M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Kürd isyanları

Kürd isyanları

Türk Medyasının her kademesinde görev yapanlar; azımsanmayacak sayıda aydın, bilim adamı, eğitimci, siyasetçi; "Kürd" konusunda toplumu gerçek bilgilerden mahrum etmek için yalan, yanlış bilgiler ve tezler ile yüz yıldır insanların kafasını karıştırdılar.

En azından bu ülkede 75 milyonun öyle veya böyle canını yakan "Kürd" meselesinde İlkokul’dan Üniversite sıralarına kadar okullarda; medyada doğru, kısa, öz, tarafsız bilgiler yerine çarpıtılmış, tahrif edilmiş, yalan bilgiler verilerek sorunu bugünlere taşıttılar.

Yıllarca "kart-kurt" diye tanıtarak, envai çeşit renklerle inkar ve imhaya rağmen Kürdler "biz varız ve buradayız" deyince çok şaşırdılar ve "bu da nereden çıktı" dediler.

Tahrif ettikleri tarihsel gerçekleri özelde Kürdler, genelde toplun öğrendikçe alim kesilen ırkçı ilim ve bilim adamları itiraf edeceklerine yalanlarını sürdürdüler.

Yüz yıldır olup bitenlere rağmen Cumhurbaşkanı’ndan; Başbakan’a varana kadar hala "inkar bitti" dedikleri halde temel eğitimden yüksek lisansa kadar Türk Milli Eğitimin tarih kitaplarına bakın bitip bitmediğini açık seçik anlar ve görürsünüz.

O yüzden bir kez daha 2013 yılının ilk gününde Kürd meselesinin ne olduğunu kronolojik "isyan" tarihini hatırlatarak “Kürd sorunu da neymiş” diyenlerin kör gözüne sokmak istedim. Peki, bu körlüğü topluma yaşatanların vardığı sonuç ne mi oldu?

Kürd kökenli bir gazeteci ve tarih öğretmeni olarak nefret pompalayan söylemler yerine "Kürd İsyanları" konusuna tarihin gerçek sayfalarından yola çıkarak yerim el verdiği kadarı ile konuyu siz okuyucularıma özet bilgiler vermekle yetineceğim.

Kürd meselesinin yalnız Cumhuriyet sorunu değil, kökü Osmanlı imparatorluğuna kadar uzanan siyasi, iktisadi, etnik, hatta mezhepsel ( Alevi ve Şafii Kürdler) bir meseledir. 1. Dünya savaşından sonra da uluslar arası bir mesele. Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da yoğun, Azerbaycan, Ermenistan, Rusya’da yaşayan geniş bir yelpazeye yayılmış bir millet Kürdler. 

Elimden geldikçe Türklerin egemen olduğu coğrafyada Kürd isyanların kronolojik tarihini vererek; bazılarınız çok daha iyi bildiği bilgilere tazelemek istedim.

SORGULAMA BAŞLIYOR

Kürd meselesinde sorunun kaynağı her ne kadar Cumhuriyet ile birlikte başladığı var sayılıyorsa da gerçekte 500 yıl öncesine dayanmaktadır. Cumhuriyet döneminde ve yakın tarihimizde Kürd isyanlarında trajediler yaşanmışsa da yok edilememiş. 1940’den sonra toprağa gömüldü sanılan mesele 1950’lilerde gömülen topraktan filizlenmeye başladı.

27 Mayıs 1960 darbesi Kürd meselesinin miladı oldu. Darbeyle birlikte Kürdler aşağılanıp insanlık dışı sert yaklaşım başlayınca bölgede Kürd meselesi yeni bir nitelik kazandı. Bunun sonucu olarak yüksek okullarda okuyan Yaşar Kaya; Nurettin Yılmaz, Medet Serhat, Şerafettin elçi gibi Kürd gençleri; Naci Kutlay gibi doktor; Ali Karahan, Ziya Nami Şerefhanoğlu, Canip Yıldırım gibi avukatlar; Şevket Turan, Yavuz Çamlıbel, Şehabettin Septioğlu, Fevzi Kartal gibi subaylar; İleri Yurt gazetesi yazarı Musa Anter gibi gazeteci Kürdler süreci sorgulama başlayınca yeni nesil, medya, akademisyen ve de aydınlar şaşırarak "Kürd meselesi de nereden çıktı?" demeye başladılar.

SORUNUN KAYNAĞI

Oysa sorunun 1514 yıllardan beri var olduğunu bilen konunun uzmanı siyasiler, aydınlar, tarihçiler, akademik çevreler, sivil ve askeri bürokratlar “aman kimse bilmesin, duymasın” endişesiyle toplumdan gizlediler. İnkar 12 yıl kadar (1938 – 1950)  başarıyla sürdürüldüyse de 1950 Demokrat Parti ve 1960 askeri darbeden sonra yeniden uç verdi.

Dediğim gibi, Osmanlı’nın son 120 yılı ve Cumhuriyet’in ilk 20 yılı ile son 30 yılda en büyük sorunlarımızdan birisi Kürd meselesidir. Yukarıda dile getirdiğim gibi aslında 500 yıllık sorundur. 1514 Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran seferi ile başlamıştır.

Ancak Yavuz, Sünni olan Kürd aşiretlerini Osmanlıya bağlı özerk yapılarını koruyan bir düzen getirdiği için Celali isyanları dışında ( ağırlıklı mezhepsel Kürd isyanlarıdır) büyük ve kanlı bir sorun çıkmaz. Ne olduysa 1639 tarihinde IV. Murat’ın Bağdat seferinde Osmanlı ile Safevi’ler arasında 17 Mayıs 1639 tarihinde imzalanan Kasr-i Şirin antlaşmasıyla başladı.

Bu tarihte Kürd coğrafyası resmen Türk ve İranlılar arasında ikiye bölündü. Bundan sonra 2. bölünme 1. Dünya savaşından sonra İngiltere, Fransa, İtalya ekonomik çıkarları sonucu gerçekleşen ve 4 ülke arasında paylaşmadır ki Kürdler bir daha huzur yüzü görmedi.

KÜRD İSYANLARININ TARİHSEL KRONOLOJİSİ

Osmanlıya karşı ciddi ve ses getiren ilk isyan Babanzade Abdurrahman Paşa isyanıdır. Güney Kürdistan’daki Süleymaniye valisi olan “Baban Aşireti” lideri İbrahim Paşa 1806 da ölümünden sonra, Osmanlı Devleti yerine Babanzade İbrahim Paşa’yı Vali tayin eder. Yeğeni Babanzade Abdurrahman Paşa’nın hakkı yendiği ileri sürülerek isyan çıkar. İsyan Osmanlı Devleti’ni bir hayli zor durumda bırakan ve iki yıl süren ilk önemli Kürd ayaklanmasıdır.

Osmanlı döneminde 1806 isyanı gibi ciddi diğer Kürd isyanlar ise şöyledir: 1833 – 1837 Mir Muhammed (Soran) İsyanı. 1838 birinci, 1842 – 1847, 2. Han Mahmut isyanı. 1843 – 1847 Bedirxan isyanı. 1855 Yazhan Şer İsyanı.  1878-1881, Şeyh Ubeydullah Nehri İsyanı.

Birinci Dünya savaşından sonra 1919-22, Simko (İsmail Ağa) İsyanı. 11 Mayıs 1919, Aliye Bete İsyanı. 21 Mayıs 1919, Mahmut Berzenci İsyanı. 6 Mart 1921, Koçgiri İsyanı.

Cumhuriyet’in ilanından sonra 1939 yılına kadar çıkan önemli Kürd isyanları ise şöyledir: 4 Eylül 1924, Beytüşşebap İsyanı. 13 Şubat 1925, Şeyh Said İsyanı. 10 Haziran 1925, Nehri İsyanı. 7 Ağustos 1925, Reşkotan-Raman İsyanı. Kasım 1925, 1. Sason İsyanı. 16 Mayıs 1926, 1. Ağrı İsyanı. 21 Ocak 1926, Hazro İsyanı. 7 Ekim 1926, Koçuşağı İsyanı. 26 Mayıs 1927, Mutki İsyanı. 13 Eylül 1927, 2. Ağrı İsyanı. 7 Ekim 1927, Bıcar İsyanı. 6 Temmuz 1929, Resul İsyanı. 20 Eylül 1929, Tendürek İsyanı. 26 Mayıs 1930, Savur İsyanı. 20 Haziran 1930, Zilan İsyanı. 21 Temmuz 1930, Oramar İsyanı. 7 Eylül 1930, 3. Ağrı İsyanı. 24 Ekim 1930, Pülümür İsyanı. Eylül 1930, 2. Mahmut Berzenci İsyanı. Kasım 1931, Şeyh Ahmed Barzani İsyanı. Ocak 1937, 2. Sason İsyanı. 21 Mart 1937, Dersim İsyanı.

SESSİZLİK VE YENİ İSYANLAR

Dersim isyanının kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra Kürd hareketi 12 yıl suskun kalır. 1950 Demokrat Partisi ile Kürd hareketi ilk girişimlerine başlar. 1960 askeri darbesinin getirdiği büyük baskılara rağmen 1961 yılında Silopi’de Barzanilerden esinlenen  “Kürdistan Demokrat Partisi” siyasi birimi oluşturulur. Bunu Kürd öğrenci ve aydınlarının önderliğinde 1964 tarihinde Devrimci Demokratik Kültür Derneği (DDKD) kurulur. Akabinde yukarıda kısmen isimlerini verdiğim 49 Kürd tutuklanarak İstanbul’da Harbiye’de hücrelere konulur.

1974 tarihinde Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi (TKPS) kurulur. Bu hareketi 1974 – 1976 yılları arasında Kawa, Denge Kawa, KUK, Rizgari, Ala Rizgari, Tekoşin vb. Kürd örgütler izler. Son olarak 1978 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesi Fis köyünde Abdullah Öcalan önderliğinde kurulan, bu güne kadar 35 yıldır varlığını sürdüren PKK örgütü ortaya çıkar.

Değerli okuyucular, kısa olsun dedim ancak Kürd tarihinin kronolojik sıralamasında bile Kürd isyanlarını ancak bu kadar kısaltılabildim. Tarihi gerçeğe rağmen hala 21. yüz yılda Kürdleri öldürerek, hapsederek sorunu bitireceğini sananlar dönüp tarihe bakmalarını, boşuna Türk – Kürd kanını akıtmadan barışçı, eşit, demokratik, insani bir yol bulmalarını öneririm.

ADINI KOYUN

Yıllardır PKK’yı bitirirlerse Kürd sorunu biter yanılgısına saplandılar. Yönetenler 35 yıldır soruna güvenlikçi çerçevede yaklaştıkları için Kürd meselesi ülkenin bir numaralı sorunu olarak sürekli gündemde kaldı.

Bugün bile adını koymaktan korkan, "Kürd" yerine, "adına ne dersek diyelim" diyerek on yıllarca "Şark Sorunu", "Doğu Sorunu", “Güneydoğu Sorunu” ve son 30 yıldır da “Terör Sorunu” diyen bir zihniyet var karşımızda.

Sorunu isimlendirmekten bile korkan, daha doğrusu meseleyi “teröre” indirgemek bile bilinçli bir çarpıtmadır. Sorunla ilgili yazılan onlarca siyasi raporun bir tanesinde meseleye gerçek teşhis konulmasından kaçındılar. Bu yüzden Kürd sorunu bu güne kadar çözülmedi.

Sorun sürekli ordunun ve silahların tekeline terk edildi. Asimilasyon ve Türkleştirme ile başlayan süreç asayiş çerçevesinde zorunlu sürgün, göç ve iskanla başladı. Derken 4 bin köyün yakılıp, yıkılarak boşaltılması ve 5 milyon insanın sürgününe kadar vardı.

KONUŞAN ve YAZAN SON NESİL OLMAYALIM

Kürd halkı öldürülerek, cezaevlerine konarak sorun bu metotla çözülmez. Kürdleri siyaseten tasfiye soruna kör düğüm atmaktır. Kürdlerden ürkmek değil, uzlaşmak gerekiyor. Müzakere ve diyalog tek çözümdür. Bir taraftan “İmralı ile görüşüyoruz” diyeceksin, diğer tarafta Mecliste siyaset yapanları dışlayarak ya da Kürd siyasetçilerini hapsedersen yol alamazsın. Türkiye büyük devlet olacaksa Kürd sorununu çözmek zorunda.

Bin dereden su getirterek, hukuk ve adaletle alakası olmayan kanun ve yasa maddeleri ile Kürdlere zulüm yaparak sorunu çözülmez. 75 milyonun en az 70 milyonu kimle görüşülür ve anlaşılırsa anlaşılsın artık çözüm gelsin istiyor. İnsanım diyen herkes Roboski gibi katliam, cenazelere su sıkmak, Pozantı gibi insanlık dışı muamele ile Kürd sorunu çözülmez diyor.

Bu vahim gidişi körükleyen medya ve siyaset il de barış olmaz. Şerafettin Elçi’nin cenazesine gitmeyecek kadar düşmanlaşmış ırkçı bir anlayışla barış gelmez. Cumhuriyet’in homojen ulus yöntemini “tek millet” söylemine dönüştürerek mesele çözülmez. Bu yaklaşım karşı milliyetçiliği körüklüyor ki tehlike daha fazla büyür.

Son 1,5 yıldır sürdürülen siyaset Türkiye’de ruhen kopuş başlatıyor. Türk, Kürd halkı olayın kendilerine aktarıldığı gibi olmadığını artık bildiklerini ifade ederek konuşan son neslin sesini duyarak bu meseleyi çözüm getirmeleri için çırpınıyor.

Unutmayın yeni genç nesil hiçbir şeyden korkmuyor ve bu satırların yazarı ile geçen hafta kaybettiğimiz Elçi gibi 1968 ve 1978 nesil gibi ümitli değiller. Öcalan üzerinden siyaset ile anlaşma olsa bile; arkayı dönüp baktıklarında dinleyecek tek bir Kürd bulamayabilirler. AKP’nin Kürd halkından aldığı kredi tükendi. İrtifa kaybı başladı. Kürdlere uygulanan sistem iflas etmiştir. Bu yaklaşım Kürd halkının gelecek nesillerini kaybetmek anlamına da gelir ki, beraberine getireceği tehlikelerin adını bile koymak istemiyorum.

75 milyon yeni yılda sizden barış için yeni bir siyaset bekliyor. Yeni miladi yılda halkların mutluluğu ve barışın gelmesi için hep birlikte dua edelim. Sersala ve Piroz be.

ÖNEMLİ DUYURU: Dostum Ayhan Bilge’nin bir çağrısını Ankara’da ikamet eden ve o gün Ankara’da olacaklara hatırlatmak isterim: "Toplumsal Dinamikler Açısından Alternatif Siyaset İmkanları ve öneriler” başlıklı forma davet ediyor. "Tartışmaları daha sistematik biçimde yürütmek üzere yılın ilk hafta sonu,  5 Ocak cumartesi günü saat 13.30 – 16.30 arası  Ankara’da Maltepe Yılmaz Güney sahnesinde 2013 yılının Türkiye ve bölge halkları için bir kazanım imkanı sağlaması bu tartışmayı yaygınlaştırmakla söz konusu olabilir. Bu arayışı somut çalışma platformlarına dönüştürmedikçe bırakın Roboski’nin sorumlularından hesap sorulmasını, yeni Roboskiler yaşanmasını bile önlemeye güç yetiremeyeceğiz" diyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
24 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi