen bir kadın ‘Çok şükür ucuz atlattık’ demişti.”

Koordinasyon eksikliğinin devam ettiğini söyleyen Çetinbaş, Kızılay’ın ve diğer kurumların yardımlarının birçok yere ulaşmadığını belirtiyor. Depremzede kadınlar ve çocuklarla dayanışma için harekete geçen Van’daki kadın örgütlerinin açıklamaları da benzer. Yaşam, Kadın, Çevre, Kültür ve İşletme Kooperatifi de (Yaka-Koop)  depremin hemen ardından kadınların ihtiyaçlarını tespit etmeye girişmiş. Kooperatif Başkanı Gülay Gümüşhan, “Çocuk bezi, ayakkabı, çorap, battaniyeye kadar ihtiyaçları karşılamaya çalışıyoruz. Çadır diktiriyoruz. Köylerde tuvalet ve banyo ihtiyacı var. Kadınlara ihtiyacı doğrudan ulaştırmaya çalışıyoruz” diyor. Van Barosu Kadın Hakları Dayanışma Merkezi Gönüllüsü Bediha Özgökçe Ertan, pazar gündüz saatinde meydana gelen deprem sırasında evlerde kadın ve çocukların bulunduğunu söylüyor. Bu nedenle ölenlerin arasında kadın ve çocuk sayısının daha fazla olduğu ifade ediliyor. “Bir yıldan daha az bir zamanda bu yaralar sarılmaz” diyen Ertan, organizasyon eksikliğine ve yardım dağıtımlarındaki adaletsizliğe dikkat çekiyor: “Yardımlar her yere ulaşmadı. Yardımlar ulaştırılırken de halka kötü davranılıyor.”

Hava çok soğuk. Erciş Kadınları Koruma ve Dayanışma Derneğinden Asiye Badurhan’ın dediği gibi, “Dışarısı durulacak gibi değil. Buralara bir an önce prefabrik konutlar yapılmalı.” Badurhan haklı. Her türlü tehlikeye ve istismara açık bir şekilde yaşamak durumunda kalan kadınlar, yanlarına gelen birini gördüklerinde hemen çevresini sarıp, çocuklarıyla birlikte güvenli ve sağlıklı şekilde barınabilecekleri bir yer istiyorlar en önce.

Cumhuriyet Mahallesi Muhtarı Leyla Tanrıtanır, kadınlar ve çocukların korkudan evlerine giremediklerini söylüyor. Çadır sıkıntısını dile getiren Tanrıtanır, mahalleye çadır getirebilmek için üç gün üç gece uykusuz kalmış. Van’ın tek kadın muhtarı olan Tanrıtanır, depremde ablasını kaybetmiş. “Bu günlerde dayanışmayı çoğaltmalıyız” çağrısı yapıyor.

KADINLARA KANTİNDE DOĞUM YAPTIRILIYOR

Zozan Özgökçe (Van Kadın Derneği Gönüllüsü): Derneğimize gelen ilk yardım Trabzon’dan oldu. Yapılan yardımlar çoğunlukla, kadınlara, çocuklara ve engellilere uygun değil. Hareket halinde olan hızlı ve sosyal bir erkek kitlesi var. Ancak kadınlar bunun dışında. Depreme ev işi yaparken, çocuk bakarken hamile ya da yeni doğmuş ya da hasta halde yakalandı kadınlar.

Kadınlar depremde çocuğum nerede, durumu ne olacak, nerede konuşlanıp nerede ısınacağız, ne yiyeceğiz gibi kaygılarla hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Deprem öncesi hayatta üstlenen roller çadırda ve daha zor koşullarda devam ediyor.

Fiziki koşullar ile hizmetler açısından doğumevi hastanesi en kötü hastane konumunda. Bir gün içinde sadece 28 kadının düşük tehlikesi ile başvurduğu hastanede kadınlara kantinde doğum yaptırılıyor. Doğumevi bahçesinde tek tek çadırlar kurularak üzerine kağıtlarla (loğusa, yeni doğan çadırı gibi) emareler yazıldı.

Öte yandan mülteciler en kötü koşullarda, en yoksullar. Altıntepe civarında 2 bine yakın Afgan ve İranlı mülteci yaşıyor.
Valilikten ve belediyeden bağımsız olarak feminist örgütlerle bağlantılı olarak çalışıyoruz. Valilik ve belediyenin atladığı kadınlara, çocuklara, engellilere, mültecilere ulaşmaya çalışıyoruz.

Ayrımcılık, valilik ve belediye arasında yaşanan çatışma karmaşaya neden oluyor. Deprem ideolojik çizgileri daha da derinleştirdi.

BUGÜN VANLIYIM, YARIN HAKKARİLİ DE OLABİLİRİM, TEKİRDAĞLI DA

Dilek Yalçın

Kartal’da belediyenin öncülüğünde birçok kurum ve kuruluşun da katkılarıyla Van’daki kardeşlerimize ulaştırılmak üzere bir yardım kampanyası düzenleniyor. Yoğun bir çalışma ve bu çalışmanın içindeki kadın sayısının fazlalığı hemen göze çarpıyor.

Son günlerde ülkemizde yaratılmaya çalışılan kardeşi kardeşe kırdırmaya yönelik savaş politikalarına inat, dil, din, ırk, mezhep, cins ayırımı gözetilmeden, insanlar sabahın ilk ışıklarından gece yarılarına kadar günlerdir yoğun bir şekilde çalışıyor. Kimse Van’daki insanın kimliğini sorgulamıyor. Bir tarafta gelen eşyalar tasnif ediliyor, bir tarafta kolileniyor, bir tarafta kayıt altına alınıyor...

Ne yaptıkları belli, tek bir sorunun cevabını arıyorum aslında: Son günlerde medyada çıkan ırkçı söylemler karşısında ne düşündükleri ve çoğunlukla Kürt halkının yaşadığı Van’a yardım için çalışırken yaşadıkları duygular.

BÖYLE YARDIM GÖRMEDİM

Önce organizasyonun işleyişi hakkında Kartal Belediye Başkan Yardımcısı Fügen Mavi’den bilgi alıyoruz. Onu yardım için gönderilen ayakkabıları tasnif ederken buluyorum. Bir taraftan çalışırken bir taraftan anlatıyor: “Bugüne kadar yaklaşık 10 bin kişiye yetecek kadar giyim, kuşam, ayakkabı, bot, çizme, yatak vs. toplandı burada. Yani inanılmaz bir yardım var. Yaşlı teyzeler, amcalar  tek tek taşıyıp getiriyorlar. Sobalar, tüpler, ocaklar, halılar aklınıza ne gelirse… Daha önceki deprem bölgesinde de uzun bir süre çalıştım Gölcük ve İzmit’te. Ama buradaki kadar yoğun ve gönüllü bir çalışma hiçbir yerde görmedim. Şuraya bir baksanıza yaşlısı, genci, türbanlısı, açığı, öğrencisi herkes tek vücut olmuş buradaki yardımları organize etmeye çalışıyor. Sabah sekizden, ertesi sabah sekize kadar çalıştık.

Van’a 14 kişiden oluşan Kartal Sivil Savunma Ekibi’nin gittiğini, önümüzdeki günlerde kuracakları çadırlardan dağıtım yapmaya başlayacaklarını ekliyor Fügen Mavi. Kadıköy Belediyesinin organizatörlüğünde 12 belediyeyle beraber yapacaklarmış bu işi.

NİFAK TOHUMLARI EKMESİNLER

Kartal Kadın Kooperatifi Kurucu Ortağı Nurcan Dalga, özellikle kadınların insanüstü bir çabayla çalıştıklarını belirtiyor. “Afetlerde de, savaşlarda da en çok etkilenen kadınlar ve çocuklar oluyor her zaman. İnsanlar burada güzel bir duyguyla çalışıyorlar ama oradaki uyumsuzluk, organizasyon bozukluğu ve çifte standart buradaki kadınların şevkini biraz kırıyor ama moral bozukluğuna rağmen çalışıyoruz” diyen Dalga, yardımların ihtiyacı olan insanlara ulaştığını bilmeyi, her şeyin şeffaf bir şekilde yapılmasını istediklerini söylüyor.

“Umuyor ve diliyorum ki burada harcanan emekler orada mağdur olan kadın ve çocuklara ulaşır, o zaman bu yorgunlukların ve harcanan emeğin bir değeri olur” diyen Dalga’nın ırkçı söylemler karşısındaki düşünceleri ise şöyle: “Kınıyorum. Orada zaten bir yara var. 30 yıldır süren bir savaş var. Orada mağdur olan kadınlar ve çocuklar var. Bu yüzden medya önünde olan insanların konuşmaları, söylemleri gerçekten çok önemli. Zaten oradakiler  çifte standartla karşı karşıyalar. Bunları hissediyorduk ama dile getiremiyorduk. Medya kendi ırkçı söylemlerini çok güzel anlattı. Aramıza nifak tohumları serpmesinler, biz yüzyıllardır bir aradayız. Bu ülkede Kurtuluş Savaşı’nda sadece Türkler mücadele etmedi, bunlar göz ardı edilmemeli. Biz çalışmaya devam edeceğiz Van’daki kardeşlerimizin yaralarını sarmak için.”

REKLAM SLOGANI DEĞİL

Yardım çalışmasına katılan Hadiye Kuruca da ırkçı ve bölücü mesajlara tepkili. “İnsanları ayrıştırmaya, bölmeye çalışıyorlar ama biz burada tek yürek hissediyoruz. Bir reklam sloganı değil bu gerçekten öyle hissediyoruz ve bu işi parayla, pulla yapmıyoruz, gönüllü yapıyoruz, seve seve yapıyoruz. Bir nebze katkımız olsun diye canla başla çalışıyoruz. Yugoslav göçmeniyim ben ama bugün Vanlıyım, yarın Hakkari’li de olabilirim Tekirdağ’lı da.” diyor. Gürsel Altuncu’nun sloganı da “Depremi yaşayan bir cana destek” olmuş. “Ben insana yardım ediyorum” diyor, “Doğulu, batılı, asla ağzıma bile almam. EVRENSEL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.