İbrahim Genç

İbrahim Genç

Gençlerine de ağlasan Başbakan'ım

Gençlerine de ağlasan Başbakan'ım

Dünyanın en güzel duygusudur “acımak”. Çünkü birine vicdan olmaktır “acımak… Yüreğinin güm güm biri için üzüntüden çarpabilmesidir “acımak”… Bir sevgi halinin çaresizliğe boyun eğişidir “acımak”… Hâlâ bizde bir parça da olsa insanlığın var olduğunun göstergesidir “acımak”… “Acımak”, zulmün panzehiridir. Bu yüzdendir ki zalimlerin elinde çaresizce ağlayanların ilk çığlığı “Acı bana!”dır. Çünkü merhametin ta kendisidir “acımak”…

Acımak duygusuyla ağlarız da… Kimi zaman en yakınımızdakiler bu dünyadan göçüp gittiklerinde, kimi zaman hiç tanımadığımız insanların ölümünü çaresizce izlediğimizde, kimi zaman kışın üşüyen, tüm gün aç kalan çocukları düşündüğümüzde… Ağlarız, savaş ortasında sefaletin bin türlüsüne uğramış bir halka… Gözlerinde umuttan bir hayat yaratılabilecek gençlerin hesapsız ölümlerinde… Ağlarız, Rabiatül’adeviyye meydanında güzelliğini bize bırakıp giden Esma’lara…. Ağlarız, Rojava’nın her türlü barbarlığa uğrayan mazlum halkına, Şam’ın çıkmazlarında zehirlenen çocuklara…Ağlarız, zalimlerin pençesinde yaşama veda eden Ali İsmail Korkmaz’lara, Ethem’lere, Abdullah’lara, Mehmet’lere… Ağlarız, “barış isterim, karakol değil” diyip de katledilen Medeni’ye…

Çünkü bu gençlerin bakışları ölmüyor, her an üzerimizde geziyor ve bizden hesap soruyor. Ali İsmail, çalınan hayatından hepimizi sorumlu tutuyor. Ne kadar sağa sola kaçsak da, unutmaya çalışsak da ısrarla üzerimize gelen masum bakışlarıyla sorguluyor bizi. Onu öldürdüğümüz için, davasına sahip çıkmadığımız için… Sanki ona ağlamazsak artık sözlüklerden bile çıkacakmış gibi duruyor vicdan. Ali İsmail ölmüyor, bedeni soğumuyor; çünkü annesinin gözyaşları tazeliyor onun varlığını…

Medeni de ölmem diye diretiyor, barış gelmedikçe topraklarına… Kavgasız, çatışmasız bir dönemde ölmeye itirazı var, “barış sürecinde ölünür mü?” diye soruyor bize. Afişlerde durmuyor, vicdanlarda bir sızı oluyor, gözde bir yaş… “Barışın diyeti ben olayım” diyor, “Barışı getirin ben öleyim” diyor. Bu gençler tüm sevdalarını, hayallerini, umutlarını, yarınlarını özgürlüklere, barışlara feda etmişler. Onlar, biz duyarsız kaldığımız sürece ölmeyeceklerini ve her gün uykularımızda bizi rahatsız edeceklerini haykırıyorlar.

Sen de ağlıyorsun Başbakan’ım! Burada niyetini sorgulamak istemiyorum. Ama şu bir gerçek ki sen ağladığında dünyanın tüm çocukları bir an umutla gülüyorlar. Rojava’nın Kürt çocukları, Hakkari’nin kolları polislerce kırılan çocukları, Pozantı’da aşağılanan Kürt çocuklar… Ali Korkmaz ve arkadaşları… Ağlamak bir merhametin dışavurumudur diyorlar ve Esma’lara ağlayan Başbakan Erdoğan’ın, kendileri için de ağlayacağını düşünüyorlar. Ama nedense sönüyor umutlar bir anda! Ağlamak bir ideolojik hal alıyor. Katliam beğeniyor, çocuk seçiyoruz ağlamak için. Kimimiz Rojava’ya, kimimiz Mısır’a, Kimimiz Suriye’ye, kimimiz Taksim’e… Paramparça bir duygudaşlık hali işte! Aklımıza hepsine ağlamak ya gelmiyor ya da biz zalimlerin ta kendisiyiz…

Ağlamak zorundayız katledilen bu gençlere… Ağlayıp biriken hınçla hesap sordurmalıyız umudun, yarının düşmanlarından… Bir Bakan’a en ufak ihmalden açığa alınırken polisler, ülkemizin gencecik insanlarını katledenler aramızda geziyorlarsa… Bitmiştir merhamet, tükenmiştir vicdan, ölmüştür adalet… Şimdi tekrar tekrar Ali İsmail Korkmaz’ı katleden barbarları videodan izleyin ve “o tekme”yi yüzünüzde hissedip kendinize gelin! Siz insansınız, ağlamak zorundasınız! Ağlayın, vicdanınız paklansın!

Şimdi bu çocukların mezarlarında rahat uyuması için yapmamız gereken tek şey; bu çocukların uğrunda öldükleri barış, adalet, özgürlük ve eşitliğin bu topraklarda yeşermesini sağlamaktır. 1 Eylül Dünya Barış Günü yaklaşıyor Başbakan’ım!  Siz anladınız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
İbrahim Genç Arşivi