İbrahim Genç

İbrahim Genç

Aydınlar, mankürtler, Burkay’lar

Aydınlar, mankürtler, Burkay’lar

Türkiye geçmişinin yasakçı macerasını (yüzleşmeden olsa da) yavaş yavaş geride bırakırken her fikir, her parti ve halk kendini oluşan düzende konumlandırma mücadelesi veriyor. Bu süreçte şüphesiz en büyük sınavı Türk ve Kürt aydınları veriyor. Çünkü ülkemizin aydınlarının dürüstlük, adalet ve vicdan konularında verdiği sınavın sonucu, halkların bir arada ve birbirini doğru anlayarak yaşamasını sağlayabilecek hayatî bir öneme sahiptir.

Ne var ki Türk aydını, Kürtlerin haklı taleplerini “tehdit” olarak algılayıp, bazı devşirme Kürt aydınlarını da referans gösterdikçe halkların birbirini anlaması her gün biraz daha güçleşiyor. Benim de en çok önemsediğim “halkların birbirini doğru algılaması” meselesinden dolayı Türk ve Kürt aydınlarının tavırlarını izlemeye çalışıyorum. İzlenimler bana gösteriyor ki Hükümet’in elindeki iktidar-güç her kesim üzerinde müthiş bir cazibe yaratmış durumda. Türk aydını, genel anlamda iktidarın her politikasını destekler noktaya gelmiştir. Tabi belli başlı değerli ve tutarlı aydınları kastetmediğim de anlaşılsın istiyorum. Ama Hükümet’in yaptığı her şeyde bir mantık yaratmaya çalışıp geçmişte Kürtler konusunda savunduğu birçok şeyin şimdi tersini söyleyen ve iletişim fakültelerinde tez konusu yapılması gereken Rasim Ozan Kütahyalı gibileri de bence irdelenmeli.

Türk aydının yaşadığı bu kimlik bunalımının sebebi bence iktidardır. Çünkü iktidar, “Taraf olmayanın bertaraf olacağını” her defasında ya açıkça söylüyor ya da ima ediyor. Böylece adına “liberal” dediğimiz çağdaş bir devşirme sistemi işliyor usul usul… Bu, Kürt aydınları üzerinde de etkili oluyor. Zaten Hükümet’in Kürtleri bölüp kendi kontrol edilebilir Kürt’ünü yaratma çabası yıllardır işliyor. Bunu yaparken de yarattığı “kontrol edilebilir Kürt”ü medyaya pazarlıyor ve ona bazen en radikal söylemleri bazı platformlarda söyletirken diğer tarafta da diğer legal siyaset yapan Kürt siyasetçi ve yazarları tehlikeli görebiliyor.

MANKÜRTLEŞTİRME

Hükümet’in son yıllarda Kürt aydın ve sanatçılara yönelik başlattığı bir av söz konusu. Bunu yaparken medyadan müthiş bir şekilde yararlanıp en ufak bir şeyi büyük bir lütuf olarak sunabiliyor ve geniş kitlelere de ulaşabiliyor. Bu uğurda TRT 6’yı açıp Kürt sanatçı ve aydınları orada toplamak isterken Rojin büyük bir heyecanla girdiği TRT 6’ya “aynı tabakta yeşil, sarı, kırmızı meyvelerin yan yana gelmesine bile tahammül edemiyorlar” sitemiyle veda ederken Hükümet Şivan Perwer’i avlamak için bakan düzeyinde ziyaretler gerçekleştirmişti. Hükümet, ısrarla Kürtler içinde bir karışıklık yaratıp bu karışıklıktan yeni muhataplar yaratmak için çabaladı, çabalıyor.

Kürtler üzerinde başlattığı avda birçok Kürt aydın ve sanatçı bir keklik kuşu gibi avlanıp, kekliğin türüne yaptığını yaptılar. İktidarın sunduklarıyla yerleştikleri köşklerinde rahatça yaşamanın bedelini, iktidarın samimiyetsiz ve çelişkili politikalarını Kürt halkına yutturma propagandası yaparak ödemeye çalıştılar. Av avlanıp, tav tavlanırken bunlar yüzünden Türk halkı Kürtleri her zaman yanlış tanıdı. Çünkü Türkler, mankürtler yüzünden daima “iyi Kürt, kötü Kürt” ikilemine sürüklendiler ve bunların yarattığı kafa karışıklığından dolayı daima “Kürtler ne istiyor?” sorusunun sorulmasına neden oldular. Bu sebeple de Kürt sorunu hiçbir zaman bütünlüklü olarak, sorunun tüm aktörleri bilinecek şekilde anlaşılmadı. Ki benim için en önemli nokta da bu; çünkü benim en büyük derdim, Türk ve Kürt halklarının birbirilerini doğru algılaması ve birlikte yaşaması. Ne var ki iktidarın ve medyanın sevdiği bazı mankürtler kendilerini, iktidarın dili olmakla ve iktidarı Kürtler nezdinde yüceltip vicdanlı, tutarlı Kürtleri inkarla var ettiler.

Kendilerini illa ki kabul ettirmek için çabalayan Mankürtler, kendilerine yönelik bir eleştiri olduğunda da bunu her zaman tehdit olarak gördüler. Bunu yaparken yine iktidara sadakati elden bırakmamakla birlikte Kürt sorununu daha da anlaşılmaz yaptılar. Kendilerini halka kabul ettirmek için mağdur bir kimlik yaratmak istediler. Aslında onların yaptığı tek şey, kendi ağızlarıyla kendilerini rezil etmekti. Çünkü tehdit diye algıladıkları yazıların bütünlüklü değerlendirilmesinde böyle bir şeyin olmadığı aşikardı. Bu konuyla ilgili “Kürt Aydınları ve Tehditler” başlıklı yazısıyla Selim Temo “Ben bu nüfus gibi Türkiye metropollerinde yaşamıyor, hatırlı dostlarla nezih mekânlarda cümle tokuşturmuyorum. Üstelik artık ne olduğunu saklamayan TRT6’ya program yaptım ve bir darbe kurumu olan YÖK’le birkaç kez yazdığım gibi bir serencamım oldu.” dedikten sonra “Eğer tehdit var ise, ben neden tehdit edilmedim?” sorusunu Mankürtlere soruyordu.

VE KEMAL BURKAY…

İktidarın bunca zamandır yürüttüğü av, Şivan Perwer başta olmak üzere birçok Kürt üzerinde başarısız olurken sonunda iktidar muradına erdi ve Burkay’ı Türkiye’ye getirtebildi. Oysa Burkay’ın Türkiye’ye gelişinin önü ta 1992’lerde açılmıştı ama o, rahatı tercih edercesine Stockholm’den dönmemişti. Okuduğum birçok yazısında kendini geçmişteki dava arkadaşlarını çoğu zaman eleştirmek üzerinden var ettiği izlenimine kapıldığım Burkay, şimdi iktidarın müthiş teveccühüne mazhar oluyor. Medya onu göklere çıkarıyor. Bakanlar sırayla onunla görüşüyor.

Yazılarını okuyan görür ki Burkay, “Kaderini tayin hakkı, federasyon” gibi istemler noktasında BDP’den bile daha radikal taleplere sahip. Buna rağmen AKP’nin bu teveccühünün sebebi ne olabilir? Sanırım AKP, yıllardır sürdürdüğü “ideal kontrol edilebilir Kürt”e bir lider yaratmak istiyor. Bunu Burkay’ın Kürt hareketine yönelik eleştirel tutumundan faydalanarak yapmak gayretinde. Bu sebeple de kimsenin pek tanımadığı Burkay çok önceden birçok gazetede yazılarına yer verilmek suretiyle pazarlanmaya başlanmıştı. Ki bu sebeple Burkay, vali yardımcısı tarafından diplomat gibi muamele gördükten sonra yaptığı basın toplantısında  ”Medyanın bazı kesimleri son yıllar içerisinde benim görüşlerimi yansıtmak için katkıda bulundular. Bunun için de teşekkür ediyorum” demeyi ihmal etmemişti.

Daha ilk konuşmalardan Burkay’ın AKP için geldiği anlaşılıyor. Bu yüzden değil midir bunca ilgi? Önce Bakan Egemen Bağış’la görüşüyor kapalı kapılar ardında sonra Ertuğrul Günay’la. Hükümet ona dört koruma tahsis ederken görüştüğü bakanlar her defasından ondan yararlanmak istediklerini dile getirip Türkiye realitesinden yıllarca uzakta yaşamış Burkay’ı akil adam da ilan ettiler. Gerçekten Kemal Burkay gibi bir entelektüelin iktidarın cazibesine kapılışı çok sırıtıyor.

Ben en çok Kürt aydınlarını eleştirmekten elem duyarım ama bu süreçte bazen sert eleştirilerimiz olmalı. Tabi eleştirilen her aydın da “tehdit ediliyorum” saçmalığına sarılmamalı. Ben Kürt aydınını eleştirirken en büyük derdim Türk halkıdır. Çünkü ben, Kürtlerin anlaşılmamasının en önemli nedeni olarak herkesçe malum bazı Kürt aydınlarını görüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
23 Yorum
İbrahim Genç Arşivi