İrfan Sarı

İrfan Sarı

Baba

Baba

Baba, şimdi o kadar uzaktasın ki. Seni her defasında görmek mümkün olmuyor. Onun için sana yazmayı deneyeceğim. Biliyorum ki bu mektubu da diğer mektup gibi sana ulaştıramayacak postacılar. Ben yine de yazayım diyorum kendi kendime!

Hatırlar mısın? Bazen postacı tomarla mektubu senin dükkana bırakırdı, sen de yok demezdin, ama o çıkınca hemen söylenmeye ardından sövmeye başlardın, anlam vermezdik bu duruma, Sonraları sonraları anlar gibi olduk.  Meğersem o mektupları almaya gelen alışveriş yapar ihtimaliyle, cefasını da üstlenirdin. postacının ardında söylediklerine hala anlam vermiş değilim. Belki de ondandır mektubum ulaşmaz eline diyorum.

Fakat, olur da bu mektup sana ulaşırsa biliyorum buraları pek özlemişsin sana olabildiğince anlatacağım. Belli de olmaz bakarsın Bajırge mezarlığından buraları süzüyorsundur, kim bilir!

Buralar, köy boşaltmalarından sonra bayağı doldu. Her gelen kıyıda köşede, derme çatma bir ev yaptı. Bazıları da kocaman beton yığınlarını dikti. Senin anlayacağın şu an yaşamış olsaydın tırpan atacak ve biçenek gibi duran bir karış yer bulman neredeyse imkânsız olacaktı.

Gerçi bu dediğim tırpancılık gençlik dönemlerinindi ama olsun, daha iyi anlarsın diye böyle yazdım. Nehil’i bilirsin şu Gére dediğimiz ot cinsini biçtiğiniz, kuşların sürü sürü konup göçtüğü alan. Orası kurudu gitti. Artık “gera meran” diye bir yer de yok. Çocukların bile yüzeceği bir damla su bulmak zor.

O illet kanser olmasaydı sen belki de ölmeyecektin ve benim otuz sekiz yaşımda ak saçlarıma şahit olacaktın. Otuz sekiz yaşımı nasıl boş geçirdiğimi anlamaya çalışacaktın. Evet, onca yılı kendim istedim diye değil, şartlar öyle gerektirdi diye geçirdim. Bizim ev var ya? O şimdi hiçbirimizin oturduğu bir yer değil. Hepimiz oradan ayrıldık. Oysa o tepeden ovaya bakınca şiir yazası gelirdi insanın. Dedim ya şartlar öylesine darmadağın yaptı ki herkes gibi bizi de parçaladı.

Buraları bir yoksulluk bastı ki sorma. Tam tezatlar memleketine dönüşmüş bir durumda. Bir yandan yoksulluk sınırının altında yaşayanlar ve bir yandan da lüks yaşam sürenler.

Bahar aylarında buralara piknik yapmak için gelip içimizi burkanlar, kışın da çekip sıcak iklimlere doğru gidiyorlar. Tıpkı kuşlar gibi. Farkları yok. Çünkü hem kuş cenneti, hem de Yüksekova cennetti yok edilmiş durumda.

Hani o dağlarla çevirili, baharla birlikte yamaçlardan süzülen kar sularının sesi eşliğinde dünyaya yeşil renkli gözlerini açan ova, diyesi geliyor çoğu kez insanın. Gerçekten de her mevsim kendi güzelliğiyle tılsımlanan aşk yurdu, efsane yurdu ‘Gewer’, kendini koy vermiş gibi görünüyor.

 Şimdi bu senin gibi hastalandı da mı diyorum, bazen kendi kendime. Ama inan baba bu şehir sana çok benziyor. Kışın senin gibi ak saçlı bir delikanlı, baharın burnunda sümük durmayan bir haylaz çocuk, yazın olgun bir bilge ve sonbaharın vaiz. Bu kadar benzer insan şehrine. Yaşam damarları tıkandıkça o yeni kanallar buluyor tıpkı sen.

Biliyorum hoşuna gitmeyecek ama tıpkı senin gibi acısını avaz avaz haykırıyor. Sevincini de iki dudağının kıpırtısına yansıtır. Aşkını “befır bari” nin melodisine gizleyen.

Çok şey var anlatacak, ama hiç biri aklıma gelmiyor sevinçten. Bu kadar tatlıymış meğer mektup yazmak.

Son olarak, hafızama takılan bir şeyi seninle paylaşmak istiyorum. Geçenlerde seninde olduğun mezarlığa kol kola vererek bütün Yüksekovalılar yürüdük. Omuzlardaki, tabutların içinde genç bedenlerle, her biri ay parçası filintalarla, komple ölmeye geldik. Biz yürüdükçe çoğalıyorduk ve sesimiz giderek büyüyordu. Ölmüyorduk.

Melaikeler doluydu her yanımız. Tam senin mezarının karşısına geldiğimde bir başka güç sardı beni. Ağlamak isterken sesini duydum “erkekler ağlamaz” diye. Oysa sen gizli gizli ağlarken çok şahit olmuştum. Yine de dinledim seni.

Birden köyün minaresinden senin sesinle ezan okundu ve kulağıma oturdu. O ezan sesiyle bütünleşirken, korkunç bir gürültü düştü göğe, yer sarsıldı. O gürültü bastırmaya çalışsa da ezan sesini beceremedi. Gariptir mezarına el sürdümse de daha da ses vermedin. Hala mı sevgini gizliyorsun benden?

İşte böyle, o gürültü yaratan savaş uçağıydı, sen de gördün, ne için geldiklerini de eminim biliyorsun. Buna rağmen burada yaşamak çok güzel. Tavsiye ederim.

 

İrfan Sari 2005

Yüksekova

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Sarı Arşivi