İrfan Sarı

İrfan Sarı

Çığlık kuşu ve Raspa ustaları

Çığlık kuşu ve Raspa ustaları

Kürtlere suyu çiğneten politikalar uyguluyorlar.

TRT 6’te takla atan Kürtleri göstererek, ‘bakın hiçbir hükümetin döneminde Kürtçe serbest değildi ne güzel oynayıp çalıyorlar’ diyorlar.

Hakikaten hiçbir zaman Kürtler bu kadar değerleri üzerinden mahkum edilmemişlerdi.

Kürtlerin içinde parende attığı fakat ismi Türkiye Radyo Televizyonları olan bu televizyon kanalından ibaret biçim biçimlik özgürlük gibi gösteriliyor.

Halkın içinden gelen politikalar yerine halka sunulan politikalara raspalanmış insanların bu tarz duruşu devletin geçmişten bu güne değin tüm hükümetleri tarafından uygulanan bir duruştur. Yani eğelenmiş insanların geçmişi ve bu günü arasında çok fark bulunmamaktadır.

Dün “devlete millete zeval vermesin” raspalanmışlığı ile bu gün “demokrasi en çok Türkiye’de” var aydınlığı arasında bir damla fark görmek istiyorum ama geldiğimiz noktada bu farkı görmek ne bana ne de bu ülkede yaşayan vicdan sahiplerine görünmeyecektir galiba.

AKP siyaseti Kemalist siyasetin yivlerinden bir başkası…

CHP kurultayında öne çıkan bir halkın var oluş mücadelesini “cenazeye” benzeten anlayış ile “terör ile arasına mesafe bırakacak Kürt kardeşim” anlayışı aynı kök üzerinde dal budak saçmış inkar politikasıdır.

Ne zaman ki iktidar için yarış içine girilirse Kürt meselesini ısıtıp sofralarına getiren siyaset kurtları bu suretle kandırılmaya hazır törpülenmiş Kürtlerin ağızlarını açıp beklemelerine vesile olurlar.

Kürtler beklerler.

Kürler karın tokluğuna beklerler.

Kürtler cennete gitmeyi beklerler.

Kendi tanrılarının neden kendi dilleriyle konuşmasına olanak yaratmadığını sormazlar. Kendi vaazlarını neden kendi dilleriyle yapmadıklarını düşünmezler. Neden Arapça dua ve Türkçe vaaz?

Kürtler beklerler.

Roboski kadar eski ve Roboski kadar yeni katliamlar gibi beklerler.

Bir gün bir bomba ile gelir belki, bir kurşunla, bir tutuklamayla, bir cop darbesiyle, içeride kanser hastalığı ile karnının altına düşmüş bir böbrek sancısıyla, açlıkla, sürgünle, tekmelenmiş-dirseklenmiş bir böğür ağrısıyla, bir panzerin çarpmasıyla ya da sıkı sıkıya doldurulmuş tazyikli suyla…

Bekler hep ve şükrederler.

Çocukları dağda çarpışırken, çocukları kışlalarda intihara sebep ölmüşken…

Güneşi geç gören bir kentte linç edilirken çocukları ya da ana dillerini içlerinden geldiği gibi bağıramazken…

Beklerler, raspalanmış ve boynu bükük.

Demezler ki bir kuş var adı çığlık kuşu. Hangi kent, hangi başkent, hangi ülke olursa olsun o dilini çığlık çığlığa bağırır.

Ne bir mahkeme tutanağında dili “bilinmeyen dil” ne bir yasa tarafından yasaklanmış ne de diğer kuşlar tarafından kabul edilmemiş.

Çığlığı kuş faslından ceviz ağaçlarının dallarına, incir ağaçları yapraklarına çarparak dolaşırken göğü, çarparken evlerin camlarına, dokunurken duvarlarına evlerin bir kuşun varlığına kesilir herkes.

Oysa Kürtlerin çığlığına bir yok sayma gelir dayanır hem de kendi sesi kadar yakın ve içre.

Şimdi söylenebilir ki bir Kürt çocuğunun attığı taş çığlık değil de ne?

Ve bir Kürt annenin bir Kürt kadının ayaklar altına alınıp sürüklenmesi çığlığın ta kendisi değil mi?

Duymak bu kadar zor değil.

Duymak teslim olmak kadar kötü değil.

Yontulmamak için duyun çığlığınızı; bir kere nefes alın çok nefes alın…

Ne Diyarbakır’da ne de Kürdistan’ın herhangi bir yerinde soluksuz kalmayın.

İnsanlara bir kuşdili hikâyesi gibi anlatın özgürlüğün ne dayanılmaz bir hafiflik olduğunu, üstünüze sinmiş ağırlıktan kurtulun.

Şehirler duman altında, gaz altında ezilmez esasen insanlar ezilir çünkü.

Raspa ustaları çünkü insanları tutar ve çığlığını keser. Çığlıksız kalmayın bu yalan dolan ustalarını sevindirmeyin, siz sevinin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
İrfan Sarı Arşivi