İbrahim Genç

İbrahim Genç

Mankurtlar ve Mankürtler (1)

Mankurtlar ve Mankürtler (1)

Türkiye olarak kendi sorunlarımızı çağdaş rasyonel bir akılla ele alıp çözemediğimiz için ne yazık ki tekrar başa dönüyoruz. Bu sebeple de her gün yürek burkan sahneleri izliyoruz. Buna rağmen ülkeyi yönetenler ve ülkemizin aydınları (!) bu acılara son vermek için rasyonel düşünmüyorlar. Takip ettiğim kadarıyla hepsinin söylediklerinde “Nasıl daha iyi savaşırız?”  gibi bir ana fikir var. Tabi diğer taraftan Kürtler de “Bu 30 yıllık süreçte denenmeyen askeri yöntem mi kaldı?” sorusunu ısrarla soruyorlar ve ne yazık ki birçok aydın (!) ve Hükümet çaresizlik içinde bunun çözüm olmadığını itiraf ediyorlar ama insanların ölmemesi için bir şey de yapmıyorlar. Çok yazık, çok üzülüyorum…

Dünya edebiyatında bazı yazarlar var ki eserlerinde anlattıklarıyla ya da yarattıkları bir kahraman vasıtasıyla bize birçok şey anlatırlar. Bu bağlamda dünya edebiyatında özellikle bazı romanların tahlil edilmesi bize, sosyal olayların değerlendirilmesinde yardımcı olacağı kanaatindeyim. Şüphesiz ele alınması gereken yazarlardan biri de Cengiz Aytmatov ve onun romanı Gün Olur Asra Bedel”dir. Böylece 10 Haziran 2008’de vefat etmiş bu büyük yazarı anmış da oluruz diye düşünüyorum.

Son aylarda siyasi istikrarsızlıklarla gündeme gelen ve Kırgız-Özbek çatışmasının yaşandığı coğrafyadan çıkan bu büyük yazarın dünya literatürüne kazandırdığı önemli kavramlar var. Ki Aytmatov’un bu özelliğinden dolayı eserleri geniş bir kitleye ulaşabilmiştir. Zaten kendisi de çağdaş insanın sorunlarını yerel ve evrensel değerleri iç içe vererek yansıtmaya çalışmıştır. Bu amaçla da daha çok kitleye ulaşmak için eserlerini genel olarak Rusça yazmıştır. UNESCO tarafından verilen verilere göre eserleri 160’tan fazla dile çevrilmiş olan Aytmatov’un Orta Asya “bozkır”ını geniş olarak eserlerinde yansıtması, dünya literatürüne “mankurtluk” kavramını kazandırması ve eserlerinde sözlü halk edebiyatını geniş olarak yansıtması çok önemlidir.  Elbette Aytmatov’un aldığı ödülleri, eserlerini, SSCB döneminde yaptıklarını uzun uzun anlatacak değilim. Biz bu kadarıyla yetinerek “Gün Olur Asra Bedel” romanına geçelim.

Kırgız yazar Aytmatov bu romanı Aralık 1979-Mart 1980 tarihleri arasında Çolpan Ata’da Rusça yazmıştır. Romanda olay Sarı Özbek bozkırında bulunan Boranlı istasyonunda geçmektedir. Burası yaşanması çok zor olan bir yerdir. Öyle ki orada yaşayanlar başka çareleri olmadığı için orada yaşamaktadırlar. Romanın genel teması ferdin ve milliyetin hürriyeti problemidir. Aytmatov bu problemi de “mankurt” tipi ile sembolleştirir.

Bu amaçla da romanda halk arasında anlatılan mankurt efsanesi anlatılır. Bu anlatıya göre vakti zamanında bölgenin yerli halkı ile Juan Juanlar arasında toprak savaşları yaşanmaktadır. Juan Juanlar’ın önemli özelliği çok acımasız olmaları ve ele geçirdikleri esirleri kendi özel yöntemleriyle mankurtlaştırmalarıydı. Öyle ki insanlar ölmeyi, mankurt olmaya tercih ederlermiş. Juan Juanlar ele geçirdikleri güçlü genç erkeklerin başlarını iyice kazıdıktan sonra hemen orada kesilen devenin derisi, esirin başına sımsıkı sarıp ve o kişi başını yere sürmesin diye bir yere sıkıca sabitlerlermiş. Bundan sonra da kızgın güneş altında bırakırlarmış. Güneşte kuruyan deri esirin kafasını her geçen gün sıkarak dayanılmaz acılar verirmiş. Bunun yanında uzayan saçlar da kuruyan deriyi delemediği için geriye doğru uzayarak kafaya batar ve bu acılar sonucunda kişi ya ölürmüş ya da hafızasını yitirerek mankurtlaşırmış.

Mankurtlaşan biri asla geçmişini, babasını, atasını tanıyamaz. O artık efendisine koşulsuz itaat eden bir köledir. Bir mankurt, sadece efendisinin istediklerini yerine getiren bir kaba güç haline gelmiştir artık. Hiçbir şeyi sorgulamaz. Aytmatov’un bir konuşmasında dediği gibi mankurt “düşünme yeteneği olmayan veya muhakeme yürütemeyen, benzerlerinin acılarını hissetmeyen, farklı manevi değerleri kabul etmeyen biri”dir

İşte Juan Juanlar ile savaşıp esir düşen gençlerden biri de Naymanlar’dan Colaman’dır. O da mankurtlaştırılmıştır. Tesadüfen yaşadığını öğrenen Nayman Ana oğlunun peşine düşer ve onu bulur. Nayman Ana oğlunun yanına gelir ve onunla konuşur. Ama oğlu artık bir mankurt olmuştur ve atasını, yerini yurdunu hatırlamamaktadır. Nayman Ana ne kadar anlatsa da oğlu öyle hareketsiz durmakta ve boş boş bakmaktadır. Dudakları titreyen Nayman Ana ağlayarak “Bir insanın elinden malı-mülkü, bütün zenginliği hatta hayatı bile alınabilir, ama insanın hafızasını almak gibi bir cinayet işlenir mi? Ey rızık veren Tanrı! Eğer varsan, insanların aklına böyle bir şeyi nasıl getirirsin? Yeryüzünde zulüm, kötülük az mı ki!” diye haykırır.

Devamında mankurttun efendilerinin geldiğini gören Nayman Ana oradan uzaklaşarak saklanır. Mankurtun efendileri yanında gördükleri kadının kim olduğunu sorsa da mankurt onu tanımadığını söyler. Mankurta bir ok ve yay verilir ve bir daha gelirse onu öldürmesi emredilir. Juan Juanlar oradan uzaklaşınca Nayman Ana tekrar oğlunun yanına gelir; ama mankurt, efendisinin buyurduğu gibi ona nişan alır. Nayman Ana daha “Dur! Atma!” derken mankurtun attığı ok, Nayman Ana’nın sol böğrüne saplanmıştır. Yere yuvarlanmadan önce beyaz yazması düşer başından ve bu yazma bir kuş olup havalanır. Ana’nın son sözleri de “Adını hatırla! Küm olduğunu hatırla! Babanın adı Dönenbay! Dönenbay! Dönenbay”dır.

İşte o gün bugün, Dönenbay kuşunun geceleri Sarı-Özbek bozkırında geceleri uçup dururmuş. Karşısına bir yolcu çıktığında da ona sokulur “Adını biliyor musun? Kim olduğunu biliyor musun? Babanın adı Dönenbay! Dönenbay! Dönenbay!” diye ötermiş.

Sonraki yazıda devam…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
İbrahim Genç Arşivi