İrfan Sarı

İrfan Sarı

Karar! Aşk önceydi

Karar! Aşk önceydi

Akşam sinesine yıldız taktıkça geceye doğru gök ışıl ışıldı artık. Bahar geceleri kısa olur ya ondan oturup yıldızları sayarsanız mümkünü yoktur bitmez. Ama şafakla uyanıp mis gibi havayı ciğerlerinize ısmarlamak isterseniz tezden uyuyun. Çünkü mayısta bahar serpilmek için izin istemez.

 

Böylesi bir günde, çok yıllar evvel okula gitmek için, iki genç ayrı evlerden aynı heyecanla çıktılar sokağa.

 

Biri dün ay ışığı yollamıştı mektubunda diğerine. Gece yıldız ve ay ile uyuyunca sabaha yüzünü görmek istemişti.

 

Ali, esmer tenliydi. Hatta karaya çalacak kadar fazla esmer. Zerdali ise çilli ve kızıl saçlarıyla süt beyaz yüzünde fotoğraf karesi gibiydi.

 

Sokağa attıkları ilk adımlarını kalp atışlarıyla tamamladılar. Havaya karışmış küçücük kalpleriyle “memory” çay bahçesinde çok az sonra buluşup çay demi yüzeyde çaylarına şeker sözlerini kardılar.

 

Şimdi martıların sesini kim duyar ki. Ya da serçeler oyun oynarken kim farkına varacak.

 

Bir birlerine söyleyecek sözleri felç olup ağızlarından öyle çıkıyordu.

 

Dünkü mektubu konuştu Zerdali. İçinde ne kadar güzel söz geçmişse hepsini oda düşünmüştü. Sohbetleri Zerdali"nin evden getirdiği pastalarla biraz daha heyecandan uzaklaştıysa da Ali"nin dizlerinden aşağısı tir tir titriyordu.

 

Fırtına hesabı geçti zaman ve okula yürüdüler.

 

Artık her fırsatta konuştular, gözleri birbirlerini aradı. Yürekleri türkü besledi. Birbirlerini süzerek geçen onca anıları oldu ki; günlükleri dolup taştı.

 

İlkin aşk güzel olur. Susamışlık gibi.

 

Yalnızlıklarını çoğalttıkları bu yılları her gün sevgilerini artırarak ve aşka dönerek geçti.

 

Öğretmenleri sınıftan dolmakalem istedi bir gün güzel yazı yazacaklardı. Tesadüftür ki ikisi aynı marka dolmakalemi almıştı birbirlerinden habersiz. Ders zamanı geldiğinde ikisinde de bu durum gözden kaçmamıştı.

 

Bu anın ebedileşmesi için dolmakalem kapaklarını değiştirdiler. Çünkü bu iki kalemin renkleri farklıydı.

 

İkisi de şiir severdi fakat düştükleri sınıf edebiyat sınıfı değildi. Anlaşılıyordu ki onlar, başarılı ve bir o kadar da eğitim kurumunun gözdeleriydi.

 

Okul biterken yolları ayrıldı.

 

Bundan sebep: Ali başkentte üniversiteye devam edecekti, Zerdali ise İzmir"de.

 

Telefonlu zamanlar değildi.

 

Evet, telefon vardı ama zahmetliydi. Ancak mektuplarını hiç soğutmadılar. Her mektubun içine yaşamın bütün tonları karışıyor ve gelecekten yana planlar süslüyordu. Öyle hayallerden değil hayalleri aşan milimetrik hesaplanmış bir gelecek yaratılıyordu mektuplarında.

 

Zerdali ise; ailenin de İzmir"e yerleşmesinden sonra hayli rahatlamıştı ama Ali için bu düşünülemezdi. Bir yanında aile bir yanında yar hasreti vardı.

 

Ve bir gün ona gelen yar mektubu onu bir bütün hasretlerden daha büyük bir düşüncenin içine itti:

 

“Sevgili Ali,

 

Bu sefer sana mektubun içine sığmayacak bir sevdamı koymaya çalışacağım. Biz yaşamımızı devam ettirirken kıyımızda ezilen hor görülen bir halkın (ki seninde içinde olduğun) davasını tanımış bulunmaktayım.

 

Açıkçası bu güne kadar bu yaşam gerçeğinden haberdar olmadığım için kendimi af edemiyorum. Bir ülkenin bölgeler arası ayrımcılığını kendi gerekçelerimde avuturken geldiğim noktada ayrımcılığın yok saymaya kadar vardığını ve geçmişinde daha şiddet içeren baskıların uygulandığına okuduğum kitaplardan ve yaşadığım şu üniversite günlerinde ulaştığımı söyleyebilirim.

 

Göremediğim, kavramak istemediğim devrimi artık ülkemin halklarına tanıştırmak için bir mücadelenin verilmesi gerektiğini biliyorum.

 

Muhtemelen sen bu mektubu aldığında ben bu mücadelenin onurunu taşıyor olacağım. Halkım için ve diğer sömürülen halklar için vereceğim mücadelenin sevdaların en paylaşılması kutsal olanı olduğunu hatırlatırım.

 

Kavuştuğum ve inandığım davamın sevdasıyla selamlarım seni…

 

Zerdali AZAOĞLU.”

 

Ali için başlayan bu yeni süreç onu gelgitlere sürecekti.

 

Yalnız kaldığı bütün zamanlarında bu mektuptan ona kalanları düşünüyordu. Sorular oluşturdu kafasında ve bu sorulara cevaplar aramaya başladı. Pek içinden çıkılması kolay görünmezse de o bunu başarmak zorundaydı.

 

Çok sonra, kendi doğrusunu yaşamında pratikleştirdi ve okuluna devam etti. Geceler boyu düşündüğü ve bundan dolayı geri düştüğü derslerini tamamlamak için kendini formatladı.

 

Makinesini yeniden kurdu ve yürüdü.

 

Üçüncü yılında gözlerine miyop damgasını vurdu. Gözlerine bir cam destek sürüldü. Dördüncü yılında takdir edildi.

 

Lazım gelen prosedürler Ali tarafından bir bir aşılıyordu.

 

Zerdali ise mücadele saflarında on yılını doldurduğu sıralarda karlı bir dağda mahsur kalmış son anda kurtarıcılığına yoldaşları yetişmişti. Ancak karda kaldığı sürede yanan ayağı sağ ayak bileğinden kesilmişti.

 

Kızgın bir haziran ayında ayağına takılan protezle sevdalandığı dağlardan geçerken o kar yanığı ayak kemiğine yeniden saldırır ve çaresiz bir dönüşe düşer.

 

Bu inancın verdiği güçle ayağına dadanan hastalığı def eder büsbütün ama bilekten yukarı biraz daha da kaybederek ayağını.

 

Başka bir kasabada evinde yaşamaya başlarken karşısına kaçınılmaz olan gammazlama çıkmıştı.

 

Coğrafyayı baştanbaşa saran bu gammazlama hastalığı onu hâkim karşısına çıkarır.

 

Küçük bir duruşma salonunda hâkimin karşısında dururken hâkimin kapağı farklı kalemi ilk gözüne takılan ayrıntı oldu.

 

Sonra yargılama devam etti.

 

Verilen karar elbette ki hukuk düzlemindeydi.

 

Aşk çok önceydi.

 

Ali kararını hâkimce vermiş kaleminin renginden etkilenmemişti.

 

Zerdali elleri kelepçeli ceza evine yürürken ayağının ve yüreğinin acısını hiç mi hiç his etmemişti.

 

Ve yaşam devam ediyordu. Korkusuz, duygulu ve inançla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum
İrfan Sarı Arşivi