M. Latif Yıldız

M. Latif Yıldız

Ham hayal

Ham hayal

Genelde hayal kurmam. Ama bazen elimde sihirli bir değnek varmış gibi ters giden her şeyi düzeltmeye çalışan hayaller kurarım. Ciddi projeleri üretir, içinden çıkılmaz sorunları şipşak çözerim. Bazen de bu projelerimi büyük bir hüsnü kabul gören Başbakan’a, Bakanlar kuruluna, Cumhurbaşkanı’na, medya editörlerine, siyasetçilere, bürokratlara ikna edici turlara çıkarım. Kurgulamalar yapar, planlar çizer, görüşler üretirim.

Birey olarak kendime göre yanlışlıkları çözmek için asker, polis, devlet gibi gücüm ve kudretim olmadığı için az da olsa hayal kurma özgürlüğüm benim tek sığınağım oluyor. ,

Peki, hayal kurmak nedir?

Zihinde tasarlanan, canlandırılan, gerçekleşmesi özlenen şey, düş, imge, hülya, görüntü. Ne yazık ki yüzde 99 nokta 9’u gerçekten uzak tasarılardır.

Peki, hayal kurmak zararlı mı? Bazı uzmanlar fazla hayali uyuşturucuya benzetirler. Alındığında mutlu eder, sonunda pişman. Hayal kurduğunuz an mutlusunuz, ama sonra hiçbir hayalinizin gerçekleşmediğini gördüğünüz zararı oldukça fazla olur. Gerçek hayatla adaptasyonda zorlanırsınız. Zihni yorar, yaşam kapsamının dışına iter. Araf’a girer, o da sizi bitirir. Yani sözün özü hayal açık söyleyecek olursak her zaman işe yaramaz.

Peki, hayal kuran devlet, hayal kuran Başbakan, hayal kuran bakanlar, hayal kuran kabine, hayal kuran sivil – asker bürokrasi, bütün bunlara yön veren hayal kuran siyaset olur mu derseniz gerçekte olmamalı. Ne yazık ki ülkemizde yani Türkiye’de bundan bolca var.

Sivil ve askeri merkezden, devletin ve sistemin derin siyasetinden üretilen hayali proje ve stratejiler adresi belli (her zaman da bu öncelik Milliyet köşe yazarı Fikret Bila’ya verilir ) yazar, gazete ve TV’lerin önüne konur. Onlar da hayal, meyal demeden ciddi ciddi işlerler.

Neden mi söz ediyorum?

Milliyet gazetesinde Fikret Bila’nın fitilini ateşlediği “PKK ve Kürt sorununda yeni strateji” başlıklı yazısı ile Taraf gazetesinden Lale Kemal’ın “Devletin yeni Kürt planı.” Aynı gün yayınlanan (22 Mart 2012) makalelerinden sonra mesele anlaşıldı ki ismi sır gibi gizlenen bir üst düzey devlet yöneticisi bu projeyi tek tek belli bir grup gazeteciye sunmuş.

Türkiye gündemine düşen yeni oyuncağımızdan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve de AKP Meclis gurubu ve de bakanlar kurulu üyelerinin de haberi yokmuş. Yeni denilen eski stratejiden anlıyoruz ki AKP’nin son yıllarda “Kürd açılımı”, “Oslo görüşmeleri” derken 1990’lara yani eskiye dönüşün tıpkısının aynısını yaşayacağız.

Neymiş yeni strateji, ya da devletin yeni Kürd planı?

Fikret Bila şöyle izah ediyor: “Kürt sorununun çözümünde sivil siyaset dışında hiçbir kanala itibar edilmeyecek. İmralı, Kandil, Avrupa’da PKK muhatap alınmayacak. Kürtler PKK ve KCK baskısından kurtarılacak. Sivil siyaset ve parlamento kanalları açılacak. Silahlı eylemler devam ettikçe PKK ile mücadeleye devam edilecek. PKK ile ancak silah bırakması için görüşülecek. Yeni anayasada Kürd kimliği ve özerklik düzenlemesi olmayacak. Yerel yönetimler güçlendirilecek.”

Bu strateji ya da yeni Kürd planı sizde bir heyecan, bir çözüm, bir umut uyandırdı mı? Ben de makalemin başlığında dile getirdiğim gibi ham hayal ürün gibi geldi.

Sayın Başbakan’a ham hayal gelmemiş olacak ki Güney Kore’ye gidişinde yaptığı basın toplantısında Projeye BDP’ye şartlar ileri sürerek sıcak bakabileceğini söyledi.

Fikret Bila yazısında Başbakan’ı “güvenlikçi çizgi”ye kaymakla suçlayanları haksızlık yapıyorsunuz diyerek azarladıktan sonra şunları söylüyordu:

“Başbakan taktik değil, strateji değiştiriyor. Bunun adı Ankara açılımı. PKK’yı dağdan indirmek için uzun süredir içerde ve uluslar arası çok yönlü altyapı yürütüyordu. K. Irak’ta Mesut Barzani, Washington ve Bağdat ile yürütülen temaslar olumlu bir altyapı hazırlandı. Bağdat Büyükelçisi, Kamu Düzeni ve Güvenlik Müsteşarı Murat Özçelik, Emniyet, MİT ve Genelkurmay’ın bu çalışmaya katkısı büyük oldu.

Yeni Stratejide Kandil, BDP, KCK veya DTP muhatap alınmayacak. Ya da muhatap şudur diye bir birine havale etmelerine fırsat vermemek için muhatap doğrudan halk olacaktır.

Bu çizgiden devlet kurumlarının ortak değerlendirmesi Kürt kimliğinin inkârının söz konusu olmadığı, herkesin dilini ve kültürünü günlük yaşamda ve Türkiye’nin her yerinde rahatça kullandığı; anadilde yazılı ve görsel yayınlarının tümü serbest olduğudur. Bundan sonrası özgürlük içinde bir arada barış içinde yaşamaktır.”

Taraf’ta Lale Kemal’e göre ise Kürdlere her şey verilmiş. PKK ile mücadele, Kürd sorununu çözümü için halkında devlet ile birlikte akıllı hareket etmesinden geçiyor. Lale Kemal’ın Devlet’in yeni Kürd planı için yorumu şöyle:

“Devletin zirvesinin yeni Kürt politikası netleşiyor. Yeni Oslo süreci yok. Öcalan, Kandil devre dışı, Muhatap şartlı BDP, arabulucu Barzani. Amaç Türk sorunu Kürt sorununun önüne geçti. Çılgın Türklerin meydanlara dökülmeleri önlenmeye çalışılıyor. Bir kesimde var olan Kürt düşmanlığı, PKK ile Kürtleri özdeşleştiren zihin yapısı Kürtlerden nefret algısı her an depreşip kimi ulusalcı Türkleri kalkışmaya götürecek zemin giderek güçleniyor. Kürt halkı örgütün insafına bırakmamak ve Türk tehlikesini önlemek için bu proje gereklidir.

Yeni stratejide çözüm parlamento olacak. Halkın oyları ile seçilmiş BDP şartlı devrede olacak. Barzani de PKK’ya silahları bıraktıracak. PKK buna yanaşmaz ise meşruiyet zemini elinden alınacak.”

Ne güzel izah ediyorlar. Eh dedim ya hayal kurmak güzel ama yazımın başında dedim ya uyuşturucu gibidir. Ne yazık ki yazılı ve görsel medyamız bu uyuşturucunun şehvetine kapıldılar bile. Bu hafta ve belki gelecek haftaların en önemli gündem maddesi bu olacak.

Siyaset bilimcileri, terör uzmanları, akil adamlar, aydın, yazarlar; doçent-profesörler, unvanlı, unvansız akademisyenler ortaya atılan “hayal proje” için o TV senin, bu TV benim ha bire görüş sunuyorlar/sunacaklar, buluş üstüne buluş keşfedecekler.

Ahmet Altan’ın dediği gibi:

“Kürt meselesini savaş, silah ve PKK’dan ibaret sanan politika. PKK ile ilişkisini keserse BDP ile görüşecekmiş. Peki, bu ülkenin Kürtleri için ne yapacaksınız? PKK’yı yok etseniz Kürt sorunu bitmiş mi olacak? PKK’ya, ‘Bu çağda silahla çözüm olmaz’ derken, bizzat kendiniz ‘silahla çözüm arar’ hale düşmez misiniz? Bu anlayıştan barış çıkar mı?

Kürt halkının haklarını vermeyi ‘silaha’ bağlamaya ‘siyaset’ diyorsanız, o zaman ‘askeri vesayete niye karşı çıktınız, o da aynı şeyi söylüyordu. Ankara ‘askerleşiyor’”

Sayın Altan yanlış mı diyor? Yerden göğe kadar doğru ve haklı değil mi?

Bakınız dün konuştuğum bir Kürd bana bu konuda neler söyledi:

“Yeni stratejileri düşmanlık ve PKK ile özdeşleştirilen Kürdler üzerinden ulusalcı, milliyetçi, dindar, muhafazakâr çılgın Türkler sokağa dökülür tehdidiyle sindirmek istiyorlar. Bizler sadece dövüle dövüle değil, Uludere’deki gibi suçsuz günahsız kaç yüz sefer öle öle siyasetin ve mücadelenin inceliklerini öğrendik. Sindirmek, korkutmak, hatta öldürmek çare değil. Hele yüz yıllık böl, parçala yut geleneksel planları hiç tutmadı. 30 yıl hak talep eden gençlerimizi inkâr edersek BDP ile lütfen görüşeceklermiş. Hem de hiçbir hak vermeden.

Sayın Erdoğan 2009 yılında ‘Kürt açılımı’ dediği zaman, biz ‘samimiyet’ demiştik. Bugün Wıkıleaks’ın Derin postasında ortaya çıkıyor ki Sayın Başbakan Suriye lideri Beşar Esad’a Kürdler Suriye’de karışıklık yaratmak istiyor. Irak, Suriye, Türkiye, İran Kürtleri bağımsız bir Kürt devleti kurmak amacındalar. Irak Şii Başbakan’ı Maliki’ye destek olunmalı demiş. Bunlar gerçekse ki bugün izlenen politikalar gerçek olduğunu gösteriyor. Çok vahim.

Ya Başbakan’ın kafası karışık, ya da birileri Başbakan’ı fena halde yanıltıyor. Hatta belki de tuzağa düşürüyorlar. Artık inkâr, imha, şiddet, sindirme, korkutma, öldürme Kürd sorununu çözmüyor. Bu zehrin panzehiri demokratik eşit haklar ve yerel özerkliktir.

Kürdlerin demokratik özerklikten anladığı, tam eşitlik, yerel yönetim statü ve ana dilde eğitim, öğretim, Kültürel haklardır. Bu güne kadar Türkiye’nin meselesi olan Kürd meselesi artık dünyanın meselesidir. Ham hayali proje, böl-parçala ile çözülmez. Yani başta Diyarbakır’da olmak üzere Newroz’da yasağa rağmen toplanan milyonlar rehin mi? ”dedi.

Sanmayın ben veya yüzde 99 Kürdler barışın olmasını istemiyoruz. Barışa karşı olmak demek 3 günde 7 polis, 3 korucu, 25 gerillanın ölümüne yol açan savaş katliamına evet demektir. Bu da en hafifi ile insanlıktan nasibini almamak demektir. Keşke “Yeni strateji” olsa, ne yazık ki öyle gözükmüyor. Bir ihtimal kamuoyuna bunlar, el altında başka gizli görüşmeler olmuyorsa!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
M. Latif Yıldız Arşivi