Türkiye'li Avrupa Birliği
Avrupa Birliğini oluşturan temel değerler kalıcı barışın sağlanması, birlik, eşitlik, özgürlük, güvenlik ve dayanışmadır. Amaçları ise özgürlük ve demokrasi ilkelerini korumak, insan haklarına saygı göstermektir. Böylece temel haklar ile birlikte hukukun üstünlüğü kuralının uygulanmasının sağlanmasının gerekliliği arzu edilmektedir.
Bu çerçevede Avrupa Birliği, Türkiye'den, farklı kültürel gruplara azınlık statüsü ve hakları verilmesini istemektedir. Zira Türkiye bu konuda artık geçmişte olduğu gibi gocunma gereği de duymamaktadır, çünkü Türkiye'nin AB ile uluslararsı ilişkileri köklü ilişkilerdir. Bu köklü ilişkilerin dahada perçinleşmesi için sorunların giderilmesi gerekir. Dolayısıyla ABnin Türkiyeden daha fazla özgürlük ve insan hakları istediği doğru ve doğaldır. Çünkü İnsan hakları ve özgürlükler konusunda eksikliklerimizin olduğu ve bunları gidermek için çabalar sarfedildiği hepimiz tarafından bilinmektedir.
Bugün yakın tarihi bilğilerimizi değerlendirdiğimizde Türkiye'nin Avrupa Birliğine ilgisi, daha 1950li yıllarda başlamıştır. Yani, Avrupa Birliğinin o zamanki Ortak Pazar adıyla kurulduğu dönemde başlamıştır. İlk defa 1963 yılında Ankara Anlaşması ile Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri bir hukukî temele oturmuştur. Dolayısıyla Türkiye ile AB arasıdaki hukukî ilişkinin 46 yıla yaklaşan bir geçmişi vardır. Bu da Türkiye'nin AB ile olan siyasi ilişkilerinin köklü olduğunun isbatıdır..
Ayrıca AB,nin Türkiyede azınlıklar yaratma çabasında olmadığıda AB ile Türkiye konusunda araştırma yapanlar tarafından bilinen bir realitedir. Hemen belirteyim ki Helsinkinin doruk toplantısında Türkiyenin oy birliği ile Avrupa Birliğine aday ülke olarak kabul ve ilan edilmiş olması ve başka aday ülkelerle eşit konumda olacağının açık ve kesin bir dille ifade edilmiş olması, olumlu bir gelişmedir. Böylelikle laik Türkiyeye, Avrupa Birliğinde tam üyelik kapısı ön koşulsuz olarak da açılmış olmaktadır. Dolayısıyla Türkiyede bu nedenle üzerine düşeni yapmaya çalışmalıdır. Yani hukukun üstünlüğü, demokrasi gibi yüce kavramları ve ilkeleri praktikte yürürlüğe sokmalıdır. Ançak bu ğerçekleştiğinde AB de Türkiye´yi bağrına basabilir.
Bu çerçevede AB Türkiyeden Kürtçe olarak ana dilde yayın ihtiyacına cevap verecek bir mekanizmayı da getirmesini istenmektedir. Kanımca Türkiye AB,nin bu isteğini hemen praktikte ğerçekleştirmelidir, çünkü bu durum ülkede yaşayan Kürtler için zaruri bir ihtiyaçtır. Bugün geldiğimiz noktada Türkiyede sosyolojik ve siyasi anlamda azınlık olan Kürtlere ana dilde yayın ihtiyacına cevap verecek mekanizmanın praktikte ğerçekleştirilmesi aynı zamanda AB Hukuku acısından hukuksal olarak da gerekmektedir.
Dolayısıyla demokrasimizi istikrara kavuşturarak ve daha iyi işleterek, insanı merkez alan kalkınma hamlelerimizi daha büyük bir şevkle devam ettirerek en kısa zamanda Avrupa Birliğine tam üye olabilmeliyiz.
Bilindiği gibi ABnin arzu ettiği siyaset alanındaki mücadelenin temel hedefi, AB ye üye olmak isteyen ülkelerdeki mevcut rejimleri çağdaş gelişmeler, değerler ve ilkeler çerçevesinde demokratikleştirmek, temel insan haklarına ve sivil özgürlüklere azami özeni gösterecek bir sistem kurmak, demokratik idealleri yaşanır hale getirmektir.
Son söz olarak yeniden tekrarlamakta yarar var: AB Üyeliği ve Uluslararası hukuk, herkesin, ister azınlık densin ister denmesin, kendi dilini, kültürünü ve dinini koruma ve geliştirme haklarına sahip olması gerektiğini öngörmektedir.