İbrahim Genç

İbrahim Genç

Suriye Kürtleri ve Türkiye

Suriye Kürtleri ve Türkiye

Kürtler, Ortadoğu coğrafyasının yirmiden fazla ülkesi için planlanan "Büyük Ortadoğu Projesi'nde hesaplanmayan halk oldular.

Arap baharı başlayıp da bahar rüzgarları Suriye’de esmeye başladığında ise "görülmeyen" halk oldular. Ta ki Suriye Kürtleri buna tepki gösterip birlik olmayı başarana ve Kürt şehirlerinde yönetimi devralana kadar… Bu andan itibaren Kürtler, özellikle Türkiye için, "beklenmedik gelişme" oldular.

Nihayetinde Kürtler şartları zorlayarak kendilerini denklemin bir parçası yapmayı başardılar. Bu başarıdan sonra Suriye’de Kürtlerin belirleyiciliğine vurgu yapılmaya ve oluşacak yeni Suriye’de Kürtlerin konumunun ne olacağı tartışılmaya başlandı.

Oysa Baas milliyetçiliğinin ve diktasının  acımasız politikalarına en çok maruz kalan Kürtlerdi. Eğer uluslar arası güçler ve tabi ki Türkiye için "demokrasi" amaç idiyse Kürtlerin on yıllardan beri süregelen yaşadıkları hukuksuzluklara neden ses çıkarılmadı? Bugün Türkiye, daha çok Sünni Araplar üzerinden Suriye’de taraf olurken neden on yıllardır vatandaşlık verilmemesinden kaynaklanan birçok sıkıntıyı çeken Kürtler için bir girişimde bulunmadı?

Neden Kürt şehirlerinin isimleri Araplaştırılırken, Kürtler yerlerinden edilip mülksüzleştirilirken vicdan sahibi biri çıkıp bir şey demedi? Bu konuda Türkiye dış politikasının ilkeselsizliği açıkça ortadadır.

Çünkü Türkiye, geçmişten bu yana gerek Irak’taki Kürtler olsun gerekse Suriye’deki Kürtler olsun, Türkiye Kürtlerine örnek ya da model teşkil edecek her türlü şeye karşı durmuştur. Oysa özellikle Suriye Kürtleri, sosyolojik olarak ve demografik olarak Türkiye Kürtlerinin bir devamıdırlar. Nusaybin ve Kamışlo yaka yakayadır, Suruç ve Kobani…

Türkiye, kendi Kürtlerine karşı çözümsüzlüğü sürdürdüğü için Suriye Kürtlerini uzun süre görmemezlikten geldi. Suriye Kürtlerinin kazanımlarının Türkiye Kürtlerine örnek teşkil etmesinden korkan Türkiye, kendi etkisindeki Suriye Ulusal Konseyi(SUK)’ni de yönlendirmiştir.

Bu amaçladır ki SUK’un önceki başkanı Burhan Galyun her platformda Kürtlere karşı olumsuz ifadeler kullanmıştır. Kürtlerin temsilini sağlamak için daha sonra her ne kadar Kürt olan Abdülbasid Seyda SUK başkanı yapıldıysa pek etkili olamadı.

Çünkü özünde SUK’un kendisi de Suriye’de tabanı dar olan bir oluşum. SUK’un bünyesindekilerin çoğu sürgünde yaşamış, Suriye halkıyla yakın bağları olmayan “derleme” kişilerdir. Bununla birlikte gerek İstanbul’daki ve gerekse Kahire’deki toplantılarda Kürtlerin halk olarak tanınmasına karşı çıkıldı, "Arap Cumhuriyeti" isminde ısrar edildi.

Bu konuda Suriyeli Kürt siyasetçiler Türkiye’nin etkisine işaret etmektedirler. Ki Lübnanlı yazar Mahmud El Faqih, SUK ile Türkiye arasında 6 maddelik bir anlaşma yapıldığını söylemişti. Bu anlaşmanın bazı maddelerinde; anayasada Kürtlerin tanınmaması, başta PYD olmak üzere Kürt partilerin etkisizleştirilmesi isteniyordu.

Gerek SUK’un dışlayıcı tavrı ve gerekse Türkiye’nin Kürtlere karşı politikası, Suriye Kürdistanı’nda Kürtlerin ortak amaç doğrultusunda birleşmelerine neden oldu. Irak Kürdistanı Başkanı Mesut Barzani’nin öncülüğünde 12 Temmuz’da Suriyeli Kürt partileri arasında Erbil’de bir anlaşma imzalandı.

Bu anlaşma doğrultusunda "Yüksek Kürt Konseyi” kurulmuş ve 19 Temmuz’dan itibaren Kürtler kendi şehirlerinde yönetimi ele almışlardır. Tüm dış politikasını, Kürt kazanımlarına karşı durmak üzerine kuran Türkiye şimdi de bu birliği bozmanın telaşına düşmüştür. Önce SUK başkanı Abdülbasid Seyda İstanbul’a çağrılıp Suriyeli Kürtlere “O bayrakları indirin” çağrısı yapıldı, sonra Irak Kürdistanı’nda Barzani’den bu birliği dağıtması istendi. Yetmedi, Yüksek Kürt Konseyi’nin diğer bileşenleriyle PYD’nin çağrılmadığı bir toplantı yapıldı. Tabi buna rağmen gerek PYD ve gerek Suriye Ulusal Kürt Konseyi açıklamalar yaparak birliklerinin bozulmayacağını deklare ettiler.

Esasında Türkiye’nin Ortadoğu’daki ilkeselsizliği 2009’da Suriye ile Halep ve Gaziantep’te bakanlarla toplantı yapılıp Dışişleri Bakanı Davutoğlu “Ortak kader, ortak tarih, ortak gelecek” derken bir anda Suriye’yi "kendi kader, kendi gelecek'ine terk etmesindedir. Bir diğer ilkeselsizlik örneği de daha Şubat 2011’de Başbakan Erdoğan’ın Esad’a sarılıp “kardeşim” diye hitap edip aylar sonra ona bir anda düşman kesilmesinin açıklanamazlığıdır. Bütün bunlara rağmen Türkiye bu işten karlı çıkabilir. Tek şart, kendi Kürtlerini mutlu etmesidir. Kendi Kürtlerini mutlu edebilen bir Türkiye’nin Ortadoğu’da kendinden emin ve istikrarlı politikalar üretmesi mümkündür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
İbrahim Genç Arşivi