İbrahim Genç

İbrahim Genç

Türk Aynştayn'larının Kürtçe fobisi

Türk Aynştayn'larının Kürtçe fobisi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Anadilde eğitim toplumu böler”; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Anadilde eğitim milli birliği bozar”; AKP Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan “Anadilde eğitim ülkeyi böler”; daha önce anadilde eğitim konusunda “anadilde eğitim şeytana uymaktır” diyen TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı bugün de “Anadilde eğitim ülkeyi böler” diyor. Neden Kürt’ün anadiline karşı Türkiye’de akademisyenleriyle, siyasetçileriyle, ulusalcılarıyla, muhafazakarlarıyla böyle olumsuz bir ortaklaşma var? Eğitim ve halkların anadillerinde eğitim meselesi konusunda pedagojik ve bilimsel bir yaklaşım sergilenmesi gerekirken neden bu tekçi zihniyet terennümleri? Oysa biliyoruz ki Kürtçeye karşıtlıkta ortaklaşan bu kafalar; kendi dilleri için başka ülkelerden anadilde eğitim talep ediyorlar, Kürtlerin ve diğer halkların verdiği vergilerle söz konusu ülkelerde Türkçe anadilde eğitim verecek okullar yapıyorlar, öğretmenler gönderiyorlar.

 YURTTAŞINI ÖNEMSEMEK

Türkiye’de yaşayan başka halkların ana dillerinde eğitim talep etmelerini en iyi anlayacak ve buna destek verecek kişiler Türkoloji öğrencileri, Türkçe ve Türk Dili Edebiyatı öğretmenleridir. Çünkü Türk dili ve kültürü üzerine okuyup dilin bir halk için ne kadar önemli olduğunu bilenlerin başka halkların dillerine bakışı da olumlu olur. Özelikle Türk dünyasının, dünyanın çeşitli yerlerde uğradığı asimilasyonu bilen ve buralarda verilen mücadeleleri okuyanlar her halkın kendi dili için verdiği mücadeleye de hak verirler. Tabi ülkemizde bunu pek göremedik. Koca koca okumuşlar ve diplomalılar çelişkiler denizinde yüzmekten hiç sıkılmadılar.

Öyle ki kendi dillerini yüceltirken beri taraftan ülkelerinde başka dillere uygulanan asimilasyona ses çıkarmadılar. İnsanların gözlerinin içine baka baka yalanlar söylediler, insanları uydurdukları masallara inandırmaya çalıştılar. Başardılar da! Bir zaman sonra kendileri de uydurdukları yalanlara inandılar. Tek amaçları diğer dilleri yok etmekti. Bunu yaparken de kendi dilleri için büyük büyük bütçeler ayırdılar. Sonuç olarak ne yaparlarsa yapsınlar yaptıkları şey bir “dili” yok etmekti. Buna rağmen ülkemizde değerleri fazla abartıldı bunların. Kendi uzmanlık alanlarında bilgiliydiler ama asla vicdanı hür, fikri hür birer aydın değillerdi. Çünkü fazlasıyla siyasiydiler, prangalıydı düşünceleri.

PROFESÖR DİLE KARŞI

Bunu anlamak için karşılaştırmalı bir anlatım yolu her zaman faydalı olmuştur. Şimdi gelin eski Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın ve Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, nam-ı diğer Türk Aynştaynı üzerinden bir yolculuğa çıkalım. Örneğin Türk dünyasından bir gelişmeyle başlayabiliriz.  

Gazetede bu gelişme “Kosova’da tarihi Türk dili kararı!” ile verildi. Devamında kalın puntolarla “KOSOVALI Türk siyasiler verdikleri Türk dili mücadelesinden zaferle çıktılar. Prizren Belediyesinde iki yıldan bu yana verilen Türk dili kullanımı mücadelesi, oy çoğunluğu ile Prizren Belediye Meclisi’nden geçti.” yazıyordu ve bununla "birlikte Türk dili Prizren’de devlet resmi yazışmaları, belediye yazışmaları yanı sıra nüfus, ehliyet ve yollardaki tabelaları ile diğer yazışmalarda Arnavutça dili ile eşit olarak kullanılacak (Milliyet, 8 Mart 2012).” müjdesi veriliyordu. Türkçe konusunda gösterilen duyarlılık ve verilen mücadele sonucunda elde edilmiş bu zafere ben de sevindim. Sayın Akalın ve Sinanoğlu eminim benden daha çok sevinmişlerdir. Sonuçta ikisi de dil konusunda bilinçli adamlardır.

Fakat kendi ülkelerinde bin yıllardan bu yana milyonlarca insanın konuştuğu Kürtçe söz konusu oldu mu bu adamların yüzleri birden sapsarı kesiliyor. Sayın Akalın daha TDK görevinden ayrılmadan bir toplantıda kendisine “Kürtçe diye bir dil var mı?” diye sorulduğunda kendi araştırma yeteneğini de ispatlayan bir tarzda cevap vermişti. Sayın Akalın, “Yeterince araştırma yok. Bir değerlendirmede bulunmak şu an için yanlıştır.” diyordu. Burnunun dibindeki bir dilden haberi olmaması mümkün mü? Art niyetli olmasa sadece eski Türkoloji kaynaklarında bile Kürtçeyle ilgili yığınla kaynak olduğunu fark eder.

Türkiye’de her geçen gün yasaklamaların ilkelliği kabul edilirken ‘90’lardan bu yana az da olsa yasal düzenlemeler yapılıyor. Örneğin 1991’de Kürtçeyi yasak bir dil kapsamına sokan kanun kaldırıldı. 2001 yılında anayasanın 26. ve 28. maddelerinde “yasayla yasaklanmış dil” ifadesi, 9 Nisan 2002’de “yasaklanmış dil” ifadesi kaldırılmış ve Ağustos 2002’de de radyo ve televizyonlarda farklı dillerde yayın serbestisi düzenlenmişti. AB uyum süreci sayesinde meydana gelen bu gelişmeler Sayın Akalın’ı tedirgin etmeye yetmişti. Çünkü Kasım 2001’den itibaren üniversitelerde Kürtçenin tercihli ders olarak verilmesi için kampanyalar başlamış ve Türkiye genelinde bu amaçla 12 bin dilekçe verilmişti. Bunun yanında Eğitim-sen Eylül 2001’de yaptığı tüzük kongresinde ana dilde eğitimi kabul etmişti.

Sayın Akalın ise insanların varoluşsal en temel taleplerine“Türkçeden Başka Bir Dille Eğitim?” makalesiyle karşı çıkıyordu. Makalesinde yapılan anayasal değişikliklerle Kürtçenin önünün açılmasından endişe duyuyor ve yeterince buna karşı çıkılmadığını düşünerek bir Fransız senatörün sözlerine yer veriyordu. Aynı fikirde olduğu senatör, Türkçe dışında başka bir dille eğitimin cumhuriyetin ruhuna aykırı olduğunu dile getiriyordu. Sayın Akalın’ın 1950 sonrası Fransa’sından haberi yok sanırım. Bugün Fransa’da anayasada her ne kadar “Cumhuriyetin dili” ifadesi olsa da beri tarafta “Fransa dilleri” ibaresi de geçiyor. Ayrıca Fransa anayasasında “Bölgesel diller Fransa’nın ortak mirasına dahildir.” deniyor. Ki Fransa’da Kültür ve İletişim Bakanlığı da Fransa dillerinin geliştirilmesi ve korunması için faaliyet göstermektedir. Hem Sayın Akalın, 1981’de Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand’ın şu sözünü anımsamalı: “Fransa’nın kurulabilmesi için, geçmişte, güçlü ve merkeziyetçi bir iktidara gereksinme duyulmuştur. Bugün ise, dağılmaması için, siyasal iktidarın ağırlıklı olarak yerel yönetimlere bırakılması zorunlu hale gelmiştir.”

Makalesinin devamında Türkçenin yabancı dillerin etkisine maruz kalmasının gerekçesi olarak Türkçeden başka bir dilde eğitimi gösteren Sayın Akalın, Kürtçe karşısında Türkçenin tutunamayacağını mı düşünüyor acaba? Ona göre Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür. Çünkü Türklük her dili ve ırkı kapsıyormuş. Sanırım bunun koca bir yalan olduğunu TDK’nin çalışmaları bile kanıtlar. Öyle olmasaydı sadece etnik olarak Türk olanların dili, kültürü ve geleneği değil; Kürt’ün de, Arap’ın da, Laz ve Çerkez’in de dili, kültürü üzerine araştırmalar yapılırdı ve Sayın Akalın Kürtçe diye bir dilden bihaber yaşamazdı. Gerçi profesörün kaygısı, farklı dillerde yayın yapılmasıyla yerel dillerin genel bir dil haline geleceğidir. Sonuç olarak bu makalesinde Sayın Akalın, “Türkçeden başka bir dille, resmî veya özel okullarda eğitim ve öğretim yapılması mümkün değildir.” diyor.

Madem böyle Sayın Akalın, Makedonya’da yaşayan 80 bin Türk için neden ana dille eğitim talep ediyorsunuz? Makedonya’nın da bir ulusal dili olsa, Türkçe başta olmak üzere diğer diller yasaklansa daha doğru olmaz mı? Tabi söz konusu kendi ana dili olunca profesörün düşüncesi değişiyor. Bu konuda yazdığı “Makedonya’da Eğitim Dili Olarak Türkçe” makalesinde Türkiye’de Balkan Türklüğüne artan ilgiden hoşnutluğunu dile getiriyor ve “Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölge ise Doğu Makedonya’dır. Bugün Doğu Makedonya Türklüğünün en önemli sorunu Türkçe eğitim alamama sorunudur.” tespitini yapıyor. Oysa Makedonya’da Türk öğrencilerinin sayısına ve talebe göre Türkçe eğitim veren okullar var, Türkçe sınıflar açılıyor. Tabi Sayın Akalın, Türkçe sınıflarına Türk öğrenci ve ailelerin gerekli ilgiyi göstermemelerinden oldukça da yakınıyor ve “Aileler çocuklarının hiç değilse liseyi bitirene kadar ana dillerinde öğrenim görmeleri için uğraşmalıdır.” temennisinde bulunuyor.

SEN DE Mİ AYNŞTAYN?...

“Türk Aynştaynı” olarak nam salmış Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun durumu bence daha trajiktir. İyi bir kariyer yapmış, son derece bilgili ve dünyayı bilen biri… Her türlü sevgiye ve saygıya layık biri ama Aristoles’in dediği gibi “Eflatun’u severim ama gerçeği daha çok severim.” Çünkü gerçeklik, sağlam bir kişiliğin üzerinde şekilleneceği temeli simgeler. Gerçeği savunmak ise bireye ısrarla ve cesaretle insan olmayı öğretir. Maalesef ülkemizde bilim adamları bu konuda büyük bir sıkıntı içindeler. Özellikle siyasal konularda bu durum daha belirgindir.

Bu anlamda Türk bilim adamlarının Kürtçeye yaklaşımındaki tutarsızlıklar ve bayağılıklar üzerinde durulmaya değer. Mesela Sayın Sinanoğlu, Türkçe konusunda baya bir hassas. Bazı aşırı gitmeleri hesaba katmazsak bence gayet güzel bir duyarlılık. Öyle ki bir röportajında “Emperyalizmin hiç eskimeyen sömürü aracı dildir.” diyor ve sömürgecilerin daima yaptığı ilk işin insanların ana dille eğitimini yasaklamak olduğunu belirtiyor. Olması gerekeni de “Kimsenin diline karşı olunmamalıdır. Her dil bir kültür zenginliğidir. Bir dil yüzlerce, binlerce yılda oluşuyor. Bütün diller soluk almalı, yaşamalıdır.” sözleriyle dile getiriyor. Bunun üzerine Türkiyeli Kürtler, Araplar, Lazlar vs. soruyorlar: “Yani ana dil, Türkiye’de ana dille eğitim almak için mücadele etmemize değecek kadar önemli mi?”

Tabii ülkemizde insanların ana dilleri için duyarlı olması daima tehlikeli görüldü, ana dille eğitim isteyen Kürtler bölücü ve hain olmakla suçlandı. Oysa Sayın Sinanoğlu dilin bir ulus içini önemini Bye Bye Türkçe kitabında “Dil bir milletin kültürünün temel unsurudur. Dilde ve dilde yenileşmeye gerekli önemi vermeyen, eğitimi yabancı bir dille yapan milletler yaratıcı düşünce ortaya koyamaz. Yabancı dille eğitim bir milleti sömürgeleştirmenin en etkin yoludur (s. 186).” sözleriyle dile getiriyor.  Bu noktada ana dilleri Kürtçe, Arapça, Lazca vs. olan çocuklara ta ilk yıldan başka bir dille eğitim vermek nedir peki? Asimilasyon? Sömürgeleştirme? Burada bize doğru cevabı yine kendisi “Ne Yapmalı?” adlı kitabında veriyor: “Cezayir’de de Fransızlar Araplara, dünya dili Fransızca oldu deyip Arapçayı unutturmuş. Sömürgelerde hep böyle olur. Gaye ne? O millet kafasız kalıp köle sınıfı haline gelsin ki, her şey alınıp götürülürken sesi çıkmasın (s. 141).”

Ana dilin önemini çok iyi bilen (Tabii sadece kendi ana dili söz konusu olduğunda) Sayın Sinanoğlu, hangi bilimsel temele ya da hangi açıklanabilir sebebe dayandırıyor pek anlaşılmayan bir şekilde ülkemizde herkesin Türk olduğunu savunuyor. Profesör burada ırktan bahsetmediğini, asıl önemli olanın “Kültür genleri” olduğunu dile getiriyor. Dolayısıyla bu sebeple Kürt, Arap, Laz, Çerkez herkes Türk’tür. Haşa Allah boşuna farklı dilleri ve kavimleri yaratmış olmalı (Hucurat suresi, 13 / Rum suresi, 22). Hem herkes Türk ise bu ülkede, o zaman neden sadece etnik Türklerin dili olan Türkçenin gelişimi ve zenginliği için emek harcanıyor? Neden başka ülkelerde yaşayan sadece etnik Türkler için duyarlı olunuyor?

Profesörümüz sorulara cevap vermek ve Kürtlerin varoluşsal en temel istemlerini görmek yerine komplo teorilerine sarılıyor. “Ne Yapmalı?” kitabında kendisine “Türkçe elden gidiyor mu?” diye sorulduğunda verdiği cevap ilginçtir: “Yeni bir tezgah hazırlanıyor. Aynı sömürgelerde yaptıkları gibi… Türkiye’de resmi dili İngilizce yapacaklar. Çünkü Güney Afrika’da, Hindistan’da uyguladıkları sistemin aynısını uyguluyorlar. ‘Kürtçe eğitim’ lafı da onun için çıkarılmıştır. ‘Türkçe eğitim’ dersen Kürtler kızıyor. ‘Kürtçe eğitim’ dersen, Türkler kızıyor, diyecekler. Sonra da birileri çıkacak, diyecek ki: Canım niye böyle birbirinize kızıyorsunuz. Resmi diliniz İngilizce olsun. Olsun bitsin bu iş (s. 149).” Burada ülkemizle ilgili kısımlar fazlasıyla basit bir algılama biçiminin tezahürü olsa gerek. Birincisi Kürtler Türkçe eğitime karşı değiller. İkincisi  hayali gerekçeler yaratıp bir halkın ana dille eğitim talep etmesine karşı olmak bir profesöre yakışmaz. Anlayacağınız Sayın Sinanoğlu her şekilde Kürtçeye karşı bir Türk Aynştaynı (!)

Sonuç olarak her milletin doğuştan ölüme taşıdığı varoluşsal özelliklere kimse yasak koyamaz ve bu yasaklara mantıksal gerekçeler aranamaz. Bölücülük, kendi değerleriyle yaşayan halkın dili ve kültürüne müdahale edip onu kendi öz toprağında yabancılaştırmaktır. On yıllardır Kürtlere uygulanan inkar-imha-asimilasyon uygulamaları neticesinde Kürtçenin gelişimine engel olanlar bugün, Kürtlere ve Kürtçeye üsten bakmak yerine bizzat Kürtler kadar duyarlılık göstermeli. Bu kardeş olmanın en temel gereğidir. Başka türlüsü tam da Sayın Sinanoğlu’nun dediği gibi sömürge zihniyeti yaklaşımıdır. Yazının sonuna gelirken başta Sayın Akalın ve Sayın Sinanoğlu olmak üzere dilin önemini bilen tüm Türkoloji öğrencilerine, Türk Dili Edebiyatı ve Türkçe öğretmenlerine C. Ouchinski’nin şu harika sözünü armağan ediyorum: “Bir halk kendisine yeni bir vatan edinebilir veya kurabilir, fakat kaybettiği ana dilini asla tesis edemez; dili kaybolur kaybolmaz, halk da ölür ve bir tek kişinin katli karşısında ürperen insan ruhu, acaba Tanrı'nın yarattıklarının yeryüzündeki en büyüğü olan bir halkın, yüzyılların eseri olan tarihsel kişiliğine yapılan saldırıya tanık olunca ne hissedecektir ?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
İbrahim Genç Arşivi