Özgür Amed

Özgür Amed

Çare Remo....

Çare Remo....

Beklediğimiz an gelmiş, hepimiz yerimizi almıştık.

Erco’nun karşı mahleye yaptığı maç teklifi kabul olmuş, kıran kırana bir mücadele için hazırlıklara girişmiştik. Koca mahlenin namusu bexdenûs olmaması için kahramanca sağ ve sol ataklarda bulunup gol atmanın yollarını arayacaktık. Hele bir de karşı tarafa totê(iki bacak arasından topu geçirebilme) attıysak zaten sevinçten ölebiliriz.

Bildiğiniz üzere totê mevzusu Proto Kürtlerinden günümüze kadar önemini yitirmemiş ender bir çocukluk hakikatidir.

Maç başladı…

Murê’nin sakat oyunu, Heso’nun anlamsız faulleri şu bu derken biz baya zora düştük. Oyun kurucu olarak bana düşen iş seçim çalışmasında düşen işten fazla. Bir ara yanlışlıkla atak şansı yakaladık!

Arkadaş onların üstüne üstüne gitti. Forvetimiz Erko, eynî Tsubasa olmuş ve böyle nasıl anlatsam heywankî ilerliyordu. Bizi muasır medeniyete götürecek olan bu haşin ilerleme birden durdu!

Evet durdu. Çünkü karşı tarafın kalecisi “kaçın kaçın” diyerek kalesinden çıkmış bizim tarafa doğru geliyordu.

Erko da yasa girmiş topçu edası ile bize ve etrafa bakındı…

Az bakındıktan sonra o da kaçmaya başladı.

Ben nefes nefese kalmış halde hala meseleyi anlamaya çalışıyordum.

Çok geçmeden durum anlaşıldı. Mahlenin en garip kişiliklerinden ve kendisinden bolca korktuğumuz “deli” Remo, sahaya doğru geliyordu. Çocuklardan biri ona el-kol işareti yapmış onu kızdırmıştı…

Remo ilginç biriydi. Sağır ve dilsiz idi. Kafası normal vücuduna oran ile baya küçüktü.

Kendine olan güveni hiç kimsede yoktu. İnanılmaz bakımlı idi.

Özen ile berbere gider, temiz elbiseler giyerdi.

Yoldan geçerken herkesin ona baktığını bilmenin derin huzuru ile yaylana yaylana ve etrafı keserek geçerdi.

Kendisi çalışıyordu. Bir işe bile girmişti…

Biz mahle sakini çoluk çocukların hepsi büyük bir merakla onu inceleyip takip ediyorduk.

Hakkında az bilgiye sahip olmanın verdiği merak, acep gittiği yerde ne ediyor ne yapıyor vs. derken kendisi bizim için bir fenomen evresine çoktan erişmişti.

Ona bakan her kadının ona aşık olduğunu düşünürdü.

Sadece takoz telefonların olduğu o dönemde kendisi de bir telefon edinmişti.

Oyuncak bir telefonu vardı. Gerçek telefon diye biliyordu. Yani onun dışında herkes oyuncak olduğunu biliyordu. Kendisi sokakta bazen abartısız iki saat konuşurdu telefon ile.

El kol hareketleri, ağzını sürekli açma-kapamalar. Kızmalar, gülmeler…

Yani uzaktan gören der kiminle böyle hareretli tartışıyor! Ama gelmiş geçmiş en sessiz telefon görüşmelerine tanıklık ediyorduk maalesef.

Binadan kafasını çıkarmış onu seyreden olduğu zaman öyle bir keyfi gelirdi ki.

Hele onu izleyen kadın ise, telefon konuşmasını sanki onun ile yapar gibi yapıyordu.

Welhasıl çok garip huyları vardı.

İçmeyi de severdi. Bir iki kere Şehitlik mahallesinin o taraflarında komalık halde bulunmuştu.

İşte Remo’yu ara sıra kızdırırdık. Peşimize verirdi. Çok sinirleniyordu. Çünkü karizması söz konusu idi.

Bu bahsettiğim mahle maçının da ortasında Remo misafirimiz olmuştu…

Maçı izleyen çocuklardan bazıları o ara oradan geçmekte olan Remo’ya laf maf atıp önünü kesmişler. O da ipi koparıp peşlerine verirken hoopp bizim sahaya daldı.

O girer girmez herkes kaçtı. Erko da gol atma umudunu yitirmiş ve pandora’nın kutusuna nalet etmiş bir tavır ile kaçıp bize doğru geldi.

Birden saha karıştı. Bir keşmekeşlik ki sormayın. Siz deyin Moğol istilası ben diyim Vali Mutlu’nun gaz bombaları… Remo çıldırmış gibi üzerimize geliyordu. Elinden Juliet’i alınmış Romeo olsa ancak bu kadar saldırgan olunabilirdi…

Sebebini hala çözmüş değilim ama ben teprenmedim. Düşüncem şu idi.  “Ma ben ne yaptım ki? Remo onu kızdıranların peşinde. İntikam alacak. Ben neden kaçayım?”

Bu analitik düşünüş şeklim daha sonra okullarda “Ewêl” adı altında ders olarak okutuldu.

Sahiden ewêllik yapmıştım. Ben de kaçsam sorun olmayacak.

Sadece kenara çekildim. Sahada ben tek kaldım. Bir de Remo.

Kaçanların peşine verse de yakalayamazdı. Remo bana doğru gelmeye başladı.

Kalbim küt küt! Göz göze geliyoruz. İşte bu benim sonum oluyor…

Remo şorıkı akmış halde nefessiz hali ile yanımda durdu. Ula ne yapacam şimdi?

Bişi söylesem duymuyor, o bişi diyemiyor.

Son iki yüz yıllık Kürt meselesi gibi öyle diyalogsuz, dilsiz karşı karşıya durmuşuz ve birbirimize bakıyoruz onlarca söylemek istediğimiz şey ile.

El işaretleri yapmaya başladım. “Ben değilim” manasında.

Remo biraz daha yaklaştı. Öyle bir yerdeyim ki artık istesem de kaçamam. Arkam kapalı. Sağ ve sol tarafımda işlevsiz.

Kendimi kaderin kollarına bıraktım. Ne olacaksa olsun dedim. Oldu da… Remo yaptı, oldu!

Taş devrinden günümüze kadar biriktirdiği tüm sinirini benden çıkardı.

Bir tokat salladı bana. Bir tokat ki sormayın dostlar!

Yeminle Harpagos’un ihanetinden daha zor bir andı!

Yüzümün sağ tarafı uyuştu.

Kulağımda şırankk sesleri, Amed’i dinliyorum gözlerim kapalı.

Çok pis vurdu. Tokatı vurduktan sonra da hiçbir şey olmamış gibi çekip gitti. O gitti ya, bu kente bişi olmadı. Yıkılmadı… Ama olsun! Kalan terk etmiştir. Giden değil…

Arkadaşlar kısa sürede baş sağlığı için etrafıma toplaştı. Benim elim hala yüzümde.

Saatlerce bir tarafım kıpkırmızı olarak dolandım ortalıkta. Kırmızı olsun iki tokatı fazla olsun diyerek teselli ettim kendimi.

***

Şişirilmiş egonun gazla havada tutulan ve içi kepazelik ile doldurulan, azor yüksek basıncından başta Kürt mahallesi olmak üzere ülkedeki diğer tüm ötekilere yollanıp göz kırpan uçan paketini açıkladı Erdoğan! Demokratikleşmeden az daha ölecektik.

Anadilde eğitim konusunda gelen itirazlara daha önce “Kürtçe eğitim şeytana uymaktır” diyen Anayasa Profesörü Burhan Kuzu yine boş durmadı ve ekledi. “Anadilde eğitim ülkeyi böler. Bir tek Kürdün anası yok ki, 18 tane etnik grup anasını alıp gelirse ne yapacağız?"

Saygıdeğer arkadaşlar,

İlk defa gözlerim Remo’yu aradı. Kuzu’nun bu sözünü okuyunca direk aklıma yediğim tokat geldi.

Öyle çok istedim ki o tokatı Burhan’a atmasını. Şöyle karşına alsa ve ona bir süre baktıktan sonra sallasaydı o tokadı. O tokat atarken ben de karşısında oturup çay içip izlesem ve ana dilde “oxxeyşş” deseydim. Nerdesin Remo? Yetiş gözüm… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum
Özgür Amed Arşivi