İrfan Sarı

İrfan Sarı

Provoker

Provoker

İlçe üzerinde bir kara bulut dolaşıyor şu sıralar ama türkü sözünün dediği gibi, “düşman kurşunu geçmez adama…”

Şehri baştan başa dolaşan bu pravakasyonun kara sözleri gerçekten düşündürücü.

İstenildiğinde sabaha gün ışığı çalmadan veya günün her hangi deminde biri-birileri gelecek elinini kolunu sallaya sallaya istediğini yapacak, bu daha da düşündürücü.

Ama esas düşündürücü olan kürtler “Demokratik Özerklik” dediği günden beridir hatta “Anadilde Eğitim” söylemi geliştiği günden bu yana uzun soluklu bu savaş yine 90'lı yılların mecrasına taşınmak isteniyor.

Biri ya da birileri torbanın dibini çeviriyor.

Gerçi öyle ya da böyle torbanın dibi bellidir, bu ülkeye demokrasi gelecek. Kürtler ve Türkler er ya da geç mutlu olacak ama önemli olan bu tip provoker parazitlerin elenmesi olacak.

1990-94 yılları arası bir esnafın 72 defa işyerinin camlarını yenilediğini hatırlatmakta fayda var. Bu ayrıntıda saklı olan şey o gün hiçbir çocuğun taş atmadığıdır.

Elinde Amerikan-İsrail yapmı silahlarla dolaşan ve kendilerine “Rambo” yakıştırması yapan özel adamlar gün ortası istediği hukuksuzluğu yapıyordu. Geceler de onlarındı.

Taciz ateşleri, ev baskınları, faili meçhuller peş peşe geçiyordu.

Yarım yamalak uykulardan her uyandığımızda bir dostumuzu, arkadaşımızı, yakınımızı kaybetmiş oluyorduk.

Tutuklanıp işkencelerden-kaba dayaktan geçip salınanlar kadar da cezaevlerinde uzun süre yatanlar vardı.

Gözü dönmüş bu özel adamlar devletin onlara yasalarla sağladığı yetkilerin beş misli fazlası yetki gasp etmişlerdi.

Masum ve savunmasız halkın üzerine tüm meteryalerle gidiyorlardı.

Evlerin duvarında ağır makineli tüfeklerden sıkılan kurşunların açtığı kocaman yaralar vardı.

Evlerinin yol cephelerine bakan pencereleri geçen resmi araçlardan sıkılan kurşunlarla darmadağın olmasın diye kerpiçle örülen evleri dün gibi hatırlıyor bura halkı.

O araçlardan sıkılan kurşunlardan bu halkın duvardan indirmediği Kuran-ı Kerim de nasipleniyordu.

12-13 saat süren taciz ateşlerinden sonra şehri ağır barut kokusu, paramparça camlar ve moloz yığınları ile görürdü insanlar.

Nefes almayı unuttuğumuz zamanlardı.

Kulağımız kirişte, dışarıdaki hukuksuzluğa anlamlar biçerdik. Çocuklar o zaman korkudan uykularını terk ederdiler. O yüzden uykusuz büyüdüler o çocuklar.

İşte tüm bunlar olurken durumdan vazife çıkaran kimse yoktu.

Devletin siyasi iktidarı, valisi, kaymakamı, memurları kimse yoktu.

Olaylar günlerce, aylarca ve en nihayetinde yıllarca sürdü.Kimse vazife edinmedi kendine, bu halk yoksul, masum yapmayalım diye.

Düğün için karakoldan izin alınmalıydı ve düğün evinin görünen yerine standart ebatlarda bir bayrak takılmalıdı.

Yoksa vay haline!

Bir ağır zırhlı araç ve toros marka taksi dadanırdı eve, iptal ederdi düğünü.

Kürtçe siyasi kürdi okumak yasaktı.

Dükkanlara 23 Nisan’dan 29 Ekim’e bayrak asmak zorunluydu.

Bu günleri görmüş geçirmiş bir şehirden söz etmeden olmaz. Bunlardan söz etmezsek karabulutlardan nasıl söz edebiliriz ki.

Provokerliğin ürkütücü bir provasını daha boşa çıkarma için halkın güç birliği yapıp bu karabulutları da def etmesi gerekiyor.

Seçim öncesi tasarlanmış bu pravakasyonun halkı huzursuz edeceğini görebilmek gerekiyor.

“Demokratik Özerklik ve Anadilde Eğitim” projeleri de belliki birilerini tasalandırıyor.

Böyle ucunda elektrik olan tehlikeleri atlatmayı bilen bir deneyimli şehire ve onun halkına bunu reva görmek de haksızlık bence.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
İrfan Sarı Arşivi