Necip Çapraz

Necip Çapraz

Zanlı Hakkarili (1)

Zanlı Hakkarili (1)

Komutan askerlerine ‘nerelisiniz?’ diye soruyor. Askerler, sağdan başlıyorlar saymaya; “Kahramanmaraşlı, Şanlıurfalı, Gaziantepli…”

En son bizim Hakkariliye geliyor sıra. Hemşerimiz, “Zanlıhakkarili”diye bağırıyor.

Bu, yaşanan bir askerlik anısı. Ancak, son günlerde gelişen gözaltılarla birlikte ilimizin bir sınır kenti olduğunu ve ildeki kaçakçılık boyutunu da ele alırsak “zanlı” olma noktasında gözaltı ve tutuklanma rakamlarının azımsanamayacak kadar çok olduğunu görüyoruz. Tabi yansıdığı kadarıyla gözaltına alınma biçimleri de dikkat çekici.

Bölgemizde yaşanan süreç, Kürt sorunu ve Kürtlerin demokratik hakları için yaptığı mücadeleden kaynaklı eylemler, sınır ticaretlerinin olmaması ve insanlarımızın gittikçe kaçakçılığa yönelmesi “zanlı” olma sebeplerin sonucu olsa gerek.

Yaşanan kitlesel olaylardan sonra çok sayıda gözaltı olayının yaşandığını görüyoruz. Bu süreçte misalen yakalanan 30 kişi varsa, savcıların bunların çok azını tutuklaması olaya farklı bir boyut kazandırıyor. Tutuklu kalanların büyük bir kısmı da yargılanma süreci sonunda beraat ediyor. Haksız yere tutuklu bulunanlar ise açtıkları tazminat davalarıyla devleti tazminat ödemeye mahkum ediyor.

Hukukun ve demokrasinin geliştiği ülkelerde yanılma payı daha düşüktür yani 10 kişi gözaltına alınıyorsa bunların en az 9’u veya 8’inin tutuklandığını duymuştum.

Burada oturup düşünmek lazım…

Madem tutuklanmayacaksa o halde yakalanmaların, gece ansızın evlere yapılan baskınların bir kısmının keyfi ya da gözdağı olduğunu düşünmez misiniz?

Tabiî ki savcı ve hakimlerin göz önünde bulundurduğu maddi delildir. Yani eğer savcı ve hakim vicdanen yeterli delil görmezse polisin hazırladığı fezleke çöpe gidiyor. Harcanan zaman ve emek boşuna gidiyor. Bununla da halkımızı da mağdur etmiş ve azap çektirmiş olmuyor muyuz?

 “Ülkenin bölünmez bütünlüğü” için yapılan mücadele tersine dönmüyor mu?

Madem biz birlikte demokratik kişi hak ve özgürlüklerinin olduğu bir ülkede beraber yaşayacaksak; insan hakları evrensel beyannamesi, Kopenhag kriterleri ve diğer uluslararası sözleşmelere uyulmayacak mı?

Ülke olarak attığımız imzaları da göz önünde bulundurmayacak mıyız?

Polisimiz ve diğer güvenlik mensuplarımız bunu ne zaman dikkate alacaklar?

Son bir yıl içinde yaşanan gözaltı ve tutuklamalar yeni İl Emniyet Müdürü’nün, yeni Vali’nin, yeni Kaymakamları ya da yeni İlçe Emniyet Müdürleri’nin marifeti mi bilemiyorum ama “olağanüstü hal”ler yaşanmaya ve gözaltılar daha da artmaya başladı.

Bu da özellikle gösterici ve polisler arasında yaşanan “orantısız güç”, “linç”, çok sayıda gözaltı ve ardından az sayıda tutuklanma durumlarından anlaşılmıyor mu?

Yoksa gerçekten biz birbirimizi sevmiyor muyuz, sahte mi gülücüklerimiz?

Hiçbir güç bunun hesabını sormayacak mı, bu da Vali’nin görevi değil mi?

Bir avukat arkadaşımdan dinlemiştim, “Eğer böyle giderse koskoca bir il, sabıkalı veya zanlı olarak ileride mağdur olacak, sabıkalı bir il yaratılmaya çalışılıyor” demişti bana.

Düşünebiliyor musunuz, yakalanan kesim hep genç kesim, hayatının baharında insanlar. Bu insanlar geleceğimiz ve yarın iş güç sahibi olacaklar. Ki bunlar sivil itaatsizlik diye tabir ettiğimiz toplumsal olaylardan dolayı yakalanan insanlar ve bunların geleceği karartılıyor.

Yani sonuç sabıkalı bir gelecek Zanlı bir Hakkari…

Özellikle “demokratik açılım”ın olduğu bir süreçte daha çok yakalanma, gözaltı ve tutuklanma süreci. Bu sürece bir şekilde müdahale edilmezse sanırım Hakkari için birkaç ceza evi daha yapılması gerekecek.

Demokratik açılımı kendi yaşadığımız yerelde oluşturmaya çalışmanın kime ne zararı olacak?

Hakkâri’deki işsizlik gerekçesiyle birçok hemşerimiz uyuşturucu veya diğer kaçakçılık suçlarından tutuklu veya zanlı durumda…

Hakkari plakası zaten “zanlı plaka” batıda rahat görmeyen bir duruma neden olduğu hepimizin malumu.

Çok defa bu nedenlerle kendimde zanlı sıfatıyla her türlü aramadan geçirildim.

En son yaşadığım ise geçen ay; Yüksekova şehir çıkışında aracımız didik didik arandı. Polisin arama gerekçesi ise “Yüksekova halkı uyuşturucu işini yapıyor”. Ey be Allahın adamı başkalarının suçunu ben mi çekeceğim! Suç kişisel mi, yoksa toplumsal mı?

Hakkari Valiliği’ne kamuoyu adına soruyoruz:

Son 12 aydır, yani bir yıllık süreçte kaç kişi gözaltına alındı, savcılık sürecinden sonra kaç kişi tutuklandı?

Bu yakalanma sürecinde görevini kötüye kullanan güvenlik mensupları hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı?

Valiliğin, Hakkarililerin gerek araç plakası zanlılığı ve gerekse kişilerin fazla sayıda zanlı duruma düşmemesi için herhangi bir çalışması veya bir düşüncesi var mı?

Hakkari Valisi halkın güvenini arkasında hissediyor mu?

Vali bey Her Hakkarilinin Hakkari bölgesindeki aramalarda “zanlı” olarak değerlendirilip, üstü, aracı arandığını biliyor mu?

Arama ve uygulamalarda güvenlik mensuplarından hakaret, azar işittiğini biliyor mu, şimdiye kadar bunlar hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmış mıdır?

Mart ayı doğal yaşamın, tabiatın ve doğuşun ayıdır. Kimine göre “mart ayı dert ayı”dır. Bölge açısından ise hassas, geçmişte yaşanan birçok olayın yıldönümü (Halepçe vs), 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, bayramın (Newroz) kutlandığı bir aydır. Mart ayı geçmişte hareketli geçmiştir. Vali bunu hesaba katarak bu konuda güvenlikten sorumlu üst düzey bürokrat ve halkla bir veya birkaç güvenlik toplantısı yaparak “sağduyu” çağrısı yapacak mı?

Umarım Vali Bey sorduğumuz soruları bir basın açıklaması veya gazetemize özel olarak cevaplar yollar biz de kamuoyunu bilgilendirmiş oluruz.

Devamı bir sonraki yazımda…

* ZANLI: Zan içinde bulunan, "zan sahibi" olan; şüpheli, potansiyel suçlu.

 

Anlattıklarımızın hukuki boyutu (Av. Erdal Aydın)

 -Avrupa ülkelerinde gözaltına alınan ve mahkemece yargılanan şahısların beraat oranı %10, Türkiye’de beraat oranı %40,

-Gözlatına alınan çocukların yargılandığı kanun 3713 sayılı terörle mücadele kanununun 7 maddesi “  Madde 7 – (Değişik: 29/6/2006-5532/6 md.) Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.

Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 

 a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması. 

b) Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.     

-İkinci fıkrada belirtilen suçların; dernek, vakıf, siyasî parti, işçi ve meslek kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde veya öğretim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların eklentilerinde işlenmesi halinde bu fıkradaki cezanın iki katı hükmolunur.

-Bu maddeye göre örgüt propagandası yapan şahıs ceza alabiliyor. Ama Türkiye’deki kanunların birbiriyle çelişkisi bu maddeden anlaşılabiliyor. Çünkü Türk Ceza Kanunu’nun 221 maddesine göre teslim olan örgüt üyesi ceza almazken, örgütün propagandasını yapan cezalandırılabiliyor. Bu durumda aslında olaylar sırasında gözaltına alınan şahıs çıkıp “ben örgüt üyesiyim, pişmanın derse” serbest bırakılma ihtimali varken, diğer şekilde gözaltına alınmışsa ceza alabilme ihtimali yüksektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
20 Yorum
Necip Çapraz Arşivi