Özgür Amed

Özgür Amed

Merhaba... Barış için geldim!

Merhaba... Barış için geldim!

Tıklım tıklım salonda kürsüye çıktığında, saygı-korku diyalektiğinin tüm boyutlarını yaşayan seyirci kitlesi, onu deliler gibi ve dakikalarca alkışlıyordu. Dünyaya hükmedecek olmanın verdiği sarhoşlukla, kürsüde belli belirsiz ve mayoş gülüşü ile Hitler’e baktıktan sonra;

“Almanya Hitler, Hitler Almanya’dır” diyecekti.

Ve dedikten sonra öylece Hitler’in yüzüne odaklanacaktı. Bak gör, gör bak ne kadar sana bağlıyım der gibi. Kayıtların verdiği görüntülerde anlıyoruz ki, Hitler ona bakıp sadece alkışlıyor. Bu sözleri söyleyebilmek ancak onursal göreve layık olabilmiş bir sadakat temsiliyetinin yakıcı yüzü olabilirdi. Ki kendisi Führer’in vekili idi…

Üst grup önderi manasına gelen “obergruppenführer” formasını giyme hakkı olanlardandı…

Bu hakkı sadece bağlılığı ve ideolog yönü ile değil, Hitler’in hapis arkadaşı olması ve “Kavgam” kitabının düzenleme işini yapması ile de alıyordu.

Almanlar onu seviyordu. Savaş kızıştıkça o da körüklüyordu. Ne yazık ki işler onun umduğu gibi gitmedi. Özellikle Hitler’in sırdaşı olduğu dönemlerden gerileme dönemine geçiyordu yıllar geçtikçe. Bir zamanların sahne ve kitleleri inleten adamından eser yoktu şimdi. Çünkü Himmler, Goebbels altın çağlarını yaşıyordu Nazi partisinde.

Bu gözden düşme ve parti içinde saf dışı, etkisiz eleman olduğunu anlaması/hissiyati onu yeni yeni arayışlara itecekti… Çok geçmeden,1941 yılında, harekete geçip hayatının kumarını oynayacaktı. Eğer işler umduğu gibi giderse tekrar adını duyuracak, o elit yaşamının en güzel nimetlerine ve sözlerinin itibarına tekrar kavuşacaktı. Görüşlerine değer verdiği ve akıl danışıp faydalandığı öğretmeni Karl Haushofer Büyük Avrasya Projesini hedefliyordu. Bu proje kısaca Doğu ülkelerini tek bayrak altında toplamaktı. Ancak SSCB 'nin de içinde bulunduğu bu proje Hitler'in Sovyetlere saldırı düşüncelerinden dolayı iptal olma eşiğine geldi. Bunu gören Haushofer İngiltere ile bir barış yapılması gerektiğini gördü. Eğer cephe genişlerse bu Nazi Almanya’sının sonu olabilirdi…

İşte fırsat bu idi. Zaten kendisi de İngiltere ile savaşa girilmesinden yana değildi. Bunu karısına yazdığı şu not daha iyi anlatıyor: “Gördüğüm kadarıyla, İngiltere’ye bu şekilde gelişim çok sıra dışı olduğu için kimse tarafından kolay kolay anlaşılamayacak. Çok zor bir tercihle karşı karşıyaydım. Gözümün önünde sürekli; sıra sıra dizilmiş İngiliz ve Alman çocuklarının tabutları ve onların arkasından ağlayan anneleri, hemen yanında da sıra sıra dizilmiş İngiliz ve Alman annelerin tabutları ile onların arkasından ağlayan çocukların görüntüsü olmasaydı son kararımı verebileceğimi sanmazdım." (10.06.1941)

Bir uçak temin edip yola çıktı. Uçağı kendisi kullanıyordu.

Yola çıkış amacı Sovyetler Birliği ile savaşın arifesinde Birleşik Krallık ile barış görüşmeleri yapmaktı. Hitlerin vekili ve sağ kolu olarak, herkesten gizli kendi kararı ile gidip “barış, umut, ikna” görüşmeleri yapacaktı. Uçağıyla İskoçya'nın Glasgow şehrindeki Maryhill kışlasına gitti ama şansı onunla beraber değildi. Düştü uçağı…

Olan biten kaosun tam ortasında bir ‘nimet’ olarak ellerine düştü. Bir çiftçi yakaladı onu.

Kendini tanıtıp, karşı tarafa güvense de boş dava idi. Savaş dost tanımaz. Çıkar tanır sadece.

İngilizler ona itibar etmediler. Söylediklerini kaile almadılar bile. Onu tutukladılar…

Savaşın ardından Nürnberg mahkemesinde yargılandı ve Berlin’deki Spandau hapishanesinde ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Yargılamalar sırasında tüm sanıklar içinde aklî yönden en dengesiz olanıydı. Mahkeme sırasında kendi kendine konuşuyor veya sebepsiz yere kahkahalar atıyordu.

Kendisi tutuklandığı sırada, olayın duyulması üzerine Hitler onu tanımadığını ve bir ‘hain’ olduğunu söyledi. 41 yıl tek başına bir hücrede tutuldu. Tek görebildiği insan hapishane müdürü oldu… Ve ‘Dünyanın en yalnız insanı” unvanını aldı, bir kitap adı ile…

17 Ağustos 1987 yılında 93 yaşında iken intihar etti hücresinde ya da öldürüldü…

Mahkemelerinde Führer'ine hala sadık bir takipçi olarak halkına karşı görevini yapmış olduğunu ve hiç bir şeyden pişman olmadığını söyleyerek olası eleştirilerin de önünü tıkamıştı.

Bu askerin adı Rudolf Hess idi.

Tüm partisini, her şeyini bir kenara bırakıp seçkin takılarak ‘barışı getireceğini’ düşünmüştü.

Unuttuğu tek bir şey vardı. Savaş bir bütündü ve burada dans tek kişilik olamazdı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Özgür Amed Arşivi