M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Umre ve memleket havası (1)

Umre ve memleket havası (1)

Bir önceki yazımda Umre için yurt dışında olacağımı yazmıştım. Geldiğimde internet sitemde yüzlerce mail ve köşemle ilgili yorumlar ile karşılaştım. Yazarın inancına karışacak kadar çizgi belirleyenden, Kör insana renkleri tarif etmenin manası olmazına kadar muhtelif yorumlar vardı.

Keşke inanç konusunda insanlarımız radikal ve kendi penceresinden bakmasa. 1969 yılında İstanbul Kadırga Öğrenci Yurdu önünde ABD 6. Filo’ya “Go Home Yankee” Mitingi için pankart yazan öğrencilerden biriydim. Benimle birlikte yazı yazan 20 arkadaşıma ikindi ezanı okunduğunda “namazımı kılıp geliyorum” dediğimde tamamına yakını solcu, ateist, komünist olan arkadaşlarımın bir anlık korku, şüphe ve endişe ile bana nasıl baktıklarını hiç unutmuyorum. Diyarbakır Öğretmen Okulunda Matematik Öğretmenliğimi yapmış Sait hoca bu anlık durumu fark ederek “Arkadaşlar Latif’e kefilim. O Diyarbakır Karpuzu gibi bir adamdır. İçi kırmızı, ama dişi yeşildir. Düşünce ve görüşleriyle bizimle, ama inancı kendisine ait” deyip onları sakinleştirdiği o söyleşi aklıma geldi. Bana 42 yıllık çizgimi yeniden hatırlatanlara bu örneği vermekle yetineceğim.

Umre’de gerek Mescidi Nebevi de, gerekse de Kâbe’de birlikte omuz omuza cemaatle namaz kıldığımız Afrikalı siyahî, Asyalı çekik göz, Ortadoğulu esmer ve beyaz ırk, Avrupalı sarışın yeşil, mavi gözlü onlarca renk, yüzlerce millet ve ırktan insanlar ile huşu içinde rükû ve secdeye birlikte vardık. Dini konudaki düşüncelerimi eleştirilenler canlı olarak Kâbe’de bu manzarayı yaşasalardı beni bu kadar kolay eleştirmezlerdi. Dinimizin ne kadar hoşgörülü, ırk, cinsiyet, kültür, dil ayırımı gözetmeyen, hürriyetçi, eşitlikçi, özgürlükçü, uzlaşıcı ve diyalog dini olduğunu çok daha iyi anlayacaklardı.

Doğrusu Umre dönüşü bu ilkyazımda bu konuyu ele almayı ve Umre’de Medine ve Mekke’de teneffüs ettiğim havayı yansıtmak istiyordum. Dini konularda pozitif duygular ile yüklenmiş bir insan olarak çoğunluğu Müslüman olan bu ülkenin insanlarına maneviyat dolu bir yazı yazmayı planlamıştım. Gezi boyunca da bir hayli notlar almıştım. Sizlerle kardeşlik, eşitlik, birlik ve beraberlikler üzerine biriken görüşleri aktarmayı düşünmüştüm. Ne yazık ki gittiğimde mevcut sorunlara döndüğümde daha başka sorunlar eklendiğini meselenin daha bir katmerleştiğini, samimiyetsizliğin ve güvensizliğin daha çok pike yaptığını görerek üzüldüm.

Mesela Kürt coğrafyasında 14 Nisan’da başlayan operasyonların hala bütün hızı ile devam ettiğini ve bir yılı aşkın bir süreçte bin 450 Kürt siyasetçinin iddianamesiz, hukuk dışı cezaevinde tutulmaya devam edildiğini gördüm.

Mesela 23 Nisan Çocuk Bayramı’nı Dünya çocukları ile kutlayan tek ülke olmak ile övünen ülkemde 4 bine yakın Kürt çocuğu hakkında soruşturma ve kovuşturma açıldığını. Binler ile ifade edilen 12-17 yaş arasındaki çocukların demir parmaklıkların arkasında çok kötü koşullarda tutulduklarını; yüzlercesine attığı tek taş için 5 ayrı suç isnat edilerek 45 yıla kadar hapis cezası verilen bir ülkede yaşıyoruz. Ve 23 Nisan Cuma gününe rastladığı için camilerde hutbe konusu çocuk ve Hz. Muhammed ele alınırken Kürt çocuklarının karşılaştığı haksızlık ve acılardan tek kelime söz edilmemesi ne kadar samimi, ne kadar gerçekçi ve inanç ile ne kadar bağdaşır bir durum olduğunu doğrusu insanların insafına bırakıyorum.

Milyonlarca çocuğun pamuk, tütün, fındık ve benzeri tarlalarda; şehirlerde atölye ve fabrikalarda, sokak ve caddelerde boyacı, mendilci, araba camı temizliği yaparak köle gibi çalıştırılan ve en önemlisi cinsel istismara uğradığı ülkemde hala 23 Nisan Çocuk Bayramı’nı nasıl coşkuyla kutluyoruz diyebiliyoruz? En acısı, Dünya’da çocuk bayramı kutlayan ülkemde çocukların öldürüldüğü ülkeler içinde birinci sırada yer aldığımızı da her halde biliyorsunuz?

Ne yazık böylesi bir 23 Nisan’da Başbakan Erdoğan “ Bugün, cesur bir şekilde, korkmadan, çekinmeden, tereddüt etmeden, dünyanın her ülkesi, her bölgesi için, dünyanın tüm çocukları için, barış, hakkı, hukuku, adaleti savunan, mazlumların, mağdurların gür ve güçlü sesi olan bir Türkiye var” diyebiliyor. Gerçekten hapislerde bulunan ve sorgulanan 1400 Kürt çocuğu için bu güzel sözcüklerden söz edilebilir mi?

Yine öyle bir ülkeyiz ki, 30 yıldır belli bölgelerinde şehir, kasaba, köy ve mezraları ile dağlarına binlerce operasyon yapıldı/ yapılıyor, 4 bin köy boşaltıldı, 3 milyon insanı yerinden ve yurdundan edildi. Bu gelişmelerden en fazla çocuklar etkilendi. Bu operasyonlardan bir arpa boyu yol almadığımız bildiğimiz halde hala aynın zihniyet ve yöntem ile bu bahar günlerinde yeniden operasyonlarda ısrar eden bir ülkede yaşıyor olmamız acı değil mi?

(YAZININ DEVAMI YARINA)

BAŞSAĞLIĞI: Taraf Gazetesindeki “Kürtler Vadisi” köşesinde yazdığı yazılardan sonra çok geç tanıma fırsatı bulduğum Evrim Alataş ben Umredeyken Allahın rahmetine kavuşmuş. Kürt coğrafyasında yazan bir yazar olarak, son günlerini Diyarbakır’da ana toprağının kucağında geçiren böylesi bir değeri şahsen tanıma ve karşılıklı konuşma imkânı bulamadığım o genç, Kürtlerin acılarını mizah dolu derin dağarcığında bir birinden renkli kelime ve cümlelerle süsleyerek dile getiren değerli hemşerimi kaybetmenin acısı içindeyim. Allah rahmet eylesin Kürt halkının ve insanlığın başı sağ olsun diyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi