M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Sürgün ve Açılım

Sürgün ve Açılım

Anadolu topraklarda geçmişten günümüze her zaman “linç kültürüne” dönüşen “Sürgün” olayları hep olagelmiştir. Anadolu’da kurulan medeniyetlerden tarihi kalıntılar dışından, insan ve topluluklar adına hiç bir izin kalmamış olması bu topraklarda işlenen suç unsuru sürgün ve linç kültürünün sonucudur. Ne yazık ki Anadolu topraklarına yerleşen Osmanlı da bu kültürden nasibini aldı. Bu miras misli ile Cumhuriyet yönetimine de geçti. Bu tezimi araştırmacı gazeteci kimliğimin yanı sıra 30 yıl fiili yaptığım tarih hocası sıfatım ve bilgilerimle ifade ediyorum.

87 yıldır gündemde olan Kürtlere karşı sürgün konusunda şartlandırılmış halkın başka cephelere, Selendi’de Romanlara çevrilmesi gündeme yeni etnik kesimleri  de katmış oldu.

Osmanlı’dan miras Ermeni ve Kürt sürgünlerini bu ülke çok yaşadı. 1925 yılında başlayan Şark Islahat Planı ile Cumhuriyet’in 87. yılını idrak ettiğimiz 2010 yılına kadar sürgünden nasiplenmemiş Kürt çok az.

OSMANLI’DA SÜRGÜN

Osmanlı’da sürgün Şer’i kanunlara göre  hukuki ve idari bir uygulamaydı. Bir bölgeden başka bir bölgeye bireyin, ailenin ya da topluca belli bir grup ya da etnik topluluğa sürgün uygulanması neredeyse vakayı adiyedendi.

Osmanlı kuruluş döneminden fethettiği yerleri Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için gönülsüz sürgün yöntemini çok sık kullanmıştı. Kendisine alternatif beylikleri sürgüne tabii tutmuştu. Bu yüzden beylikler arası kavgaların savaşlara dönüşmesinin başlıca sebepleri Türk kökenli aşiretlerin sınır bölgelerine sürgün edilmesiydi. Bu arada fethedilen topraklardaki gayri Müslimler ise stratejik olarak daha az zarar verebilecek yerlere sürgün edilmişlerdir.

Osmanlı Anadolu, Rumeli ve Adaları bu yöntemle Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için büyük çaba harcadı. Osmanlı zorunlu sürgünde gözettiği önemli bir diğer husus da etnik ve dinsel başkaldırıları engellemek için oldukça planlı ve stratejik uygulamalar gerçekleştirdi.

Osmanlı’da Tanzimat ile başlayan aydınlanma süreciyle birlikte bireyler, aydınlar, siyasiler ve muhalifler üzerinde sürgün, hapis ve ölümler baş göstermiş.  II. Abdülhamit dönemi iktidarını korumak için sürgün zirveye çıkmış. Bu dönemde ilk kez Kürtler ve bazı azınlık etnik Müslümanlar da sürgünlerden nasiplerinmişler. Meşrutiyet ile sürgünler yön değiştirdiyse de aynı hızla devam etti.

Bilindiği gibi Osmanlı döneminde İttihat ve Terakkicilerin en büyük toplu sürgünü Ermeni topluluk üzerinde gerçekleştirilen tehcirdir. Kimine göre yüz binler, kimine göre milyonları aşkın ölümlere yol aşan bu uygulama yüzünden yeni TC Devleti dünyanın birçok ülkesinde hesap vermek durumu ile karşı karşıya bırakılmıştır.

Nitekim ülkede bunun acısını hala çekiyoruz. Daha dün Hrant Dink öldürüldüğü yerde anmadık mı? Hem de piyonlar dışında gerçek katiller üç yıl geçmesine rağmen bir türlü ortaya çıkarılmamışken. Hırant’ı 19 Ocak saat 15’te öldüren nefret Ermenilerin 1915’te uğradığı haksız ve zelil bir sürgünün son halkası ve son bireyine karşı kinin sonucu değil de neydi?

CUMHURİYET DÖNEMİ

Cumhuriyet döneminde ise sürgünler tamamen belirli siyasi sebeplere bağlandı. Ve sürgünlerden 87 yıldır büyük çoğunlukla Sünni Müslüman olan Kürtler; gayri Müslim azınlıklardan ise Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Keldani, Yezidiler etkilenmişlerdir.

Cumhuriyet döneminin en büyük Kürt İsyanı olan, 1 Şubat 1925 ten 9 Mart 1925’e kadar otuz yedi gün süren isyan 29 Haziran 1925 tarihinde Şeyh Sait ve 47 arkadaşlarının Diyarbakır şehrinde asılması ile son bulmuş. Ancak Kürtler için sürgünü yeni başlıyordu. İsyanın bedelini Kürt halkı ödeyecekti ve yüz binler ile Kürt batı Anadolu’da muhtelif il, ilçe ve kasabalara aileler parçalanarak sürgün edildi.

Bu tarihten itibaren Cumhuriyet boyunca günümüze kadar Kürt coğrafyası belirli süreler ile tehlikeli ve yasak bölge ilan edilerek sayısız sürgünler ile tanıştı. En son PKK’nın 1984 yılında başlattığı son isyan ile 26 yıl içinde 4 bin köy ve mezra boşaltılarak 3 milyona yakın Kürt Trakya, Ege, Marmara, Akdeniz bölgeleri; İstanbul, İzmir, Antalya, Manisa, Mersin, Adana gibi büyük şehirlerin varışlarına sürgün edildi. Yakın tarihimizde yaşanan, geri dönmesinler diye evleri, ağıl ve ahırları içindeki hayvanları ile bağ ve bahçeleri yakılarak sürgün edildiler. Ermeni tehcirinden sonra en büyük ve yıkıcı sürgün bu olmuştur.

AÇILIM VE SÜRGÜN

AKP hükümeti milliyetçi akımların gazını almak için açılımın yalnız Kürtlere yönelik olmadığını ifade etti, hatta Başbakan “ Bu ülkede etnik unsurlar içinde en büyük soruna sahip kitle Romanlardır” dedi ve Romanlar ( Çingeneler) içinde açılım dedi. Dedi ama kekse demez olsaydı dedirtecek gelişmeler oldu ve bu söylem bombanın fitilini ateşledi.

Geçtiğimiz 2009 yılının son günlerinde İzmir ve Çanakkale ile baş gösteren, Edirne ve Erzincan’da şaha kalkan “ırkçı-şoven-militarist” refleks Selendi ilçesinde Kürt kimliği yerine Romanlar kimliğine yönelerek yeni bir ivme kazandı.

Türkiye’de laik, ulusalcı, ülkücü ya da dinci fark etmez. Barındırdıkları dürtüleri ile tarihin geçmişinde Şark Islahat Planları ile gerçekleştirdikleri sahne ve görüntüleri aynen tatbik etmekten beis görmüyorlar.

Selendi de on yıllarca birlikte yaşadığı komşusunun, yan mahalledeki hemşerisinin evini, arabasını ateşe veren, taş, sopa, bıçak ve ateşli silahlar ile öldürerek şiddet uygulayarak bir etnisiteden başka bir ırkı tanımadığını ve kabul etmediğini ortaya koydular.

İzmir’de DTP üyelerine, Çanakkale’de Kürt düğününe, Sakarya’da mevsimlik Kürt işçisine saldırılırken hükümet ses çıkarmayınca Manisa’daki Romanlar da payını alıyordu.

ROMEN SÜRGÜNÜ

Batıda Kürtlere çay yok diyenler, Selendi’de Çingene’ye “sigara içemezsin” deyince başlayan olaylara ırkçı bir tutum aldı. Ancak şoven tutuma hükümetin kaymakamı, valisi, içişleri bakanı açılım sürecinde baş gösteren ayrımcılığa çare bulmak için saldırganlara ders vereceklerine Roman vatandaşlar Gördes’e sürgüne tabii tutan öneri ve teklifleri dayattılar.

Selendi’de 35 yıldır yaşayan Romanlara artık size burada yaşamak yasak dedirten zihniyet, 26 yıldır 3 milyon Kürde sürgünü uygulayan zihniyetle aynıydı. Selendi de çoğunluk grubu olan kalabalık Hükümet konağı önünde “Selendi bizimdir, bizim kalacak” diye elleri sopalı, taşlı, bıçaklı, silahlı Romanlara saldırırken Vali ve Kaymakam ne mi yapıyorlardı?

Onlar Romen vatandaşa “ İsteğimizle gitmek istiyoruz” yazılı kâğıtları imzalatmak ile meşguldüler. Ne yazık ki bu tutuma hükümet, idari makam ve tabii medyamızda son derece memnundu. Peki, Başbakan’ın o açıklaması ve samimiyet nerede kaldı. Kürtler için de açılım gibi sıcak sözler söylenmişti, gelinen nokta belli. Türkiye’nin bu en önemli sorunu canlılığını korurken önce Ağca, sonra EMASYA, Meclis kavgası ve GATA’ da Başbakan’ın eşinin türban sorunu ve Meclis kavgası gibi bir takım geçici olaylar gündeme taşıyarak unutturdular. Sanki bir ay önce Selendi’de böyle bir sürgün yaşanmamış, sanki her şey sütliman oldu. 

Çünkü suçlu yine azınlık etnik guruptu. Çünkü Romanlar Selendililere küfretmişlerdi. Eh küfrettiklerine göre sürgünü de hak etmişlerdi her hal. Kâğıt üstündeki kanuna göre Romanlar Türk vatandaşı olmasına vatandaş ta, geçin onu. Cumhuriyet tarihi 87 yılda ne toplulukları sürgüne göndermiş, baldırı çıplak üç beş Roman’ı mı sürgüne gönderemeyecek.

Egemen güçlerin zihniyeti belli kesimlere söz geçirme yöntemi hep bastırmak, susturmak, sindirmek ile gerçekleştirmiş. Yetmezse sürgüne göndermek ile işi kökünden çözdüğünü sanıyorlar. Ne yazık ki bin yıldır hep yanılmışlar.

Egemenler ne yapsın yani? Roman avına çıkan Sünni yerleşik halka mı arka çıksın yoksa Çingene’ye mi? Devlete göre “halk” ve “vatandaş” olsa olsa yerleşik Selendi halkıdır. Göçebe hayatına alışık Romenler 35 yıl gibi uzun bir süre bu belde de yaşamış olsalar bile onlar göçebedir, Romandır, Çingenedir ve de tabii haksızdırlar. Göçebe Romanların hadlerini bildirmek varken yerleşik Selendi halkına dokunmak olacak şey mi? 

SONUÇ

Devlet her zaman çözümün en iyisini bulur. 1925 yılında başlayan ve hala devam eden Kürtlere sürgün; İstanbul’un göbeği İstiklal Caddesi, Beyoğlu semtinde 6-7 Eylül olayları ile azınlıklara; Maraş, Çorum, Sivas Madımak’ta Alevilere geçmişte ne yapmışlarsa bugün de Romanlara karşı Selendi ilçesinde gerçeklerini uygulamaları size niye tuhaf geliyor ki? Hem üzerinden bir ay geçtikten sonra unutuldu gitti bile. Romenler sürgün edildi bu iş bitti.

Açılım ile başlayan umutlar belli kesimlerin kışkırtması ile faşist kitle ruhu ve kör öfke yurt sathına yayılmışlığı bile görmek istemeyen popülist medya ve siyaset dünyası bu tutumunda ısrarcı. Neredeyse her şehirde bir mahalle ve köşe başında sinmiş linç çetelerini; kendi adaletini kendisi uygulayan ilkel durumu görmeyenler bu tutumları yüzünden ilerde telafisi mümkün olmayan gelişmeler olmadan gereken önlemleri almalıdırlar.

Farklı kültürleri, etnik yapıları içselleştirmeden, linç kültürü bu topraklar üzerinde var oldukça açılım, maçılım hak getire. Bu tür yaklaşımlar açılımın da, barışında dili olamaz. AKP de siyaset yapanlar ve hükümet bu tehlikeli gidişi görerek önlem almalıdır. Gerçek bir açılım, samimi bir barış, güven veren bir kardeşlik ve birlik bunu gerektirmektedir.

BERİYA WELAT

Ka Feridun, ka Direfs, taca Keyan li ku ye!
Ka Gohderz u ka Rıstem, ka ew meydan lı ku ye! 

Ka padişahe Elwend, ka sultan eli Deynur,
Ka Eyubi, ka Desem, kani Merwan li ku ye !

Ka mirekan li Baban, ka paşaye Rewandiz,
Ka Cizir u kar mir, ka Bedir-Xan li ku ye!

Kani mire Behdinan, kani mire Hekaran,
Ka mirekan li Zazan, mire Xerzan li ku ye !

Kani mire Hesenkef, kani mire li Sason,
Ka mirekan Mecenkurd, mire Şerwan li ku ye !

Ka Meletya, ka Xarput, ka Çermuk u Siwerek,
Kani Urfe, ka Siruç, mire Mılan li ku ye !

Ka Weranşeh, ka Derik, ka Merdin u Nisebin,
Kani Amed, ka Herzo, mire Hizan li ku ye !

Kani Stewr u ka Midyat, ka Erzen u Bışeri,
Ka aşiti u ka Hatem, ka Gurdelan li ku ye”

CİGERXWİN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Latif Yıldız Arşivi