M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Tek Parti ve AKP

Tek Parti ve AKP

Başbakan’ın “Dersim Katliamı” çıkışı hiç şüphesiz Türk ve Dünya kamuoyunun ilgiyle izlediği 75 yıllık Kürt ve Alevi gerçeğidir. Ne kadar acı, üzüntü verse de yaşananların bir Başbakan tarafından dile getirilmesi son derece anlamlı, bir o kadar da önemlidir.

Ancak, unutmayalım ki o zulüm 27 yıllık CHP’nin tek parti iktidarı döneminde oldu. Bugün CHP’nin “Tek” parti dönemini bire bir yaşamıyorsak da 2011 Haziran seçimlerinde 3. Kez ve de yüzde 50 çoğunluk oyları ile iktidar olan AKP dönemini yaşıyoruz.

Doğruyu söylemek gerekirse AKP”nin “Tek” başına iktidar sürecinde demokrasi adına yaptığı önemli girişimleri ve de başarıları olmadı değil. Mesela Cumhuriyet ile yaşıt olan “askeri” vesayetin son bulması. “Dersim” gibi geçmiş tarihimizle yüzleşme girişimi. “Susurluk” ve “Ergenekon” gibi yasa dışı örgütlenmelerin adaletin önüne taşınması gibi.

Bunlar güzel gelişmeler. Koalisyonların siyasi çıkardan öteye gitmeyen hükümetler dönemi yüzünden seçmen kurtuluş reçetesi olarak AKP’ye sarılarak 3 dönemdir üst üste iktidar yapması bir açıdan anlaşılır bulunuyor. Ancak iktidarın söylem ve icraatlarında paralellik ya da samimiyet kopukluğu uç vermeye başlayınca “Tek Parti” hastalığı başlıyor.

Doğrusu “Tek Parti” sendromu, geçmişte yaşanan onca acılar göz önüne getirildiğinde toplumun yarısının oyunu, medya, aydın ve iş dünyasının desteğini almış olsa bile karşısında ciddi bir muhalefet olmayan çoğunluğa sahip AKP’nin “Tek başına iktidar” gerçeği kriz sinyali veriyor. Demokrasi ile özdeşleşmeyen Cumhuriyetimizin bu durumu medya ve aydınlardan hatırı sayılır bir kesim tarafından tehlike olarak dile getirmektedir.

Getiriyor çünkü alternatifsiz görüntüsü veren AKP’nin mevcut durumu CHP’nin tek parti dönemini bazı yönleri ile örtüştüğü için duyarlı çevreleri endişeye sevk ediyor. Endişenin nedeni gayet açıktır. AKP’ye oy vermeyen yüzde ellilik bir seçmen kitlesi, iktidar partisinin icraatlarından memnun olmamasına rağmen açık seçik bu kesim etkisizleştiriliyor.

Aslında etkisiz ve beceriksiz bir muhalefet yüzünden yaptığı her şeyin doğru olduğuna inanan çoğunluk iktidarı bizlerin ne düşündüğü, ne söylediği ya da ne yazdığı pek umurunda olmuyor. Böylece yüzde 50 oyla gelmiş olsa bile eşit bir “çoğunluğun” eşit diğer “çoğunluğa” baskı oluşturmuş oluyor ki bu da Demokrasilerde kabul edilir bir gidişat değil.

Demokrasiyi içselleştirmemiş Cumhuriyet yönetiminin oy gücü ile üç dönem üst üste iktidar olmuş AKP’nin tartışmasız muktedir olma gibi bir yaklaşımı sorunları çözme yerine, sorunları çatışma alanına çekerek içinden çıkılmaz bir kör düğüm olmasına yol açıyor.

Demokrasiler iktidar karşısında güçlü bir muhalefet varsa ve halk için doğruları açıkça bulma açısından Meclis ve kamuoyu zemininde tartışma buluyorsa sağlıklı olur. Değilse sivil tek iktidar vesayet sistemine dönüşür ki bu durum oydan güç alan sivil vesayetine geçme anlamına gelir ki; buda CHP’nin 27 yıllık asker-bürokrat vesayetinden hiçbir farkı kalmaz.

Bu açıdan baktığımızda AKP iktidar döneminde demokrasiye geçiyor(muş!) gibi yapan, ama gerçekte “Tek Parti” krizine doğru gidilen bir döneme doğru sürüklendiğimiz siyaset bilimcileri tarafından açıkça ifade edilmektedir.

Gerekçesi, iktidarı dengeleyecek etkin bir muhalefetin olmaması. Muhalefet yapan siyasilerin, aydınların, gazeteci ve yazarların iktidar gücüyle susturulması, tehdit edilmesidir. Aslında başbakan açısından bakılınca tehdit ve sindirmeyi asla kabul etmez. Başbakan yüzde 50 oy almakla toplumun onayını almak olarak görüyor. Bu da ona özgürce her türlü icraatı yapma yetkisi verdiğini konuşmaları, yaptığı yasa ve icraatları ile açıkça ifade ediyor.

Başbakan adeta muhalefet yapan siyasilere, aydın ve gazetecilere “İcraatlarıma karşı çıkacağınıza onaylayın. Böyle yaparsanız hepimiz daha rahat etmiş oluruz” diyor. Yani adeta CHP’nin “Tek” parti dönemini çağrıştırıyor ki, buna demokrasi denmez, çoğunluğun diktası denir. Yani CHP”nin yaratmak istediği “tek tip İnsan” yaratmaktan pek bir farkı kalmaz.

Kamuoyu, aydın ve medyanın bir kesiminde bu kanıya neden mi vardı?

Bu konuda yazılanları, söylenenleri birlikte analiz edelim.

Kürtlerin kahır ekseriyetle oy verdiği BDP ve türevleri partiler hiçbir zaman kale alınmadı. Son on yılda AKP’nin yaptığı da bu olduğuna göre BDP’yi saymazsak; ana muhalefet CHP ve MHP’yi gündeme taşıdığımızda seçmen tam bir hayal kırıklığı yaşamakta.

Başta CHP ve tabii MHP’nin AKP’ye muhalefet tarzları kelimenin tam anlamı ile bir rezalet. Bu iki partinin muhalefet tarzı toplumun yüzde 50 sini tam anlamı ile umutsuzluğa, çaresizliğe, hatta bezginliğe ve bir anlamda korkuya itmektedir.

CHP ve MHP tarihin 20. Yüzyıl dehlizlerinde kalmış bir tarzla muhalefet etmekteler. Bugünkü muhalefet sadece AKP’nin yarattığı gündemlerin peşinde sürüklendikleri için AKP “Tek” parti iktidarı rahatlığı ile kendisine oy vermiş seçmenin bile bazen onaylamadığı yasa, kanun ve yönetmenlikler çıkarmaktan hiç kaçınmıyor.

Örnek mi son şike yasasını verebiliriz. Ya da ülkenin bir bölgesinde 30 yıldır süren savaş, genç insanların ölümü, yani 30 yıldır canımızı yakan Kürt sorunu. Van depreminde yaşananlar; İşe aşa muhtaç on binler; düşüncelerinden dolayı tutuklananlar. Dış politikada Suriye, Libya tutumu ve ABD ile AB ilişkileri.

Bu ülkenin saymakla bitmez bunca hayati sorunu varken ana muhalefet CHP ve muhalefet partisi MHP’nin Meclis’te ya da Meclis dışında rutin konuşma ve açıklamalardan başka elle tutulan, gözle görülen bir proje, bir öneri getirmemeleri muhalefetin açmazı, AKP iktidarının da “Tek” parti dönemi yaşatıyor anlamı çıkmaz da ne çıkar?

Ana muhalefet CHP lideri bir Dersim’li, ailesinden de onlarcasını o denemde kaybetmiş biri olarak Dersime sahip çıkacağına Ergenekon’a sahip çıkıyor. Bir Kürt olarak soruna Erdoğan’dan daha fazla taraf olarak barışı seslendireceğine MHP’nin bile ötesine düşen bir milliyetçilik dilini kullanıyor.

CHP bu durumda ana muhalefet görevini yapamadığına göre, sizce AKP “Tek parti” iktidarı değil de ne? Başbakan Dersim üzerine giderken, “Kürt Sorunu” derken. Samimi ya da değil; Ulus – Devlet mengenesinden kurtulamayan bir CHP hangi sorunu çözecek?

CHP, gerçek bir muhalefet yapmak istiyorsa sadece Dersim olayı değil; adına “Kürd” dediğimiz sorunu, PKK, KCK ve bilumum sorunlar ile en fazla ilgilenmesi; fikir, görüş, proje üretmesi gereken ana muhalefet CHP olması gerekmez miydi?

Bana sorarsanız Başbakan “Dersim” olayını sahiplenirken çok önemli bir iş yaptı. Ama “Dersimi” de “Kürd” açılımı gibi heba olmaması ve söylemden öteye gitmeyen, çözüm yerine şiddete yönelen bir kulvara girmemesi için AKP’den önce CHP’nin BDP ile birlikte bu konuları gündeme söylem dışında eylem ve projelerle sahip çıkmaları gerekmez mi?

Yıllarca koalisyon krizleri ile yaşamış, çocukluğunu, gençliğini, olgunluk dönemi geçirmiş biri olarak şimdi de yaşlılık dönemimi koalisyon olmayan; CHP tek parti dönemini çağrıştıran bir AKP “Tek” parti çoğunluk iktidarının her yaptığını kabullenen krizlere gebe, sorun üstüne sorunlarla dolu bir dönem yaşamak istemiyorum/istemiyoruz.

Başbakan Erdoğan her ne kadar baskıcı devletin ceberut yüzünden arındırılmış bir devlet vat etse de bir ağ gibi kişi dışında zihniyeti değişmemiş başka zorbalar ile yönetilen bir bürokrasi ve devlet şiddetini tek çare olarak sunun anlayışla artık yaşamak istemiyoruz.

Çünkü hiçbir zaman şiddeti ve silahı savunmadım/savunmadık. Silah ve şiddet ile icraatlarını sürdürmek isteyen kim olursa olsun halka adalet, eşitlik, kardeşlik, özgürlük ve demokrasi getireceklerine inanmıyoruz. Tıpkı Kürt meselesini “terörle” örten şiddet ve silahlı yaklaşımı savunmamızı kimse bizden beklemesin dediğimiz gibi.

PKK’nın “Devrimci Halk Savaşı”, AKP iktidarının geleneksel devlet politikası olan “Kol” bükme ve imha politikası 30 yıldır bu ülkeye gençleri toprağa gömmekten; on binlerin hapse girmesinden, 4 milyon Kürdün göç etmesinden; binlerce köyün yakılıp yıkılmasından; Kürdlerin insani hak taleplerinin gasp edilmesinden başka hiç bir işe yaramadı.

CHP muhalefet görevini yapmadığına göre AKP’den “Tek Parti” iktidarı görüntüsü vermeden, şiddet ve silah değil, diyalog ve anlaşarak sorunlarımızın çözmesini istiyoruz.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi