İbrahim Genç

İbrahim Genç

La Fontaine’den Türkiyelilere...

La Fontaine’den Türkiyelilere...

Türkiye’de ve dünyada gücü kendinde toplayanların karşısında haklı olmak bir anlam ifade etmez. Mesela Beşar Esad ne yaparsa yapsın, birileri onu ortadan kaldırmaya karar vermişse işi bitecektir. Birileri Kürt sorununun çözümsüz kalmasını tercih etmişse Kürtler ne yaparsa yapsınlar, sorun çözülmeyecektir. Ve demokrasi perdelemesiyle Orman Kanunu uygulanacaktır daima. Bu durum maalesef ki dünyanın her yerinde böyle gelişiyor ve gelişecektir. Aptallar ve halinden memnun olan köleler bunu hiçbir zaman anlamayacaklardır. Ne çok bilgi ne de somut gerçekler… Uyandırmaya yetmeyecektir derin uykulara dalmışları…

Belki de bu yüzden size masal anlatmak geldi içimden. Ama uyumanız için değil, bilakis uyanmanız için… Hem basite de almayın bu masal anlatma işini… BenLa Fontaine’den aktaracağım size, bir “Kurt ile Kuzu” masalı. Masalımız bittiğinde aklınıza İçişleri Bakanı Şahin mi gelir, devletin anlaşılmaz aklı mı onu bilemem; ama okuyun son satırına kadar derim.

Yağmurun herkesin üzerine yağdığı, güneşin yüzünü herkese eşit gösterdiği ve ağaçların ve rüzgarların herkes için serinlik olduğu bir yerde… Suların herkes için çağıldadığı, kuşların herkese şarkılar söylediği bir ormanda… Hayat güzel olsa gerek! Tabi güçlüler burada orman kanunu uygulamıyorlarsa…

İşte böyle bir yerde Kuzu’nun biri seke seke gelmiş suyun başına, dereyle hem konuşuyor hem de sudan içiyormuş. Tam gideceği sırada bir de ne görsün? Karnını doyurmak için her yolu mubah sayan aç bir Kurt… Kuzucuk, dereye teşekkür edip gideceği sırada karşısına dikiliyor hain Kurt. Bakıyor ki Kuzucuk ondan çok korkuyor, başlıyor kahkahalar atmaya. Kuzucuk suyun ortasında çaresiz bir şekilde ne yapsam diye düşünürken “Hele sakin olayım, rica etsem beni bırakır belki de” der.

Tabi Kurt öylece imalı imalı bakmaya devam etmiş. Zavallı Kuzucuk “Az şirinlik yapayım!” deyip devam eder: “Merhaba Bay Kurt, ne güzel rastlantı! Susuzluğumu gidermek için gelmiştim. Yarın yine görüşürüz.” Hain Kurt bu şirinliğe karşılık olarak içinden “Az bununla eğleneyim.” der ve devam eder: “Bu dere bana ait, sen kimden izin aldın da suyumdan içiyorsun?” Bunun üzerine Kuzucuk özür dileyip bir daha yapmayacağını söyler ve “Bu derenin de diğer dereler gibi tabiat anaya ait olduğunu düşünmüştüm ve bunun için izin almaya gerek olmadığını sanmıştım.” der.

Bu cevap karşısında şaşıran Kurt, bu sefer başka bir bahane bulmaya çalışır ve kalın bir sesle “Sen kim oluyorsun da suyumu bulandırıyorsun? Cezanı çekmelisin…” der. Bunun üzerine Kuzucuk “Aman efendim, bu mümkün değil. Su içtiğim yer, sizden yirmi adım aşağıda. Görüyorsunuz ki dereniz de aşağıya akıyor.” diye cevap verir. Tabi Kurt “Ben anlamam, suyumu bulandırdın” derken Kuzucuk da “Bu kadar da yalan olmaz” diye içinden geçiriyormuş.

Başka bir bahane düşünen Kurt bu sefer de “Seni kendini bilmez seni, geçen yıl bana küfretmişsin. Burada eşim dostum çoktur, hiç düşünmedin mi biri gider söyler diye?” der. Tabi bu suçlamaların yalan olduğunu Kuzucuk bilse de korkudan “Yalan söylüyorsunuz” diyemiyor. Kuzucuk’un bir süre sessiz kalması üzerine Kurt “Onu köşeye sıkıştırdım işte!” diyerek sevinir. Bu durumu fırsat bilen Kurt devam etmiş: “Küfür etmenin kötü bir şey olduğunu öğretmediler mi sana?” Bunun üzerine Kuzu: “Size küfrettiğimi söylüyorsunuz ama bu olanaksız.” Kuzu’yu yemeyi kafasına koymuş olan Kurt “Olanaksız diye bir şey yoktur.” diye bağırır. Kuzucuk: “Ama geçen yıl ben daha doğmamıştım ki! Beni başkasıyla karıştırıyorsunuz.”

Bu cevap karşısında şaşıran Kurt iyice sinirlenir: “Küfreden sen değilsen, kardeşimdir. Ne yani, bana yalan mı söylediler?” Bunun üzerine Kuzu: “Size yalan söylemek aklımın ucundan geçmez. Ama benim hiç kardeşim yok. Bir yanlışlık var. Beni bırakın araştırıp size küfredeni bulayım.” Tabi haksız olduğu için verilen cevaplar karşısında iyice sıkışır Kurt. Bu durumda her güçlünün yaptığını yapıp zorbalaştıkça zorbalaşır. Ve sivri dişlerini zavallı Kuzucuk’un boynuna geçirmiş, Kuzucuk’u ormanın derinliklerine sürüklerken bir yandan da söyleniyormuş: “Zaten bıkmıştım hepinizden. Uzun zamandır pusudaydım. Bugün değilse yarın, yarın olmazsa öte gün; yiyecektim hepinizi.”

Kuzucuk’u yiyip midesini ovuştururken Kurt kendi kendine “Bunu yaptığımı duyanlar, çok kızacaklar bana. Ama pişman olduğumu sanmayın. Yakalarsam fırsatını, yine yaparım aynısını. Burası benim ormanım. Geçerli olan orman kanunudur. Güçlü olan zayıf olanı ezermiş.” diyormuş.

Masalımız burada biterken son sözü La Fontaine’ye bırakalım: “Bu masalı okuyanlar! Burada anlatılanlar madalyonun bir yüzüdür. Öteki yüzünde durum böyle değil. Eğer sahip çıkarsanız demokrasiye ‘Orman Kanunu’ kalır masallarda. Unutmayın, ‘Bana dokunan yılan bin yaşasın!’ derseniz; gün gelir sizi de bulur adaletsizlik…”

İyi geceler Türkiye!

Pardon, “GÜNAYDIN!” diyecektim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
İbrahim Genç Arşivi