İrfan Sarı

İrfan Sarı

Dilenci

Dilenci

Dünyanın en eski mesleği sayılan dilencilik günümüzde artık adım başı bir pazar hakimi olmaya başladı. Aslında çok azı yardıma muhtaç olmakla beraber toplumuzda bu işi kendilerine meslek etmeye başlayanların sayısı giderek de çoğalıyor. Ve giderek toplumda hastalık halini almaya başladı. Hayatında onurundan ödün vermeyen kişilerinde bu zaafa ya da toplumun dindarlığını istismara yönelik çabalara giriştiğini de görmek mümkün.

Hatta Ramazan ayı münasebetiyle bu işi iyice çığırından çıkarmaya kalkışanların sokak başlarında avuç açmaları artık neredeyse hayatımızın bir parçası olmaya başladı. Bu doğalmış gibi hayatımızı sürdürmekte olduğumuz şu günlerde olaya akılcıl bakmak gerek.

Özellikle engelli ve çocukların sokaklara ve çarşı merkezlerine hakim olduğunu görmek lazım. Yine cami çevrelerinde dindar vatandaşları yoklayarak onların bu değerlerini istismar etmeye çalışanların aslında bu işi meslek haline getirdiğini ve bu anlamda insan olarak üretmeyen bir toplum yaratmamak için karşı duruş sergilemek ve onları bu anlamda uyarmak gerektiğini söylemek gerekiyor.

Görüleceği üzere onlar, daima yoksul görünmek için yırtık, eski-püskü giysiler giyerek bütün toplumun duygularını da kullanmayı iyi başarıyorlar. Neredeyse bütün yaşamı boyunca bir tek kazanımı olmayan bu kişilerin toplumu emmesine yasalar kadar biz insanlarda karşı durmalıyız. Çünkü; yakın bir tarihe kadar yaşadığım bu şehirde bırakın dilenmek borç para istemek bile insanlarımızın alışık olmadığı bir durumdu. Her kes kendi yaşamını kazanımı çerçevesinde biçimleyip öyle davranıyordu. Oysa günümüz de bu işin ne kadar dallanıp boyutlandığını anlamayan bilmeyenimiz yok gibi. Bir tek dilencisi olmayan bu memleketin bu kadar çabuk ve dolu dilenciyle buluşması elbette tesadüfi değildir.

Hatırlarsanız, “Emê herin memleketê keran, jı xwera bînim peran.” (Eşeklerin memleketine gidip kendimize para getireceğiz.) Sözünü toplumun bütün katmanları fıkra gibi anlatırdı birbirine, bu sözün söylendiği günler çokta uzak değil, bu gün geldiği nokta ise kimin dilenci pozisyonunda olduğunu gösterir gibi.

Çocuklarını çarşı merkezinde soğuk kış günleri dahil sermaye haline getiren yani köşe başlarında dilendiren bizim insanımızın ta kendisidir. Bölgede cereyan eden çatışmalı halle birlikte çoğalmaları söz konusudur elbet ama çokta uzağımızda değillerdi bu insanlar. İşte geldiğimiz durum.

Bunun yanı sıra devletin uygulamış olduğu politikanın da bu gün kendini çok net dayattığını ve bariz olarak sonuçlarını verdiğini görebilmekteyiz. Turgut Özal hükümetleri zamanında çıkarılan fak-fuk"lar bu günün habercileriydi. O gün çıkarılan koruculuk sistemi köylüyü üretimden düşürüp muhtaç edeceğinin emarelerini veriyor olmasına rağmen ondan sonraki hükümetlerde bu adımdan geri dönmediler. Ve hali hazırdaki hükümet bu yoksullaştırma politikası tam anlamıyla mükemmel işliyor. Zaten bu mükemmeliyeti yakalamak için yola çıkıldığından da geri adım atmak mümkün olmayacaktı. Artık kitap, kırtasiye, yakacak , gıda ve giyecek yardımlarıyla üst seviyeye çıkan bu trendi indirmek ne kadar zor olacaktır tahmin edilir.

Yoksullaştır ve yönet politikası sonucu kendini bu zaman diliminde ortaya çıkardı. Onun uzantısı olan günümüz dilencilik furyası artık her yere sıçramış olmakla beraber şehrimizde en cafcaflı dönemlerini yaşıyor.

Ki bunu  en belirgin yöntemi de Prezentabl"la da buluştuğumuzdur. Bu tür dilencileri hiç görmedik ve tanımayız. Ancak bu gün şehrimizde bunlarında sayıca çoğaldığını pek tabi üzülerek belirtmek istiyorum. Son derece şık giyimli diksiyonu iyi “cüzdanımı unuttum”, “acil hastam var”, mazeretleriyle yaşam merkezlerimizde sıkça karşımıza çıkarlar.

Prezentabl: Metro-seksüel olmak , yakışıklı olmak, İngilizce Türkçe"si ile ya da İngilizce ağzı ile konuşmak, anglo-sakson tipli olmak, iyi giyinmek, trend'e uymak, kısaca bir fikre sahip olmadan sistemin bize sunduğu her şeyi doğru kabul edip masum bir cehalet içinde adam olmak.

Bunun yanı sıra artık her yerde her kesimden yardım isteyen insan sürüsüyle karşılaşmaktan asli görevlerimizi beşeri işlerimizi yapamaz bir duruma da geldiğimizi de belirtmek isterim. İşyerinizde karşınıza çıkan yardım talebine cevap olamadığınız için beddua edileceğiniz unutmayın artık.

Devletin asli görevlerini yerine getirmesi ve işsizliği yok edebilmesi için halkıyla barışık yaşaması gerektiği gün, gelip geçmiş durumda. Eğer bu yoksullaştırma politikasını bırakıp toplum katmanlarının hizmetini vermemeye devam ederse iflası yakın olacaktır.

Üsttekilerle alttakiler arasında ki uçurum derinleştikçe devlet vasfını devir eder. Ve artık dilenciler avuçları boş kaldığı için sokak ortasında adam vurmaya kendi kanunlarını koymaya başlayacaktır. Nitekim “kap-kaç” bunun sonucudur.

Bizimde sokaklarımız da, sakat, hafız, yoksul, çocuk, kadın diyerek el uzattığımız insanların bir gün kendilerine yaramaları gerektiği inancını yakalamamız lazım. Yoksa önlenemez gidiş bizi de çarkına alacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
İrfan Sarı Arşivi