İrfan Sarı

İrfan Sarı

Vatan hattında

Vatan hattında

Yıllardır sürdürülen kirli savaşın acı tablosu karşısında insanlık damarı sızlayanların zaman zaman verdiği tepkilere karşılık cevap hep çok insafsız ve vahşice olmuştur.

Önceleri bunun bir savaş olduğunu söyleyenler bile topa tutuldu hatta aforoz edildi. Aydın olanların kimliği ile alay edildi ve yaşam alanları dar edilmeye çalışıldı. Ortada bir savaşın var olduğunu ve bu savaşta daha hayatının başında çocukların yaşamını yitirdiğini bu ölümlerin durdurulması gerektiğini söylemek suç sayıldı.

Bu suçun cezası sokak ortasında infaz edildi.

Kendisini vatan kalkanına büründüren bu bürünmenin verdiği güçle ortaya çıkanların adı sanı kahramanlıklarla yâd edildi.

Vur emriyle öldürülenler gazetelerin üçüncü sayfalarına konu edildi, mahkeme tutanaklarına “faili meçhul” diye geçti.

Aydın ve düşünürlerin çabaları sonuç vermezken insan hakları savunucularının tek kalkanı da bedenleri ve canları oluyordu.

İlk başlarda buna savaş diyenler eğer yaşamlarını yitirmemişlerse hala savaş demeye devam ediyorlar ki bu söylemlerinde ne kadar haklı oldukları ortadadır.

Üç-beş çapulcu söylemlerinin üstünden çok zaman geçmemiş hala. Buna bağlı olarak dış güçler tarafından desteklendiği her arena da ve fırsatta her hükümet tarafından söylendiği de dün gibi aklımızdadır. AB ve ABD tarafından destekleniyor diyenler hala var.

Bu gün bu kış koşullarında devam eden operasyonun ABD tarafından izinli olduğunu söylememize gerek yok ki bunu herkes biliyor. O halde bu savaş değil diyenler, AB ve ABD destekli diyenler bu tezatı görüyorlardır umarım.

52 savaş uçağıyla bombardıman,

10 bin asker,

Tank-top, silah ve teçhizat “savaş” değil de ne?

Şimdi bu savaşın arkasında bıraktığı gözyaşlarına bakmak gerektiğini söylemek lazım. Ölenin ve öldürenin kimliği farklı olabilir ama arkalarında dökülen gözyaşlarının rengi aynıdır.

Hele bu ölenlerin daha ömrünün başında olması bu gözyaşlarının derinlikli olarak annelerin ve babaların yüreklerinden aktığını göstermez mi?

Yürekleri derinden hasar görmüş bu anne ve babaların acısını his edip akan kanın durması için insani tepkisini gösterenlerin suçlu ilan edilmesi ne garip değil mi?

“eğer doğurgan olsaydım, başkalarının masa başı savaşları için evladımı harcamazdım” diyen gerek ülkede ve ülke dışında halka ve halklara mal olmuş bir sanatçının da akan bu kandan dolayı gözyaşı dökenlerin acısını hissedip ve bu acıların yaşanmamsı için duygularını ifade etmesi doğal değil mi?

Genç yaşta ölenlerin cenazesini görmek yerine görmemeyi ifade eden bu duygulara kulak kapatıp, insafsızca saldırmak bir yere hakaret edenlerin bu ülkenin iradesinin temsil edildiği mecliste olması işi çığırından çıkarıyor.

Bu cesurca ve son derece insani çıkışa hakaret eden vekilin ifadesi düşülen durumun vicdan terazisi oluyor.

“Bülent Ersoy kadar cesur olsaydık, bir yerlerimizi kestirirdik” demekten kendini alamıyor.

Cesurca kaldırıp, indirdiğiniz elinizle şimdi dağlarda ölen gençlerin kanına girmekten daha yiğitçe değilmidir Bülent Ersoy un yaptığı.

Bülent Ersoy cinsiyetini bulmak için her şeyi göze alarak verdiği savaşı kazandı. Bu uğurda, altına sığındığı tek şemsiye kendisi oldu.

Tanrı ona kendini armağan ederken size de AKP"de gölge olmayı nasip etmedi mi?

Gölge olarak yaşamak bu savaşı durduruyor olsaydı elbette yapılan cesurca olacaktı. Ancak görüyoruz ki gölge olmak insanı her eylemde ve her söylemde küçük düşürüyor. Bükük yaşamayı sunuyor.

İnsanın kendisi olmaksa dik durmayı gerektiriyor. Bu savaşı durdurmaksa dik duranların işidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
20 Yorum
İrfan Sarı Arşivi