İbrahim Genç

İbrahim Genç

Bir şey söyle Horatio!

Bir şey söyle Horatio!

İnsanoğlu, yaratılışından bu yana savaşıyor. Bütün bu savaşları, yıkımları ya da parçalanmaları çoğu zaman bir silah, kurşun ya da bomba… Anlatamaz, zihinlerde bir işaret fişeğine çeviremez savaşın en katmerli acısını. Çünkü silah eskir, kurşunlar kaybolur, bombalar dağılır; ama savaş ve yıkımların arasında benzi solmuş çocuk yüzü, parçalanmış insan bedeni ve ateşten toprağa düşen çocuk göz yaşları… Bunları gösteren bir fotoğraf, savaşın kirliliğini ve acımasızlığını en derinden anlatır. Vietnam’da, Halepçe’de, Ahıska’da, Irak’ta, Filistin’de… Ve daha birçok coğrafyada, birçok milletten insanların fotoğrafları zihnimizde durmaktadır hala.

Yeni yıla girerken de yeni bir fotoğrafla tanıştık. Birkaç gün önce, göz altına alınan Kürt belediye başkanları ve Kürtlerin siyasal temsilcilerine yapılanlara şahit olduk. Bu da hukuksuzluğun, kayıtsızlığın bir fotoğrafıydı.

Demokrasiyi halkın tercihleri olarak nitelendirirsek, seçilmişlerin tek sıra haline sokulup eline plastik kelepçeler takmanın vicdanî ve hukukî bir tutarlılığı olabilir mi? İster sevelim ister sevmeyelim, ister A partisinden olsun ister B partisinden… Ne fark eder ki? Burada asıl mesele, halkın teveccühüne mazhar olmuş insanların onurlarının kırılmaya çalışılmış olmasıdır. Burada asıl mesele, onları seçenlere yönelik bir “aşağılama” portresinin bilinçli olarak yaratılmak istenmesidir. Ki birçok yazar bu uygulamayı, Nazi toplama kamplarında yapılanlara benzetti.

Ve biz bunu milenyum çağında, 2010’un eşiğinde yaşadık.

Uzun zamandan beri ülkemizde farklılıklara tahammülsüzlüğün işaretlerine Kürtlere yapılan linçlerle şahit olduk. Her defasında “Kürtler kardeşimiz, sorunumuz terörledir” diyenlerin nerede bir patlama olursa (bu bir evde sıradan bir piknik tüpü patlaması da olabilir) hemen milliyetçi nutuklarla Kürtleri linç etmeye kalkıştıklarına da şahit olduk. Zaten bu topraklarda ne tür bir sorun varsa, hepsini Kürtlerin genetiğiyle açıklamak hastalığı yok mu?

Kürtlerin bir sorun olarak görülmesinin nedeni, dillerine ve kültürlerine sahip çıkıyor olmaları mı? Zaten şu soruyu soranlara çok şahit oluyorum: “Biz Lazlar, Çerkezler, Boşnaklar asimile olduk. Türk olduk. Neden Kürtler sorun çıkarıyor?” Bu sorunun mantıksal bir tarafı olabilir mi? İnsanın kendi dilinden ve kültüründen kopması başkasının tekelinde olabilir mi? Allah’ın bin bir renkte ve dilde yarattığı insanlığa aykırı olmaz mı bu soru? Peki biraz da neden biz Kürt olmayı denemiyoruz?

Şunu sormamız gerekiyor samimiyetle: Hangimiz Türklüğümüzün, Türkçemizin, kültürünüzün, tarihimizin yok olmasına göz yumabiliriz? Sovyetler Birliği döneminde Kayyum Nasırî, Kursavî, İsmail Gaspıralı gibi Türk aydınları neden Rus eziyeti çektiler? Her şekilde dilleri, kültürleri, kısaca varlıkları asimile edilmeye çalışılan bu aydınlar neden yıllarca eziyet çektiler? Bunları anlamak ve Kürtlerle empati kurmak zorundayız.

Bütün halkların ortan bir Türkiye’de barış ve kardeşlik içinde yaşaması için acılarımızı anlamak zorundayız. Çünkü Ankara’da bir vatandaş Kürtçe şarkı söylediği için rahatsızlık duyan insanlar var hala. Ve bu yüzden çıkan kavgada bir insan yaşamını yitiriyor. İnsanın bir dilden rahatsız olmasının nasıl vicdani gerekçesi olabilir ki? Oysa içine düştüğümüz Batı özentisinden dolayı çoğu zaman İngilizce ve daha başka dillerde şarkılar dinliyoruz. Ne güzel! Peki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Kürt yurttaşların şarkısına bu tahammülsüzlük neden? Neyse ki, bir genelleme yapmıyoruz. Çünkü Türk insanın iyimserliği de Kürtleri Türkiye bağlayan en önemli etkendir. Ama unutulmaması gereken bir işaret fişeği, bir gencin Kürtçe şarkı söylediği için öldürüldüğünü haykıracaktır.

Ve biz bunu milenyum çağında, 2010’un eşiğinde yaşadık.

Bunların yanında toplumun en hassas ve vicdanının sesini en çok duyabilecek kişiler olarak gördüğümüz bir şairin sözleriyle şok oluyoruz. Yüreğindeki bütün içtenliği, duygusallığı nereye gömdüğünü bilmediğimiz şair İsmet Özel’den bahsediyorum. Geçmişte zikzaklar çizen hayat görüşü, şimdilerde Türklerin üstünlüğünü kanıtlamak iddiasıyla şekilleniyor.

Önce Alevi yurttaşları Haçlı kalıntısı olarak değerlendirdi. Şimdi de insanların ya Amerikalı ya da Türk olması dışında bir seçeneklerinin olmadığını söyledi. Daha neler söylemedi ki? Dinliyorsun inatla, hani onu daha iyi anlamak için. Bir yerde “Eğer Kürtler asimile olmazsa, Aleviler Sünnileşmezse Türkiye biter” diyor. Ne yani, bunları asimile etmek için keselim mi yani? Sözlerinin bir yerinde Türkçenin Arapçadan kelime almadığını söylüyor. Tamam da be adam, Türkoloji bölümlerinde bu işin bilimi yapılıyor. Nice Türkolog hocam bana yalan mı söylediler şimdi?

Ve biz bunları milenyum çağında, 2010’un eşiğinde duyduk.

Bütün bunları artık yaşamak istemeyen biri olarak yazıyorum. Biliyorum, hepimiz güzel ve büyük bir Türkiye hayali kuruyoruz. Artık sorunların ve ölümlerin olmadığı, insanların aşklarını yaşadıkları bir ülke. Bin bir bahçeli topraklarımızda kardeşçe çiçekler olarak yaşamalıyız. Bunun ilk adımı da insanların inadına konuşmasıyla, inadına birbirini anlamaya çalışmasıyla atılır. Unutmayınız, bu sorunu ne Ordu ne de Hükümet çözer. Bu sorunu, birbirini anlayacak ve yakınlaşacak olan Türkler ve Kürtler çözecektir.

Bütün bunları yazarken her ne kadar umutlu olsam da, yaşanan kötü şeyler bazen karamsarlık da yaratmıyor değil. Özellikle bu çağda, insanların birbirini anlamaması… Hala ırk üstünlüğünün tartışılması, Kürtçeye tahammülsüzlük, hukuksuzluklar… Bir olayın ya da durumun bilimsel açıklamasının kayda değer görülmemesi… Ölen çocuklar, ezilen kadınlar… Ülkemiz içinde ortaya çıkan karanlık odaklar…

Bütün bunları düşündüğümde Shakespeare’nin Hamlet adlı eserinde geçen mezarlık sahnesi aklıma geliyor. Çünkü tıkanıyorum bazen ve Hamlet gibi ağlamaklı bir şekilde bütün iyi insanlara dönerek konuşuyorum:

“Rica ederim. Horatio, bana bir şey söyle!”

“Ne söyleyeyim efendimiz?”

Not: Yeni yılda sorunsuz, büyük ve huzurlu bir Türkiye dileğiyle nice yıllara…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
İbrahim Genç Arşivi