Süleyman Karataş

Süleyman Karataş

İbrahim Olmak

İbrahim Olmak

Yakınlık.

 

Adayış.

 

Vazgeçiş.

 

Candan geçiş.

…

“Can” için candan geçiş…

“Canan” için, candan geçiş...

Değer verilenin adanışı,

Emek sarf edilenin adanışı,

En güzelin, En Sevgili"ye adanışı.

 

Kurban!

 

Sabahın erken saatleri…

 

Bayram namazının hemen akabinde getirdi babam, kurbanlık koyunu.

Bahçeye indirdi. Çağırdı bizi. Beni ve kardeşlerimi…

İndik aşağı.

İrili bir koyun. Kelebeş derler bizim burada.

O cinsten. Yünü bol.

Kıbleye döndürdük yönünü. Sol yanı üzerine yatırdık.

Hiç direnmedi. Hemen teslim oldu.

Ayaklarını sıkıca kavradık. Babam elinde keskin bıçağıyla eğildi başına.

Allah u Ekber… Allah u Ekber… Allah u Ekber… nidaları

…

Ve kan…

İrkildi. Titredi. Debelendi. Yuvarlandı. Bir sağa, bir sola…

Birkaç dakika sonra yığılıp kaldı. Ruhu bedeninden ayrıldı.

Koyundu, kurban oldu. Maddi âlemden manevi âleme göçtü.

 

Ruhunun ve bedeninin çaresiz teslim olduğunu görünce, nedendir bilinmez, üzüldüm. Kanlar toprakla buluşunca, yüreğimden bir şeylerin kopuverdiğini hissettim.

Tarifsiz bir his… Üzüntü ile sevinç karışımı bir duygu…

Nasıl desem? Buruk bir sevinç işte! Belki de en doğru tarif bu.

Hele koyunun rahminden bir de kuzu çıkınca, yandım ha yandım.

 

İçinde bulunduğum hisler yerini tamamen hüzne bıraktı.

Üzüldüm.

Ziyadesiyle.

 

Bir an, içimde garip fikirler peyda oldu.

“Bir kurban adadık. Bir de kuzu mu katlettik acaba?” diye tuhaf düşünceler kurcaladı zihnimi.

Neye üzülüyordum?

Koyuna mı, kuzuya mı?

Yoksa her ikisine mi?

Belki de her ikisine…

 

Sonra, ne olduysa, birden irkildim.

Üzülmek mi gerekirdi buna, sevinmek mi?

Üzülmek!

Hayır, sevinmek!

Üzül… Sev…

 

Cevabını bulmuştum.

 

İbrahim (a.s) hadisesi...

Ve oğlu İsmail (a.s)...

Ansızın yüreğime su serpildi sanki. Rahatladım.

Kendime geldim. Derin bir nefes aldım.

 

Cevabı burada gizliydi. Gizli de sayılmazdı hani. Açıktı.

 

İbrahimî bir iman ve ismailî bir teslimiyet gerekirdi insanda.

İhlâsla, samimiyetle, içtenlikle. Tam bir teslimiyetle. Tereddütsüzce.

 

İbrahim (a.s), rüyasında, oğlu İsmail"i kurban etmesi gerektiğini görür. (Kuran"da Saffat suresinde anlatılır.)

Bu bir rüyadır; ama peygamber rüyaları vahiydir. Allah"ın emridir.

Ve peygamberler vahiyde zerre kadar tereddüt etmezler. Canları pahasına bile olsa…

 

İbrahim (a.s) zor, çetin bir imtihanla karşı karşıyadır.

Bir âdemoğlunun verebileceği en büyük sınava tabi tutulmuştur.

 

Anlatırlar. İnsan kendisi kadar sevmez kimseyi; lakin çocuğunu kendisinden bile çok sever diye.

Bu ne güçlü bağdır. Evlat sevgisi ne yüce bir sevgidir.

 

Ve İbrahim (a.s) en büyük sevgiyle imtihan edilmektedir.

Canıyla, imtihan edilmektedir.

Kanıyla, imtihan edilmektedir.

Canından ötesiyle imtihan edilmektedir.

Can" la ve aynı zamanda “Canan” la…

Gözbebeğiyle…

Gözünün nuruyla…

İsmail"iyle imtihan edilmektedir, İbrahim.

 

Bu ne çetin imtihan,  ne çekilmez çile, ne geçilmez sınavdır bu, ya rab!

 

Yaratıcı, canıyla değil, canından ötesiyle sınar onu.

Canından çok sevdiğini, “Canan” için adamasını ister.

 

İbrahim (a.s) babadır; ama aynı zamanda, peygamberdir.

Şimdi ne yapmalı?

Hangi duygu, hangi vazife?

Babalık mı, peygamberlik mi?

Can"ı mı seçmeli, Canan" ı mı?

 

Kimden geçmeliydi?

Can"dan mı, Canan"dan mı?

 

Kararını verdi.

Can"dan geçti,

Canının ötesinden geçti İbrahim.

Canından çok sevdiğinden geçti, İsmail"inden…

 

Canan için geçilmez mi her şeyden?

Candan ve dahi canın ötesinden, candan çok sevilenden…

Tıpkı, Necip Fazıl"ın dediği gibi:

"Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez,
 Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
 Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada;
 Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.”

İsmail büyümektedir her şeyden bihaber. Nasıl söylemeli canına, ciğerine, canından ötesine?

Kolay mı bir insana kurban edileceğini söylemek, en yakınına, canına, oğluna, gözünün nuruna…                                                                                                                                 Kendi eliyle, Can"ının canını almak,                                                                 

Nasıl söylemeli?                                                                                                                          Başka çare mi var?                                                                                                                       O, tercihini Canan"dan yana kullanmıştı zaten. Mevzu bahis Canan"dı.

İsmail yürüme çağına geldiğinde durumu kendisine bildirdi. İleride babası gibi peygamberlikle şereflenecek olan İsmail, bu payeye layık olduğunu daha o zaman gösterdi ve:

"Babacığım! Sana emredileni yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın." diyerek, ilâhi emre tereddütsüz boyun eğdi.

Baba-oğul o iki büyük insan, iki büyük peygamber, ilâhi imtihanı kazandılar; Yüce Allah,  İsmail'in yerine kurban edilmek üzere bir kurbanlık gönderdi ve böylece İbrahim'in (a.s.) adı ile birlikte kurban ibadeti de devam edip bize kadar geldi.

İbrahim: İman. Metanet. Dirayet. Vefakârlık. Fedakârlık. Can"dan geçiş…

İsmail: Sabır. Teslimiyet. Adak. Kurban…

İbrahim ve İsmail: Yeryüzünün en büyük imtihanı…     

Canan için Can"dan geçen İbrahim"e (a.s) Can bahşedildi.

Can"dan geçen İbrahim Canan"la birlikte Can"a, canına kavuştu.

İbrahim Can oldu, Canan oldu, Canan"da kayboldu…

Nasıl mı? İşte bunu anlamak güç. Belki de imkânsız!

Bunu anlamak için İbrahim olmak gerek…                                                                         

İbrahim olmak için Can"dan geçmek gerek…

İbrahim olmayı ve Can"dan geçmeyi bilmek için,

İbrahimî bir metanet

Ve

İsmailî bir teslimiyet gerek…

Canan"a varmak için…

İbrahim gibi!

İsmail gibi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Karataş Arşivi