Özgür Amed

Özgür Amed

Sizi yiimeyizz yiimeyizz!

Sizi yiimeyizz yiimeyizz!

Hayallerimden biridir. Serdar Ortaç’a tekme tokat girişen ekşınmatik Cafer isimli Ahmet Kaya hayranı abê kadar gergin olmak ve Arınç ile böyle bir atmosferde karşılaşmak. Gerginliğim had safhada. Her şey sanki çıktığı yayında "Pirojj be" diyen Akp Batman vekili Mehmet Şimşek’ın j’leri kadar alakasız, Taraf’ın qullopatik sistemi kadar tırtıraklı. "Biz de Kürdüz" diyen bir korucunun xwedê çarpmış bünyesinde ki,  êle kendi kendine atmak zorunda kalan kalp gibiyim. Araftayım! Ruhumu Taha Akyol’a teslim etsem, şöyle G. Ensarioğlu sofrasına serse, Yılmaz Özdil’e bıraksam fibonacci sayı dizisine terk eylese, Yalçın Akdoğan’a postalasam bundan 7.derece gerizekalı bir siyasi analiz çıkarsa, Bejan xanıma en şiirsel zaman tadı ile uzatsam elimi, dağdan bahsedip cemaate bağışlasa beni. Düzelir miyim ki? Yok, yani siz söyleyin şimdi: "Kürtçe sosyolojik bir gerçekliğimizdir" diyen President’ımız Gül sizin psikolojinizi nasıl etkilerdi? Bende kalkıp "İdris Naim bizim psikolojik, novalgitik bir gerçekliğimizdir" desem, siz çok üzülmez misiniz! Ruhunuza Kromozom Kardeşlerin maneviyatından kelimeler akmaz mı? Akar…

Hayallerimden biridir. Geri geri gidip en hayvanî özelliği ile şu medyaya bir arka tekme atmak.  “Herê mamedo herê mamedo! Serê min diêşe ji derde dinyayê” diyen Antik Amed filozofunun ciğer fıçısında kalan son damla olma hasretindeyim. Afrika  ülkelerinde ucube heykel olmuş bir heykelin Emine Erdoğan’a bakan yalnızlığını yaşamaya da razıyım. Somali’lerde açlıktan ölen yoksula bakarken taktığı 3 kilo gözlüğü olmaya da hazır nazırım. Her şey o kadar saçma gidiyor ki, Roj Analiz programının uzattığı mikrofona, arkasındaki kalabalığı da fırsat bilerek konuşma yapan Suruçlu Amca olmak istiyorum.  Kürt sorununa dair çok farklı bir anlayış getirip, beni önce titretecek sonra düşündürecekti aylarca. Yaptığı iki dakikalık konuşmayı defalarca dinledim. Satır arası şifreleri çözmeye çalıştım. Da Vinci oldum Bismil ovasına renk kattım! Kurdistan’da “Çare Sarıgül” yazan her duvarı yıkıp bu sözleri yazmak istiyorum. Şimdi size de özetle ne dediğini yazayım, hatırlayın. Demişti ki "Bu kanı durdurun, sizi yiimeyizz yiimeyizz!! Bizde insanız, dünya ne kadar milletse biz Kürt halkı da bir milletsiniz… Nıııyyeee bizi bitiriyorsunuz? Nerrreeeyyeee qadarr bizi bitireceksiniz? İlk ve son olarak konuşuyorum. Kellemde bu yoldadır, isterseniz beni kelle edin"

Evet, bir romanın önsözü olup şahsımca romanı okumaya gerek bıraktırmayan bu sözleri her daim yâd ediyorum. Çünkü mesele ve çözüm dinamikleri çok net anlatılmış. Bitmeyen tükenmeyen binlerce basın açıklamasının yerini tutmuş. Kurumlara sinmiş bir korkunun ufak bir yürüyüşten kaçan, protesto zamanı toplantı ayarlayabilen "hevallerine" denk gelmiş.  Yüzyıllık süreçleri bir iki kelime ile etiketlemiş. Bin yıllık siyaseti paramparça etmiş. Akım makımları ayaklar altına almış. Örneğin "Sizi yiimeyizz" derken ki sitemi olabilecek son rendedir. Varacağımız son nokta birbirimizi yemek diyor, uyarıyor. Kürt halkı da bir milletsiniz deyişindeki tevazu alkışlanmaya değerdir. "Siz milletsiniz" vurgusu "milletiz" kısmından uzaklaştırılmış. Bunun manası şudur, zaten yarın öbür gün ben yokum, bunu iyi belleyin demeye geliyor. Kutadgu Bilig bile bu kadar açık konuşmaz! Devletin sistematik aklına binaen "Nerrreeeyyeee qadarr bizi bitireceksiniz?" sorusu çok yerindedir. Sahi nereye kadar sürecek bu talan, asimilasyon, katliam ve şiddet? Mücadele geleneğinde kelle sevdalısı olmadığımız, ‘yaşamı uğrunda ölecek kadar çok sevdiğimizi’ bilen bir gelenekten geldiğimizi de ifade ediyor. Doğal bir vatandaş olarak kendisi de buna hazır olduğunu da ekliyor.

Amcanın cephesinde durum bu kadar netleşmiş iken bizim evde ne olsa iyidir? Kürt sorunun çözümsüzlüğüne dair tüm paradigmalar net olarak önümüzde duruyor. Bizi gerçekten üzüyor. Ne alaka demeyin, şöyle ki! Babam ve Kürt sorunu arasında dolaylı bir ilişki mevcut. Derdimi de kısaca şöyle ifade edeyim. Kürtlerde yılbaşı 20 Aralık’ta başlayan ve 13 Ocak’a kadar devam eden bir süreç. Biz aile olarak 13 Ocak’ta kutlamalar yaparız. Kutlama dedimse Havai fişek patlatmıyoruz, çekirdekte çıtlatmıyoruz. Birkaç ritüel var, onları gerçekleştiriyoruz. Örneğin annem geniş ve ince bir ekmek açar, nanê sêlê’nın kederden lavaş ekmek gibi enden, boydan uzamış halini düşünün işte. Pişirmeden önce içine küçük bir odun parçası atar rast gele. Daha sonra sofraya getirdiğimizde ekmeği kişi sayısına göre dilimleriz. Herkes bir dilim alır yemeye başlar. “Bi xwedê bende çıktı” diyecek şahsı bekleriz. Mayalardan almadığımız inanışa göre o odun parçası kime çıkarsa o yılın şanslı kişisidir. Bizim evde olayın koptuğu yerde tam olarak burası. Çünkü hep ama hep benim babama çıkıyor bu çubuk. Annemin işbirliği mi bilmiyorum. Şans mı bilmiyorum, çubuğun ihaneti mi bilmiyorum. Ama bildiğim şu: Êdî Bese! Ben şahsen babaya karşı meşru savunma çizgimizi netleştirecek bir metin taslağı üzerinde çalışıyorum şuan. Bu yılda ona çıkarsa deklare edeceğim. Babalar şansı paylaşmalı ve bizlere de moral sunulmalı. Bu Kürt sorununu derinden etkileyecek bir meseledir. Öncelikle değişim ve demokrasiyi kendi içinde çözmelisin. Bunu yapamıyorsak, kendimizde değişim yaratamıyorsak hele ki paylaşımı sağlayamıyorsak, sevgi pıtırcıklarını serpiştiremiyorsak bir ekmek arasına, işimiz zor demek! Babalara sesleniyorum. Bu diktatörlüğü bırakın artık. Çevirdiğiniz ali cengiz oyunlarını da bırakın! Tehlikenin farkında mısınız? Değilsiniz biliyorum. Çünkü iktidarın somut temsilisiniz. Dedim ya ekmeği kişi sayısına göre böleriz. Bu yıl ekmeği kişi sayısına göre dilim dilim etme gereği duymayacağız. 31 Aralıkta 10 parçaya bölündük Lice kırsalında. Yetmedi bir de bizim yılbaşında 3’e bölündük Paris’in arka sokaklarında… Kaç canımız kaldı bilmiyorum!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
15 Yorum
Özgür Amed Arşivi