Ümit Yazıcıoğlu

Ümit Yazıcıoğlu

Saddam'ın Suç Dosyası

Saddam'ın Suç Dosyası

Değerli Okuyucularım,

Bir önceki yazıda Saddam’ın cephesinde yaşanan gelişmeleri bir de bizim cephemizdeki görüntüsüne dikkatinizi çekmek isterim. Yani gelelim Saddam Hüseyin´in biz Kürtlere yaptıklarına:

16 Mart 1988 günü, Irak’ın kanlı Baas rejiminin zalim diktatörü Saddam Hüseyin, insanlık tarihine kara bir leke olarak yazılacak bir soykırım eylemini kimyasal silahlarla yazdırdı. Tarihinde bir çok acılar yaşayan (Sürgün, Kıyım, Göç, İşkence, Savaş, v.b.) Kürd halkı, 16 Mart 1988 de birde kimyasal silahlarla kırıma uğradı. Halepçe’de, bir anda 5.000 masum sivil Kürt, atılan kimyasal bombalarla, bulundukları yerlerde yaşamlarını yitirdiler. Kurtulanlar, uzunca bir zaman bu vahşetin yıkımını, ruhlarında bedenlerinde yaşadılar. Saldırı sonrası göç yollarına düşen Güney Kürdistanlı halkımız yıllarca ülkelerinden uzakta göçmen olarak yaşamak zorunda kaldılar. Saddam zalimi belli ki Halepçe’de Kürdistan’da canlı varlık bırakmamak niyetindeydi.

Saddam´ın bizzat Kendisinin de içinde olduğu Tikrit Cuntası, 1973 yılında Molla Mustafa Barzani’yle Özerklik Antlaşmasını imzalamasına rağmen, iktidarını sağlamlaştırdıktan 2 yıl sonra bu anlaşmayı bozarak 1975 yılında İran’la Cezayir’de anlaştı ve birlikte Kürtlerin üzerine yürüdüler. 1975 yenilgisi böyle oluştu, bundan sonrası Kürtler için perişanlık dönemidir, ovada olup da yakılıp yıkılmayan köy kalmamıştır!

1988 yılında Al Anfal,  “Allah ve Saddam adına kafirlerin yok edilmesi, malının mülkünün talan edilmesi” kampanyası başlattı Kürtler üzerine. Al Anfal kırımı sırasında en az 180 bin insanımız öldü –ki bazı raporlar 220 bin olarak da belirtiyor- Bu kampanya sırasında babası anası öldürülen Kürt kızlarının cariye olarak Arap ülkelerine gönderildikleri de ortaya çıktı.

Elbette kendisini özendiren, sırtını sıvazlayan, destek veren devletler vardı. Başta ABD’nin kendisinden tutun da birçok AB ülkesi, Rusya’ya kadar...  İran’a karşı açıkça Saddam’ı desteklediler, palazlandırdılar.  Ona silah ve lojistik verdiler. Bu canavarın büyütülmesinde onların da büyük sorumlulukları var.

1991 yılında Kuveyt nedeniyle ABD’nin saldırısıyla karşılaşınca geri çekilmek zorunda kalan Saddam yönetimi intikamını Kürtlerden almak için Güney Kürdistan’a saldırmıştır. Bu saldırıdan kaçarak dağlara taşlara yollara dökülen ve Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan 500 bin insanımızı sanırım hatırlıyorsunuzdur. Ve bu yüzden Kürtleri Saddam’ın saldırısından korumak için BM 36. Paralel’den itibaren Irak’a uçuş yasağı koydu, halkımız bu yasak sayesinde biraz rahat nefes alabildi.

Siz hatırlar mısınız bilmem, yılını şu anda tam olarak hatırlamıyorum ama Saddam’ın darbe ile yönetimi ele geçirdiği ilk yıllardaydı – ‘79 veya 80’li yılların başı olabilir- Saddam, Bakanlar Kurulu Toplantısındayken kendisini eleştiren Sağlık Bakanını hemen orada kafasına tabanca dayayarak öldürmüştü! Bu olay o zaman çok tartışıldı, sonra unutuldu gitti. Saddam öyle bir canavar haline geldi ki şimdi diğerlerinin yanında bu meseleyi hatırlayan bile yok!

Saddam Hüseyin tam üç kez ülkesini, halkını yok yere savaşın içine soktu. 1980’de İran islam devriminin ortadoğuya yayılmasından korkan batılıların da desteğini umarak, İranla savaşa girdi. Üstelik kendi yaptığı 1975 Cezayır antlaşmasını bozarak bu ülkeye saldırdı. Bu savaşta 1 milyona yakın insan öldü... 1991’de Kuweyt’i işgal etti ve Körfez devletlerinin yardım istemesi üzerine çıkan savaşta da yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Irak petrolu bol olmasına rağmen, muhtaç yoksul bir ülke haline geldi...  Ve son olarak ABD’nin Irak yönetimi ile ilgili niyetleri belli olmasına rağmen, yönetimden çekilip ülkeyi BM silah denetçilerine açarak ABD’nin saldırı planlarını boşa çıkarabilecekken ucuza kabadayılık yapıp ülkesini yine savaşın içine soktu... Yani bu adamın iktidarda olduğu 24 yıl içinde Irak halkı Sünni Arapları da dahil olmak üzere savaş, ölüm, açlık, felaketten başka ne gördü?

Saddam Hüseyin  döneminde Irak’ta muhaliflere acımasız işkenceler uygulandı, -yakarak öldürme dahil- türlü biçimlerde yok edildiler.  İşte yüzlerce Şii muhalifin nasıl yok edildiğine dair toplu mezarlar açılıyor. Yaklaşık 270 tane olduğu söyleniyor? –Ki bunlardan sadece Duceyl kasabasında 143 köylünün idamından dolayı  Saddam ceza aldı- Uluslar arası Af örgütünün son 25 yıllık Irak raporlarına bakıldığında daha detaylı bilgiler elde etmek mümkün. Saddam’ın
bütün siyasal yaşamı suikastler, darbeler, komplolar içinde geçmiş, Tam bir İttihatçı!...

Bu kadar kabarık bir suç dosyasından sonra idam edilen bir insana karşı nasıl bir yargı geliştirmek gerekir. Doğrusu Ben de siyasal ve ilkesel olarak idam cezasını insanlık dışı buluyorum. Zamanlama bakımından da özellikle insanlığa karşı işlenmiş suçlardan yargılaması sonuçlanmadan ve bu suçlardan hüküm giymeksizin aceleyle Saddamın  asılmasına bir anlam veremiyorum. Pekala 180-220 bin kişinin öldürüldüğü veya evinden sürüldüğü Al Anfal katliamı ne olacak? Ya Halepçe’de katledilen Kürtler, Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra öldürülen Şiiler? Ya da özellikle İran’a, ama Kuveyt’e de karşı açılan ve Saddam Hüseyin imzasını taşıyan savaşların yüzbinlerce kurbanı? Başsorumlu olmadan, bu sorulara cevap bulmak büyük bir ihtimalle mümkün olmayacak. Bu yüzden Saddam Hüseyin’in sonu, Irak için mutlaka ümit dolu yeni bir başlangıç anlamına gelmiyor."

Saddamın idamının bir de politik yanına dikkatinizi çekmek isterim. Yakalandıktan sonraki sürecin yanı sıra yargılama boyunca Saddam’ın destekleyicisi olabilecek bir politik düşünce ve kitle tabanı oluşmamıştır. Bugün Irak’ta muhalif olan ve şiddet kullanan kitlelerin hiç biri Saddam’ı esas almamış, kendine rehber edinmemiştir. Yani politik olarak savunulur hiç bir yanı kalmamış ve bir aktör olmaktan, belirleyici olmatan çıkmıştır. Ancak onun buna rağmen asılması yeni bir politik problem yaratmıştır. Biraz önce değindiğim yargılama süreci tam neticelenmemiş, daha da önemlisi Saddam’ın işlediği suçlara ortaklık etmiş, bölgesel ve uluslararası güçler ve devletlerin rolü yeterince açığa çıkmamıştır.

Bir başka nokta İdam Saddam’ı yeniden gündeme soktuğu gibi Mahkeme boyunca Kuran’ı yanında taşıması ve İdam anındaki tavırlarını da iyi analiz etmek lazım. Örneğin neden Arap milliyetçiliğini yani kendisinin de önemli aktörü olduğu Baas’ı öne çıkarmadı da islami mesajlar verdi? Çünkü o da bunun savunulacak bir yanı kalmadığını ayrıca islami değerleri kullanan örgüt ve kitleleri desteklediğini, yine islami rejim olan İran ve Şiilere bu kozu bırakmamak olarak algılanabilir. Tabii elbette inançları itibariyle Kurana yaklaşımını ele almak da mümkün ama eğer öyle olsaydı. Biraz Kuran’ın gereklerini yerine getirseydi. Acaba bu kadar zulme yol açar mıydı? Buna rağmen onun kişisel inancı boyutuna saygı göstermek de gerekli. Fakat bu hiç bir zaman onun yaşayanların aleminde işlediği günahlarını aff etmeyecektir. Gerisi Allah’ın takdiri.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
20 Yorum
Ümit Yazıcıoğlu Arşivi