Kürt Sorununda Realiteler
Bana göre son yıllarda ülkede problem esas itibariyle Kürt sorunu. Bu sorun enflasyon ve işsizlikten daha ciddi ve önemlidir. Kürt sorununun bugüne kadar ülkemizde çözülmemesinin ana sebebi, Türkiye"nin bunu çözecek demokratik olgunluğa hala erişmemiş olmasıdır.
Merhum Turgut Özal 1992 yılında Kürt meselesine barışçı bir çözüm bulma yanlısı olduğu imasını vermeye çalışıyordu. Bu sayede bir yerde de Kürtleri yanıltıyordu. Diğer taraftan da bütçenin büyük bir bölümünü silah alımına aktarma kararı veren bir kişiydi. Özal döneminde olağan hal uygulama dönemi başladı. Yine Özal döneminde Köy koruculuğu sistemi, yani modern Hamidiye Alayları ve polis içerisinde de Özel Tim kuruldu. SS Kararnamesi diye isimlendirilen, basına ve Olağanüstü Hal ilan edilen on üç ilde hayatın tamamına müdahale edilmesine olanak sağlayan düzenlemeler yapıldı. Dolayısıyla insan ister istemez irdelemek istiyor, Turgut Özal Kürt sorununu acaba nasıl çözmek istiyordu? Ona bir Kürt olarak bu durumda inanmak doğru olabilir miydi? Bugün bu konuya değinmek istiyorum.
1992 yılında kurulan DYP-SHP Hükümeti´nin Başbakanı Süleyman Demirel´e Turgut Özal, Kürt sorunuyla ilgili olarak görüşlerini bir mektupla anlatmıştı.
Şimdi Özal´ın bu mektubundan bazı dipnotları birlikte okuyalım.
Merhum Özal, Çok gizli, Zata mahsus Kürt sorunu: Güneydoğu Anadolu`daki durum ve çözüme yardımcı olabilecek öneriler konulu mektubunun giriş bölümünde kısaca Kürt sorununa değindikten sonra, bazı gözlemlerine mektupta uzun uzun değiniyor, çözüm hakkındaki düşüncelerini de, kısa ve orta vade için düşünceler, orta ve uzun vade için düşünceler başlığı, altında kaleme alıyor.
Diyor ki Bu olayların iç ve dış nedenleri hakkında oldukça bilgi mevcut bulunmamasına rağmen, derinlemesine analiz edilmediğini görmekteyiz. ..... Ülke içi ve dışından bilim adamlarının da iştirakiyle, bazı derinlemesine çalışmaların yapılması yararlı olacaktır. .... Her şeyden önce... Buradaki durum devam ederse, çok büyük problemlerle karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. ... Bu meseleye bir çözüm bulamazsak, büyük hatta orta devlet olma şansımızı kaybetme ihtimali mevcut olduğu gibi, zayıf ver perişan hale gelmemiz ihtimali de mevcuttur. Yani Osmanlının başına gelenler, bizimde başımıza gelebilir, cümlesini diplomatik bir dille anlatmaya çalışıyor.
Aslında Özal"ın amacı Başkan olmaktı. Dolayısıyla amacı Kürt meselesini de Başkanlık sistemine geçerek, çözmekti ve hatta o dönem Irak Kürdistanı"nı ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"ni de böyle bir oluşama ortak ederek, başkanlıkla idare edilen dokuz eyaletten oluşan bir Anadolu federasyonunu düşünüyordu. Onun cunta döneminde, bakanlık yapması ve cuntadan sonra köy koruculuğu sistemini geliştirmesinden dolayı ben ona ve onun bu düşüncelerine hep temkinli baktım, çünkü icraatıyla Özal Kürt meselesindeki yukarda belirttiğim bazı olumlu düşüncelerini uygulamıyordu. İsterse bir Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak, hem kendi döneminde hem Mesut Yılmaz ve hem de Yıldırım Akbulut döneminde bu soruna bir çözüm getirebilirdi. Bunları yapmadı, ama kendileri siyasette taktiği çok doğru buldukları için, mektubu Demirel"e yazdılar. Yani yükü Demirel"e yüklemeye çalıştılar. Kendileri ise, iktidarda kaldıkları dönem boyunca Kürt meselesinin silahlı çözümünden yana olmuş, buna yatırım yapmışlardır, bunları şimdi unutmak doğru değildir diye düşünüyorum.
Demirel devletin içinde her şeyi bilen bir politikacı, bahsini ettiğim mektubu okuduktan sonra, belki kendi kendisine sormuştur, be kardeşim cuntayla birlikte görev yaptın, yıllarca Başbakanlık yaptın, yoldaşların senden sonra ülkeyi yine yıllarca yönettiler, niçin bu derin problemi kendin çözmedin, yoldaşlarına çözdürmedin, şimdi niçin bana meseleyi yüklüyorsun. Dolayısıyla Kürt meselesin de bence Turgut Özal ciddi değildi, meseleye taktiksel yaklaşıyordu, bu nedenle de Kürt sorununu çözemedi. Sadece ABD´ye ve AB´ye sırf hoş görünmek için, bu mektubu aynı zamanda birileri veya kendileri basına o dönem sızdırdılar.
Demirel"e göndermiş olduğu bu mektup 12 Kasım 1993"te Hürriyet"te ve Arena programında yayınlandıktan sonra, Merhum Özal"ın hayatı da ülkede tehlikeye girdi. Acaba kim bu mektubu basına sızdırdı? Demirel o dönem başbakandı, olayı kurumlarına araştırttı mı? Acaba kendileri şimdi Özal konusunda hiç vicdan azabı çekiyorlar mı? Demirel halen hayatta. Edindiğim bu bilgi ve sorular konusunda yanıt verirse memnun olurum.
Sonuç:
Artık herkes silahlı mücadelenin geçmişte kaldığını, barışın sağlanmasını kavramış bulunuyor. Sorunun çözümü için DTP yöneticileri, bilakis Sayın Ahmet Türk ve Değerli Emine Ayna ciddiye alınarak, kendileriyle hükümet diyalog kurmalıdır. Dağlarda bulunan Kürt gençlerine bir genel af çıkarılarak, onların silahı bırakıp evlerine dönmeleri sağlanmalıdır. Zaten hepimizin istediği Türkiye"deki Kürtlerin içinde yaşadığı koşulların iyileştirilmesi, anayasada haklarımızın tecili ve Kürt diline saygı gösterilmesidir. Yani ciddi siyasi açılımların yapılmasıdır. Kimse ülkeyi bölmeyi, parçalamayı zaten istemiyor, başkanlık federalizm veya bölge belediye başkanlıkları sistemi tartışılmalıdır. Arzu edilen aslında demokratik ve laik cumhuriyet kavramının özlü olarak hayat bulmasında aranmaktadır. Bu ise ülkede demokratik sisteme tam ve tutarlı bir geçişle devlet ve toplum düzeyinde karar vermekle mümkündür.