İbrahim Genç

İbrahim Genç

Nerden baksan ahmakça

Nerden baksan ahmakça

Bundan tam bir yüzyıl önce; tarih 10 Şubat 1999. Bu öyle bir tarih ki bize bir acı hikaye bıraktı, geceden usul usul demlenen! 

     Sahne –I-: 

     Mekan, ışıltılar içinde renklerin harcumerc oldukları masalardan kadehlerin şakırdadığı Princess Otel’in kongre salonu. 

     Konuklar, ayakkabılarının yere vuruşlarında bir dağla boy ölçüşebileceğini sanan kadınlar ve her defasında sanal dünyalarında süslü kelimelerle erkekliğin kitabını(!) yazan beyler…Toplu bir değerlendirme ve tek bir ifadeyle, soytarıları magazin kültürünün! 

     Amaç, Magazin Gazetecileri Derneği’nin halkın oylarıyla belirlediği sanatçılara ödüllerini vermek. 

     Sahne –II-: 

     Kıpırdanışlar: Sesler, gülmeler, ihanetler, usuldan usula yayılan küfürler, kardeşliğe istenen bedeller, aç kurtlar…Vatanın akortsuz seslerinin yükselişi… 

     Küfürler: “Sünnetsiz pezevenk!”, “Atın bu adamı dışarı!”, “Burası Türkiye!”, “Türkiye Türk kalacaktır!”… 

     Yurttan faşist sesler korosu… “Türk’üz, Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi/ Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri!”… 

     Seslendirenler: İbrahim Tatlıses, Mahsun Kırmızıgül, Kadir İnanır, Mustafa Topaloğlu, Özcan Deniz… 

     Sahne -III-:  

     Oyuncu: Serdar Ortaç. Rolü: Vatanı kurtarmak(!). Onu dinliyoruz: “Bu devirde kimse sultan değil, hükümdar değil, padişah değil/Atatürk yolunda tüm Türkiye/Bu vatan bizim, ellerin değil” 

     Bu gece herkes bir görev üstlenmeliydi... Bir konuşma küpü olmak dışında kayda değerliği olmayan adam, göbeği memleket aşkından çatlayan(!) demagoji harikası Reha Muhtar’dan bir istek şarkı: Memleketim!... 

     Enstrümanlar… Perihan Mağden’in ifadesiyle Faşizan Çocuklar Sirki’nde Magazin Hanzoları’nın ellerinde şakırdayan ve fırlatılan çatallar… 

     Bütün bu olanlara, yapılanlara, yapanlara “Nerden baksan tutarsızlık / Nerden baksan ahmakça!” 

     Çünkü halkın oylarıyla “Yılın sanatçısı” seçilen kişiye ödül verilirken onu birkaç dakika önce alkışlayan sizlerin bir anda büyük bir değişim geçirmesi ve cümleten onu linçe kalkışmanızın anlaşılır, kabul edilebilir, mertliğe sığdırılabilir bir tarafı yok! 

     Çünkü halkın içinden çıkan ve halka dayanarak magazin hokkabazlığına soyunan, her defasında “Sevgili halkım” ile cümleye başlayan… Sizler, yani elit ucuzlar; size söylüyorum ki sanat sadece şımarıklığınızın sirki değildir! 

     Çünkü siz ışıltılı gece yanılsamaları… Geceden geceye günahlar taşırken sizler, yüreği bu toprakların ve hakların kardeşlik sevgisiyle dolu adamı incittiniz: Ahmet Kaya’yı! 

     Oysa bir yürek sadece bir halkın acısına ortak olmak adına “Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum.Bir de açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim.Aramızda bu klibi yayımlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayımlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum.” diyordu sadece. Şunu sormak gerekir: Kardeşlikten neden bu kadar çok korkuyorsunuz? Yoksa kardeşlik anlayışınız bir halkın dilini, kültürünü yok edip asimile etmek şartına mı bağlı? 

AHMET KAYA’YI SAHİPLENMEK… 

     Ülke olarak yıllardır yanlış, tutarsız, çağ dışı, dışlayıcı anlayışın ortaya çıkardığı sonuçları bir günah gibi taşıyoruz. Birkaç uydurma milli hassasiyet tellallığına aydınlık bir yarını kurban edebiliyoruz. En değerli yazar, şair, bilim adamı ve daha birçok aydınımıza kapıyı gösterebiliyoruz. 

     Hele bir de Ahmet Kaya gibi onurlu, devrimci biri kalkıp da toplumun gerçekliğine vurgu yapan çalışmalar yapıyorsa… Sadece Ahmet Kaya da değil. Onun öncesinde de Yılmaz Güney, Nazım Hikmet gibi aydınların sürgünlük yurtlarında topraklarına hasret öldüklerini biliyoruz. 

     Tabi şu noktayı da özellikle vurgulamak gerekir: Ahmet Kaya, Yılmaz Güney, Mehmet Uzun gibi aydınlar bedel öderken halkı için; Mahsun Kırmızıgül, Yılmaz Erdoğan, İbrahim Tatlıses gibileri de sadece mertlik naraları atıp kendini Kürt halkına pazarlayabiliyorsa tekrar düşünmemiz gerekir; çünkü İbrahim Tatlıses de Mahsun Kırmızıgül gibi Kürtlerin de Ahmet Kaya’nın linç edilmesinde parmağı var.Öyle ki geçen yıl CNN Türk’te Ahmet Kaya’nın belgeselinin verildiği saatlerde İbrahim Tatlıses, İBO ŞOV’da Serdar Ortaç’ı konuk ediyordu. 

     Bunun yanında Ahmet Kaya tişörtü giyiyor diye gençlerin linç edilebildiği bir ülke olma utancını hala yaşıyoruz. Bu zihniyeti yaratmakta medyanın da çok derin etkisi olduğu kesin. Sırf sansasyonel bir şeyler yapmak adına olmayanı olmuş, söylenmeyeni söylenmiş gibi gösterme çabasının bunda yadsınamaz etkisi vardır. Ahmet Kaya’nın linç edildiği günlerde Hürriyet gazetesinin Ahmet Kaya’yı nasıl hedef gösterdiğini biliyoruz.  

     Size yazımda tutarsızlığı, ahmaklığı, elit faşizmi; Ahmet Kaya’yı, onun kardeşlik bayraktarlığını sözcüklerle resmetmeye çalıştım. Bu resim çalışmasını da 2003 sonbaharı boyunca yazdığım ‘Deniz Çağırıyor Beni’ yazılarımın bir tanesinin son bölümüyle bitiriyorum: “(…)Şimdi bu satırları yazarken kelimeler diken gibi batıyor elime. Şimdi bu satırları yazarken kelimeler odunum oluyor ateşimde. Akşam oluyor, güneş birazdan batacak. Deniz çağırıyor beni. Balıkçılar ağlarını çekmeden gitmeliyim. Güneşin batışını seyrederken, uzak rüzgarlara karşı durmalıyım. Martılar düşünmeliyim denize kardeş.” 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
15 Yorum
İbrahim Genç Arşivi