Türkiye’de ki tarih ders kitapları öyle faşist ve tehlikeli ki, aklınız durur.

Lise 2’de “La ne olî?” diye jeton bende yeni düşmüştü. Çünkü Ortaokul yıllarımdan hatırlıyorum, bildiğin hipnotize oluyorsun. Örneğin Yıldırım Bayezîd yenildiğinde sanki bizim mahalleden biri ölmüş gibi hüzne boğuluyorduk. Karlofça anlaşmasının hazin sonuçlarından sonra sıra arkadaşına sarılıp, ülke elden gitti diye ağlayan arkadaşlarım oldu.  Hele Yavuz Sultan Selim desen, ohoo! O dünyanın yarısına hükmetmiş, sert, cesur bir Rambo idi. Yer yer Corç Kuliniy, bazen de Samuray.

Mohaç’ta at koşturan Kanuni’nin Fransızları dürtüp, attığı mailler ve koyduğu postalara ne demeli? Peki, sigortasız, yeşil kartsız yüzlerce işçiyi İstanbul’u fethetmek için gemilerde çalıştırıp geceleri karada yürüten hevalê Fatih Sultan’a ne diyelim?

Şahsen ayıp ve edep diyorum! Olurda bu kadar olmaz.

…

Yani anlayacağınız liste böyle uzayıp gidiyor. O kalleş ders kitaplarının her zaman güncel ve hangi konuya girerseniz girin karşınıza çıkacak bir meselesi de “Rusların sıcak denizlere inme sevdası” idi. Deniz ve Rus sözcüğü yan yana gelmesi makul bir “alarm” düzeyine koşullanmışlık demekti. “Ne istiler bizim denizlerden?”, “Evde sıcak suları yok mu?” gibi masa başı beyin fırtınalarından bir türlü sonuç alamadık.

Daha sonra Malkoçoğlu, Kara Murat falan devreye girdi. Kısmen sonuç alındı. Lakin Bizans ve oyunlarına sarmaktan, Rus’un haddini bildiremedi kimse. O hain ve sinsi dış oyunları yani sıcak denizlere inme şeysi devam etti. Son 15 yılda ise gördük ki, Turizm kisvesi altında 41 bin kere maşallah, pırlanta gibi ve Avrupa’nın en ileri demokrasisine sahip ülkemize sızdılar.

Artık deniz meniz kalmadı. Sıcak kafaya vurdu o Rusları görenlerde. Meğerse keşke daha önce gelselermiş demeye başladılar. Ve işte finale geldik. Golü Dış İşleri Bakanı Davutoğlu attı. “Stratejik Derinlik” kitabını okumayanlara da özet geçerek geçtiğimiz gün aynen şunu dedi “Ben Rus gelinlerin sayısı artsın istiyorum. Çünkü Rus gelinler, Türk aile yapısına çok uygun” …

Sen kalk yıllarca onu düşman belle, paranoyak şizoid eyle. Sonra da çık de aslında aile yapımıza on numero uygundurlar, kankadırlar, candırlar, canandırlar. Şimdi 4 kıtada at koşturan, 12 kıtada istiklal marşı döşeyen, yecüc û mecuc’e bile kılıç sallayan atalarınız demez mi size “Eyy tarihin kerê çolê serabında yarattığımız tüm sıcak düşlerde, stratejik imgelem ve fantezilerde yok olasıcalar sizi!!” Der demesine de, takan kim…Böyle işte!

* * *

En son 25 kişinin kemiklerine ulaşılan ve 1990’li yıllarda Amed’te JİTEM merkezi olarak kullanılan binanın bulunduğu alanda yapılan kazılarla ilgili konuşan AKP’li milletvekili Oya Eronat “Kemikleri gördüm, üst üst yığılmış, toprak kayması olabilir” dedi…

Zamanında sormuşlar bilgine. En çok neyi bilirsiniz diye? Direk cevap vermiş: “Haddimi bilirim” diye. Aradan işte asırlar geçti. Sonra Oya Eronat’ı çarşıda 3.el koltuklara bakıp fiyat pazarlığı yapıp mıy mıy ederken yakalamışlar. “Efenim siz en çok neyi bilirsiniz” diye şey etmişler. “Toprak kayması” demiş. İnsanın beyni kaymaya görsün. Öyle bir sıç’malar ki!

* * *

Haber şöyle: Çağın Polisi Dergisi”nin Ocak sayısında, emekli Emniyet Müdürü Dr. Hasan Yağar’a ait makale ilginç tespitler içeriyor. Yağar, yazısında ‘Cinayetlerin günahı sadece erkeğe yüklenemez’ ifadesini kullandı.

...

Hayat sana güzel be Hasancım. Emekli Emniyet Müdürüsün ve evde izdivaç programı izleye izleye beynin sulanmış. Yoksa “Cinayetlerin günahı sadece erkeğe yüklenemez. Erkek durup dururken cinayet işlemez” gibi müthiş iddialar kimseye nasip olamaz. Dexter dizisine mi sardın yoksa? Neyse ki erkeği kutsamak sana has değil. Tipi tipine uygun, aklı aklına selim, başını tutacak serin ve mevzu derin işlerin gözü pek yontucusu Sema Maraşlı denen kuzu görünümlü kurt arkadaşın “Kadınlar erkeklerin üstünlüğünü kabul etsin. Kadından otorite olmaz." Sözleri de sana nasıl güzel gelmiştir. Birbiriniz için yaratılmışsınız. Güle güle kullanın birbirinizi. Bol otoriteli, monarşiklî böyle xoş hemrevan bir birliktelik diliyorum.