İrfan Sarı

İrfan Sarı

Gözünüz aydın!

Gözünüz aydın!

Şu zemheri aylarının başında Hakkâri ve ilçelerinde erken uyananlar bilirler ki; O çok sevdiğimiz ve doğanın anayurdu dediğimiz memleketimizi yakmak suretiyle kirletiyoruz. Evet, yanlış duymadınız yakmak suretiyle kirletiyoruz. Sobalarımızda ve kalorifer kazanlarında yakacak olarak kullandığımız kömürler ya da diğer katı ve sıvı yakacaklar şehrin üstünde bir katman oluşturuyor ve ciğerlerimize zehir ikram ediyor.

Erişkinlerin ciğerine bağışıklık sistemi münasebeti ya da ömrünün vefası suretiyle gelip konuk olan zehir belki pişman oluyordur çünkü biz ciğerlerimiz de sevmeyecek kadar gaddarız.

Etrafımızda bizim korumamıza muhtaç olan gelecek sebebimiz çocuklarımıza bıraktığımız dünya da maalesef bu kirli şehirden başka bir şey değil. Bu kirli şehri yaratmak için kim ama kim elinden ne geliyorsa yapıyor. Sorumluluk almaktan kaçınıyoruz. Ölümümüze inat kirliliği seyredip yakınmaktan başka bir şey de yapmıyoruz. Yine iyi bazıları yakınıyor, serzenişte bulunuyor kimisi bu hal sürmecine eyvallah ediyor.

Suyu, havayı, toprağı kirletmekte üstümüze yok.

Pikniğe gideriz doğayı atıklarımızla kirletiriz. Bir çöp kültürümüz yok. Sokağımızın başına gelişi güzel atarız çöpleri. Belediye toplamaz gün arasına kadar ve başıboş çöplere başıboş hayvanlar dadanır ortalık ana baba günü olur.

Yönetim kültürümüz gelişmedi.

Resmi kurumlara aldığımız yakacak ihale marifetiyledir. En iyi parayı veririz ihaleciye en kalitesiz hizmet için.

Denetim yoksunuyuz çünkü.

Düşününüz kendi evimizde yakacak olarak kullandığımız yakıtın kalitesiz olmasına olanak tanırız. Yarattığımız bu olanak bizim ve çocuklarımızın solunum yollarıyla ciğerlerimize ölüm ziyafeti çekiyor.

Ölümümüze davetiye çıkarıyoruz bir başka tabirle.

Söyleniriz. Aslında tabiri caizse dedikodu yaparız. Nerde devlet, nerde sivil toplum örgütleri, nerde basın, nerde tüketici birlikleri, nerde adalet, nerde sağlık kurulları, nerde çevreciler, nerde doğaseverler diye ama bizde tık yok.

Hani yukarıdaki tüm kurumlar bu kirliliği yaratanlardır aslında. Ama birey ya da yurttaş olarak bizde yukarıdaki kurumlar kadar kirliliğin sebebiyiz.

Yani vali, vali konağında yaktığı yakacaktan, kaymakam; hükümet konağında yaktığı yakıttan ne kadar sorumluysa biz bireylerde evimizde ve meskenlerimizde yaktığımız yakıttan o kadar sorumluyuz.

Çevre ve orman bakanlığı diye bir kurum var bu kurumun yereldeki temsilcileri de aynı kalitesiz yakacağı yakarak sorumsuz davrandığı için kendi görev ve yetkilerini ihlal ederler. Kendi görev ve yetkilerini ihlal etmiş bir kurumun diğer yaşayanlara ve doğa anaya sorumlu davranması beklenemez elbette.

Ama susarak kamufle olabileceklerini sanmasınlar çünkü bu kirli hava onları da yakalar ve bir gün farkına varacak olan insanlar hesap sorar. Yani bir gün çocukları onlardan hesap soracak elbette. Bizden de soracak hesaplarını çocuklarımız.

Belediyelerimiz; yani “Beled” lerin yönettiği kurumumuzda var biliyorsunuz. Bu kurumlarımız şehirlerimizin alt yapı ve üst yapılarını organize ederler. Şehircilik kültürünü anlatırlar. Kurallarını koyarlar. İhtiyaç gelmeden ihtiyaç tespitini yapar, yarına dair önleyici tedbirini alırlar. Çocuk oyun alanlarını, okul alanlarını, sağlık alanlarını, parkları, yolları bir plan dâhilin de imara hazırlarlar.

Kentin çöplerini ve atıklarını kanalize eden ve onları geri dönüştüren en az zarardan da aza indirgeyen önlemleri alırlar.

Bunları yapamamışlar ya da yapmamışlar. Bizde denetlememiş ya da denetlemek istememişiz.

Bütün akarsularımızı, derelerimizi, tatlı su kaynaklarımızı af edersiniz çişimizle ve tükürüğümüzle kirletmişiz.

Yani Gever deresi, yani Zap suyu, yani Pesan çayı bizlerin saldırısına maruz kalmış. Bir tek kurum çıkıp gık dememiş. Kim nasıl yaşamak isterse öyle yaşamış.

Çevreye felaket saçmış olmamıza karşın bu kurumda tedbirini almamış.

Doğayı katletmişiz bir tek kimsenin kılı kıpırdamamış. Çünkü Kurum kuruluş ve bireyleriyle herkes suçun ortağı.

Savaşın bıraktığı barut kokusu ve biber gazı kokusu kadar olmasa da bir zemheri boyunca biz karbon monoksit gazlarını havayla soluyoruz. Renksiz, tatsız, kokusuz, yanıcı ve zehirli bu gaz hep konuğumuz. Gökyüzümüzde duran kirli tabaka kadar uzak değil üstelik bize. Ciğerlerimizin tam içinde.

Tüm bunlardan misal güzel günlerimiz olmayacak çünkü ölüyoruz hep beraber; valisi, kaymakamı, askeri, memuru, müdürü, başkanı, mühendisi, doktoru, yazarı, çobanı, köylüsü, kentlisi, öğrencisi, kadını, yaşlısı, genci hep birlikte her an bir nefes daha ölüyoruz. Gözünüz aydın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum
İrfan Sarı Arşivi