İbrahim Genç

İbrahim Genç

Kur'an ışığında düşünürken

Kur'an ışığında düşünürken

İnsanlar için iyi olanı bulmak ya da iyi olanın farkına varabilmek için sayfalar arasında bilgi kovalamaya gerek yok. Bazı şeyler, insanın ta doğumundan itibaren insanın içinde vardır. Bu tür şeyler, Allah tarafından adeta doğuştan insan bilincine yüklenmiştir. Allah tarafından insanların bilincine yüklenen bütün bu iyi değerler, bireyin toplumsal bir varlık olmasının gereği zamansal süreçlerle birlikte toplumla meydana gelen etkileşim neticesinde ya korunur ve sonsuza dek götürülür ya da kaybedilir. Önemli olan doğuştan yüklenen evrensel doğru ve iyilerin en ideal bir toplumda yaşatılması ve sürdürülmesidir.

Bugün bütün semavî dinlerin öğretilerine baktığımızda da gördüğümüz şey, toplum için genel doğru ve iyilerin zikredildiğidir. Özü itibariyle bütün dinler “evrensel bilgi, doğru ve iyi”yi dile getirir. Çünkü bu, söz konusu dinin kapsayıcılığı açısından önem arz etmektedir. Ki bu tür genel geçer ifadelerin de toplumlar tarafından kolayca algılanıp kabul edildiğini görüyoruz. İşte bunun nedeni de Allah’ın yaratılışta insan bilincine yüklediği iyi değerlerdir. Zaten Allah da yarattığının özünde olduğuna inandığı değerleri, kendi diniyle ve kitabıyla bilincin üzerine çıkarmaya çalışmaktadır. Tabi bireyin kendi egosu, çıkar düşkünlüğü ve ideolojik saplantı gibi nedenler, bilinçte var olan iyi değerler açığa çıkmak istese de engeller.

Bunun örneklerini çok uzakta aramaya gerek yok. Bugün insan-insan, insan-toplum ve toplum-toplum ilişkilerine baktığımızda bazen her şekilde haksız oldukları ortada olanlar, haksız oldukları dile getirildiği her defa bunu inkar ederler. İşte bu inkarın nedeni, bireyin ya da toplumun tutkularıdır, menfaatini gözetmesidir. Mesela A ülkesinde yaşayan biri, A ülkesinin B ülkesine ambargo uygulayıp eziyet etmesi neticesinde ölen çocukların durumuna ses çıkarmayıp da C ülkesine yapılan haksızlıklar sonucu eziyet çeken kadınlar ve çocuklar için üzülmesini samimi bulabilir miyiz? Yine A ülkesinin halkına eziyet edip bunu görmemesini ve buna karşın C ülkesinde yaşananlara üzülmesinin anlaşılır bir yanı var mı? Tabi ki yok! Ama yukarıda da belirttiğim gibi Allah tarafından insan bilincine yüklenen evrensel doğru ve iyiler, çıkar ve bencillik gibi nedenlerden dolayı göz ardı edilebilir.

Tabi birey-toplum; çıkar, bencillik ve tutku gibi nedenlerle doğuştan insanda var olan genel geçer doğru ve iyilerin bilinç üstüne çıkmasını engelleyebildiği gibi insanlar arasındaki anlaşmazlıklar, kavgalar ve kindarlık da buna yol açabilir. Bazen etrafımızda, başkasına olan öfkesinden dolayı bireyin içine düştüğü durumu görürüz. Sanırım 3-4 yıl önceydi. İki kişi arasındaki bir olaya tanık olmuştum. A kişisi kendi arsasında ev yapmak istiyor. Tabi evini yapacağı arsa, kendisini pek de sevmeyen B kişinin evine yakın. Bu sebeple de B kişisi haksız olsa da kendi gücüne dayanarak A kişisi üzerinde baskı kurmaya çalışıyor hatta gözdağı veriyor. Ki B, beş vakit camiye giden bir profile de sahipti. Araya giren sözü dinlenen bazı kişiler B’nin tamamen haksız olduğunu dile getiriyor. Yani B’nin hiçbir şekilde bir haklılığı yok ve olacak gibi de değil. Bunu duyan B, A’ya duyduğu öfkeden dolayı bu hakikati kabul etmiyor ve karşı çıkıyordu. Ki en sonunda da ağzından baklayı çıkarıp “Evet, ben zorbalık yapıyorum” diyordu.

Bunun yanında toplumların ve ülkelerin de bu tür komplekslere sahip olduğunu biliyoruz. Özellikle ülkemde bunun somut örnekleri mevcut hâlâ. Çünkü kendi ülkemde çocuklara eziyet edilip kadınlar dövülürken; insanı insan olmaktan utandıran işkenceler oluyorken kalkıp da bunları görmemek ve buna karşın başka bir ülkedeki haksızlığa karşı mücadele etmek, samimi bir gösterge değildir. Bunun gibi yine başka ülkelerde yaşayan ve kendi milletinden olan insanlar için siyasal, kültürel ve sosyal hak talep edenlerin kendi ülkesinde yaşayan başka bir halkın bu istemlerini “bölücülük, hainlik” olarak algılaması da samimi bir gösterge değildir. Her şeyden önemlisi de bu somut bir tutarsızlıktır. Oysa Allah katında bütün diller birdir ve onun gücünün göstergeleridir. Dolayısıyla bilinçte olan evrensel deyiş, Allah’ın kudretinin delilleri olan bu dillerin eşit haklara sahip olmasının gerekliliğini dile getiriyor. Çünkü her dil, kendisini yaratanı zikretmek için vardır.

Dinsel, siyasal ve insanî hakikat bize bunları gösterirken kendi ideolojik saplantılarından dolayı bazı insanlar bu hakikate ya sırt çevirir ya da elinden geldiği kadarıyla bunu kötü göstermeye ve terörize etmeye çalışır. Çok insan tanıdım ki adına “çocuk” dediğimiz o hassas varlıklara polisin yaptığı eziyetleri gözüyle gördüğü halde vicdanları sızlamadı. Bugün çok insan var ki bir halkın haklı ve doğal istemlerini aptalca gerekçelerle tehlikeli görebiliyor ve insanca onuruyla yaşamak isteyenlere yapılan eziyetler karşısında vicdansız kalabiliyor. Özellikle yüreğinde Allah bilgisi olan bazı dindarların bile bunu yapabilmelerine şahit oldum ve irkildim, sarsıldım. Hele ki bir ülkenin başbakanı insan cesetlerine çağdışı ilkel bir şekilde vahşet uygulanmasına ses çıkarmıyorsa nasıl bunların vicdanından, Müslümanlığından bahsedebiliriz?   Biliyorum inanç, bu tür şeyleri kabul etmiyor. Bireyi vahşet karşısında suskunluğa sevk eden en önemli şey “karşısındakine duyduğu öfke”dir. Öyle ki bu hakikati Allah “Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutan ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır (Kur’an, 5/8).” şeklinde bize duyurmaktadır.

Öyle ki dinimiz İslam, her ne koşulda olursa olsun doğrunun ve haklı olanın yanında yer almayı bize emrediyor. Çünkü “Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasaklamaz. Allah adil olanları sever (Kur’an, 60/8.” İşte inancımızın salık verdiği öğretilerin doğru anlaşılıp halka ulaştırılması gerekiyor. Çok iyi biliyorum ki toplumlar arasında sorunların çözümünde din adamlarının ve imamların rolü büyük oluyor. Belki de bu yüzden öncelikle bizim gerçek bilim adamlarına ve din adamlarına ihtiyacımız var. Çünkü etrafımıza baktığımızda Allah’ın sözünü unutup insanları adeta kışkırtan imamlar görüyoruz. Oysa ki imamlar, toplumsal uzlaşının kapısı olmalıdırlar.

Ben de daha fazla uzatmadan yazımı her Cuma namazında hutbeden sonra imamlarımızın okuduğu şu ayetle bitirmek istiyorum: “Allah, adaletle davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabaya bakmayı emreder; çirkin işleri, kötülüğü ve azgınlığı da yasaklar. Düşünürsünüz diye Allah size öğüt veriyor (Kur’an, 16/90.”

Kaynakça:
Prof. Dr. Ömer Özsoy/Prof. Dr. İlhami Güler, Konularına Göre Kur’an, Fecr yay.
Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. 3, Azim dağıtım

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
14 Yorum
İbrahim Genç Arşivi