İrfan Sarı

İrfan Sarı

Sevgilimi buldum!

Sevgilimi buldum!

Güneş kısa bir süre önce batmıştı. Cumhuriyet devrinden kalma yollara dayanamayan bir yarım otobüste yolculuğa başladı. Yönü güneşin doğuşu. Şoför kibrit kutusuna benzeyen aracın gaz pedalını kapatmış olmalı. Bazen cam düştü düşecek gibi oluyor çünkü.

Yolun kuzeyindeki tepelerin üstünde duran ufuk çizgisini gün batımı hareleri siluet gibi çizmişti. Az yukarı kaldırınca başını, buz gibi otobüs penceresinin camından tek başına duran akşam yıldızını gördü. Karanlığın içini delen bu ışık noktası sanki bir tek onu gözlüyordu.

Yalnızdı. İkisi de yalnızdı. Karanlık rüya gibi girdi ruhlarına. Ama dışarıda sert bir rüzgâr cam diplerindeki boşluklardan uğultuya dönüşüyor ve rüyalarından irkiliyorlardı. Otobüs farlarından yayılan ışıktan görünen yol kıyısında bir sert rüzgârın estiğini anlıyordu. Kurumuş bitkilerin yapraklarını, kökleri savrup duruyordu. Mevsim güzdü.

Suya atılan taşın etrafında halka halka büyüyen daireler gibi çoğaldı hülyaları ve düşlerinin arasına daldı.

Akşamdı, gök kapkaranlık bir çarşaf ile örtülmüştü, akşam yıldızı bir tek delip ışıtıyordu durduğu yerden. Otobüs yol alıyorken çatırdıyordu her bir yeri, yolcular sessiz bir yorgunluğun ya da birkaç saat sonra varacakları evlerinin düşü içindeydi kim bilir.

Yıldız bıkmadan ona bakıyordu.

Yol uzadıkça, otobüs yol aldıkça oda eşlik ediyordu. Akşam geceye davetliymiş gibi süslenmişti. Bir başka yerde aşklar patlıyordu belki zamana. Belki fahişeler dünyaya babasız bebekler getiriyordu. Belki çocuklar vuruluyordu orduların silahından. Belki çılgınca sevişiyordu bu akşamın başka yerinde aşıklar. Açlıktan bitap düşenler vardı belki başka başka yerlerde. Kim bilir bir kadeh şarap için milyonları hazinesinden bonkörce dağıtanlar vardı belki de başka yerlerde.

Ama burada bir akşam yıldızı ile ve başını soğuk bir otobüs camına dayayan adamın yalnızlıklarından doğan çığlıklar duyuluyordu. Bu otobüsün hasbelkader yolcusu, yolunu şaşırmış bir yıldızın buluşmasından ayrılığın o kapkaranlık halleri vardı. İçinden acıyla patlayan ayrılık sözleri ağzına bir volkanik dağın lav püskürtmesi gibi varıyor ve buharlaşıyordu otobüs camında. Parmağıyla yazıyordu yıldıza bakarak. Merhaba. Kuruyordu buhar camda. Bundan anlıyor ki yıldızda merhaba demişti.

Kim önce söze başlayacaktı. Bu bakışmalardan hangi dille tercüme hangi dille buluşulurdu bilinmez ama biri söze başlamalıydı merhaba faslından sonra.

Yurdunun kokusunda akşam yıldızıyla konuşacak biri varsa o yolcuydu.

İçinde ölen ne varsa surlarından aşşağı attı. Yaralı yüreğinden bir gırtlaklık ses verdi! Dedi ben konuşacağım.

Sen hiç âşık oldun mu dedi.

Yıldız dedi ki karanlığı delip aradığım şeyi sen de bilmesen kim bilir…

O ara konuşmanın arasına otobüsün teybinden yükselen Şivan Perwer’in sesi girdi. “Bûka delâl bûka me, bûka kûrdîstan / Destê xwe bêde min herin welatê xwe”

Tamda oraya gidiyordu, yani vatanına. Yıldızlar akşam akşam gelirdi. Sonra çoğalırlardı. Gökyüzünde bir parıltı, bir mercan deryası olurdu. Sevgili bir sıcak bulut gibi gözlerine düşerdi. Ağlaşırlardı.

Toprağa tane tane yağmur, yağmurdan sonra gökyüzüne yedi renk gelirdi. Kokulanırdı havada toprağın kalbi.

Kuşların dilini dinlerdi insanlar. Cıvıl cıvıl olurdu ağaçlıklar. Çığrış çığrış olurdu her yer. İnsan olanlar kuşdilini dinlerdi.

Yıldızları dinlerdi insanlar.

Bu arada Kurubaş Tepesini çoktan aşıp yokuşuna vurmuştu otobüs. Dışarıdaki rüzgâr delirip- kudurmuştu, beşik hesabı bir o yana bir bu yana sallıyordu otobüs. Yıldız hala bakışıyordu en tepesinde göğün. Sonra yavaş yavaş çoğaldılar. Biri orda dedi içinden yalnız yolcu. Aaa! Biri de şurda… Sonra hızına ulaşamadı çoğaldılar. Çoğalınca karanlığı aydınlattılar. Kendi dillerinin aydınlığıydı elbette.

Yurduna doğru yakınlaştıkça içindeki yalnızlık surlarında atılacak gibi oldu. Yalnız değildi çünkü.

Ana dilinin hazinesi saçılmıştı beyninin içinde. Çoğalmıştı.

Surlarından ölüm gibi yalnızlığı atmıştı otobüsten inerken ve ayağını yere basarken. Yürüdü biraz başını yukarı kaldırdı akşam yıldızı yoktu. El salladı. Bakındı etrafında ne varsa el sallıyordu yıldızlara.

Bağırdı sonra yıldızlara.

Sevgilimi buldum! Sevgilimi buldum!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
İrfan Sarı Arşivi