Özgür Amed

Özgür Amed

Bir ironik bağışlama örneği olarak: Recep Güven

Bir ironik bağışlama örneği olarak: Recep Güven

Yoğun gündem arasında, Bizans oyunlarının modern ve güncellenmiş bir versiyonu olarak “Dezgeye Getirme” kategorisinden yaklaşık 10 yıldır oscarı kimseye kaptırmayan AKP’nin ‘İyi polisi’ Bülent Arınç’ın henüz tanımlanmamış “Kütlerin Varlığı Gerçektir” sözü ve son kertede gündemi meşgul eden Diyarbakır Emniyet Müdürü Sayın Recep Güven’e “gözyaşı ile destek senfonisi” damga vuradursun, benim aklım sömürgecilik işini ana sütü gibi kendisine helal belleyen İngilizlerin zamanında Afrika’da yaptıkları geldi.

İngilizler’in uygarlık tarihi boyunca vazgeçmediği “Böl ve Yönet” (Divide Et İmpera) politikasında o kadar başarılıydılar ki ‘hayvanlara’ bile el atmışlardı. Fil örneği tamda bahsettiğim psikolojik soykırımın doğasını biraz özetleyecek nitelikte.

Şöyle ki; İngilizler fillerin bolca olduğu ya da geçtiği arazilerde derin çukurlar kazdılar. Sonra da beklemeye koyulup fillerin o derin hendeklere düşmelerini seyrettiler. Filler düştüğünde olay yeni başlıyordu. Bir grup İngiliz ellerine kamçıları alıp o hendeklere dalar ve fillerin canını okurdu. Yalnız bir ayrıntı vardı. O kamçı vuran beyaz İngiliz, yüzünü ellerini ve görebilecek tüm uzuvlarını siyaha boyardı. Afrika’nın yerlisi olurdu. Amaç o filin beynine-ruhuna işkenceci olarak Afrikalıyı sokmaktı. Hayvanlar kanlar içinde kaldıktan sonra planın ikinci aşaması devreye sokulurdu. Bu sefer yüzü temiz beyaz İngilizler hendeğe atlar, içerdekileri kovar ve elleri ile filleri okşar, sever, yaralarını onarmaya çalışıp diğer yandan da onları o çukurdan çıkarırlardı. İyi, zararsız ve yardımsever beyaz adam! İşlem tamamdı. File gerekli bilinçaltı mesaj verilmişti…

Yıllar geçti…

Filler tepişti ve çimler ezildi…

Türkiye’de bu yöntemle tanıştı. 90 yıl önce kamçısız direk hayatına hücum eden zihniyet, son on yıldır değişen-dönüşen iktidarın doğası ile level atlayıp sükse yaptı. Bu sefer filler tepişti ve Kürtler ezildi…

Yüzlerini boyamadılar ama maskeler kullanıldı. Eskiden kalma hangi iğrenç maske varsa arşivlerden indirildi, takılıp denendi ve yerine konundu. Açılımıdır, özrüdür ve bir sürü zırvalık birer tiyatral metinden başka bişi değildi. Halen de tam gaz devam ediyor.

Bununla bitmedi. Kürde can damarından yakın dostunu, aydınını, çizerini, kardeşlerini hendeğe bir bir koydular.  Kamçıları onlara verip vurdurttular. Halen kamçı ve ağız değiştirip vuruyorlar. “Partinde Kürt vekiller yok mu?” söylemi bu zavallı ruh halinin itirafıdır.

Ve ‘açılın’ diyerek gelip Mesih rolünü oynadılar. Oynuyorlar çünkü iyi adam olduğuna inandırmış bir iki boya ile.
Doğu yakasında son durum böyle iken, müsadenizle ben meramıma geçeyim.

Öncelikle referans noktamın “Bir insan kendi nesnel durumunun ürünü” olduğu üzerinedir.
Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’in son günlerde üst üste söylediği “şeylerin” tartışılması doğal, belki yararlı belki nötr. Kendisinin söylemlerini de nesnel konumu açısından ele alma niyetindeyim. Kabul edin ya da etmeyin Kürt coğrafyası şuan sömürgedir. Eğer söylemin doğasına eğilip “edî bese” diyorsanız bu hakikatın da farkındasınızdır. Haliyle “Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz.” demeci, çelişkisini içinde bolca bulunduran bir yaklaşım. Yaklaşmaya, anlamaya çalıştığı insana “terörist” diyerek zaten standart bir ötekileştirme uyguladığı ortada. Derrida’nın “Dil, paranteze alınamaz” tezine de cuk oturuyor.  Emniyet müdürümüzün açıklamaları ironik bağışlama içeren bir politik doğruculuk örneğidir.
 
Devletin ideolojik aygıtı olmanın da nimetlerini yaşayan güvenlik güçleri, her zaman her yerde ‘babacan’ değillerdir. Bunu Cizre’de, Gever’de, Qoser’de, Lice’de 10 yaşında ki bir çocuğu çevirip sorabilirsiniz. Fakat sayın Güven geçmişe dokunmak istemiyor. Eleştirisini getirmekten kaçınıyor. Satır aralarında “kapıları nasıl kırdıklarını” söylerken, cümlenin görünen kısmında “şiir yazamamaktan” yakınıyor. Mito-Romantik söylemin sadece Kürt siyasetine ait olduğunu düşünenler tekrar düşünsün burada. Albert Memmi’nin çizdiği kolonyalizm haritasında “iyi niyetli sömürgeci”den bahseder. Sorduğun zaman asla kabul etmez ama Memmi, “onu herhangi bir şeyden yoksun bırak” der, gör bak o zaman nasıl bir yüz ile karşına dikilkdiğini. Peş peşe yapılan açıklamaların denk geldiği diğer bir nokta da ‘Hümanist Romantizm’in nirvanası olduğudur.
 
Sayın Güven şöyle devma ediyor…
 
“Devlet hizmet için vardır insana. Önce vatan değil, önce insan. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. İnsanı yaşatmıyorsak, hiçbir anlamı yok. Düzenimizin anlamı yok. Evet öz eleştiri, hem eleştiri. Zaten sürmekte olan bir somut öneriler buketi var, devletin sunduğu. En büyük sorun annelere ve çocuklara ulaşmak. Onlara belki ulaşamadığımız için, çok geç kaldığımız için sorun bu halde. Polis olarak yapabileceğimiz belki mevcut öğrencinin yüzde birine ulaşmak, kurum olarak becerebileceğimiz bir şey değil.”
 
Madem bu kadar içten ve samimiyiz. Binlerce olay, örnek, durumdan bahsetmeyeceğim. Recep Güven’e en kolay soruyu soracağım. Kendisinin şuan başında olduğu kurumun son “insan kazanma” projesine dair fikrini merak ediyorum.  Misal 2008-2011 yılları arasında on binlerce öğrencinin orijinal fişleme belgesine ait GBT programına neden ihtiyaç duyar emniyet? 27471’i erkek 16177’si kız öğrenci olmak üzere 43648 öğrenciyi (Dicle Üniversitesi) ne diye fişler D.Bakır Emniyet Müdürlüğü? Yasal mıdır? Öğrenci kazanma mıdır…?
 
Öldürülen Kürt öğrenci  Aydın Erdem ile ilgili fişleme belgesinde, yaşamını yitiren gerillaların cenazesine katılmaları; “leş cenazesi” olarak belirtilerek isimlerinin karşısında “umut verici olmadıkları” notları düşülmüş ve son kısımda ise “ gebertildi” ibaresine yer verilmiş. (Aydın Erdem belgesi için bknz:http://www.lekolin.info/images/other/55.jpg ) Yine başka bir öğrenciye “Valilik bursu verilerek uzaklaştırıldı olaylardan”, başka bir öğrenciye “Beraber çalışma teklifi gönderildi” denilmiş. Ve bunun gibi binlerce öğrenciye hakaretvari fişlemeler şuan o emniyet müdürlüğünün bilgisayarlarında duruyor.Bu nasıl azim? Bu nasıl şairane bir ruh hali? Bu nasıl topluma kazandırma?
 
Sayın Güven, anlattığınız şey biraz da sizin hikayenizdir. Yani “De te tabula narratur”…
J.Lacan’ın dilbilimini psikanalize yaklaştıran çalışmaları bu açıklamaları berraklaştırmada biraz işimize yarayabilir. Recep Bey’in iyimser ses tonunun altında ‘Kendini perdeleyen liberal’ bir yaklaşım olduğunu anlamak zor değil. Yani kapitalist modernitenin resmi ideolojisi olan Liberalizme ılımlı bir rahmet okuma ve sözüm ona devleti birey üzerinden şişiren egonun ekmeğine yağ sürmedir. Açıklamaların ‘Le reel’ tarafı yok, fantazidir… Boyadır, bölge halkına da geleneksel yeni bir makyajdır. Sayın Güven’in dili, bilinçaltıdır. Konuşan da o yıllardır aslında “gören, bilen” ama itaat esaslı çelişkisini bastıramayan ruh halinin bir ifadesidir. Sömürgeleştiren ve sömürgecisinin ara sıra karşı karşıya geldiği klasik bir andır. Samimiyet bulmuyorum, ailem bulamıyor, çevrem inanmıyor. O halde cesaret, biraz cesaret. O binlerce ‘gelecek’ dediğiniz gençlerinin GBT’lerini silmekle nefret dilinden kurtulmakla başlanabilir. Buyrun pratiğe…Buyrun varlığımızın gerçek olduğuna inandırın...
 
İçine düştüğümüz çukurda denenmedik boya kalmadı... Bunu öğrenin artık!
Bol şiirli günler…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
15 Yorum
Özgür Amed Arşivi