İbrahim Genç

İbrahim Genç

Arap’a Hürriyet, Kürt’e esaret

Arap’a Hürriyet, Kürt’e esaret

Türkiye dış politikasında Başbakan Erdoğan, NATO güçlerinin Ortadoğu petrollerini paylaşma savaşında kendini konumlandırmak isterken birçok çelişkiye de imza atıyor. Öyle ki yıllardır halklarını despotça yöneten Arap diktatörlerle sıkı ilişkiler geliştirmekten geri durmayanlar, onlara “kardeşim” diye hitap edenler bugün Batılı güçlerin politikasına göre hareket ettikleri için “kardeşlerini” bir bir satıyorlar. İlk başlarda “NATO’nun Libya’da ne işi var?” deyip bunu saçmalık olarak niteleyenler, bir gün sonra bizzat NATO müdahalesinde rol aldılar. Çünkü her ne hikmetse on yıllardır ülkelerini yöneten diktatörler Türkiye, NATO ve Araplar tarafından yeni fark edilmişti.

70801

Başbakan Erdoğan’ın Arap halkı, diktatörleri ve Batılı güçler arasında yürüttüğü politika kendi içinde birçok tutarsızlığı barındırsa da esasında bu dış politikanın Kürtleri inciten ikiyüzlülüğüne vurgu yapmalıyız. Ki Başbakan Erdoğan, daha çok evvelden dünyanın terör örgütü (!) olarak gördüğü HAMAS’ı Türkiye’de ağırlayıp seçilmişlerin terörist olamayacağını söylediğinde kendi ülkesinde yine seçilmiş olan BDP’yi muhatap almıyordu. Zalim İsrail politikalarına her platformda bağırıp ama İsrail savaş ekonomisine katkı sunmakta sakınca görmüyordu. Davos’ta İsrail’in zulmettiği Filistinli çocuklar için gözyaşı dökerken, İsrail Cumhurbaşkanına kızarken kendi ülkesinde polis kurşunuyla öldürülen, kolları kameralar karşısında kırılan Kürt çocuklarını hiç görmüyordu. Peki şimdi de bir taraftan İsrail karşıtlığı yapıp güya İsrail’i Ortadoğu’da yalnızlaştırmaya çalışırken diğer taraftan İran’a karşı İsrail’i korumak amacıyla NATO’nun füze kalkanı projesi kapsamındaki radarları ülkemize yerleştirmesine diyeceğiz?

Bu bağlamda Başbakan Erdoğan, NATO’nun Ortadoğu’ya yumuşak giriş yapmasının zeminini Araplar arasında sağlamak için yaptığı Arap baharı gezisinde sarf ettiği sözlerde de görülüyor ki kendi yurttaşları olan Kürtleri hiç de önemsemiyor. Bu önemsememenin özünde yatan en önemli neden tabi ki Başbakan Erdoğan’ın Kürtleri bir halk olarak görmemesidir. Kahire’de Arap Birliğinde “Gazze’de ağlayan Filistinli bir çocuk, Ankara’daki bir annenin yüreğini sızlatır. Kahire’de gençliğin yükselen sesi Trablus’ta, Şam’da, İstanbul’da aynı heyecanla yankılanır.” diyen Başbakan Erdoğan, Irak Kürdistanı’nda bombardımanda uçaklarımızın öldürdüğü çocuklar için tek bir şey söylemedi. Arapların özgürlük taleplerini meşru sayıp destek verirken kendi ülkesinde sokaklara dökülen Kürtleri güçle bastırmaktan hiç sıkılmadı.

Aynı şekilde Başbakan Erdoğan “Meşru talepleri gayrı meşru yöntemlerle, güç kullanarak bastırmaya çalışanlar, adaleti erteleyenler bugün değilse yarın büyük yanılgı içinde olduklarını anlayacaklardır.” deyip El Ezher Üniversitesinde de “Suriye’de ciddi olaylar oluyor. Halkına kurşun sıkan tanklarla, toplarla şehirlere baskın yapan bir yönetimle kimse dost olmaz ve güvenmez.” derken kendi ülkesinde polisin gaz bombasıyla ölen Kürt siyasetçi Yıldırım Ayhan için, Şemdinli’de öldürülen siviller için ve nihayet onlarca Kürt yönetici ve siyasetçilerin gözaltına alınması için bir açıklama yapma gereği duymayan bir Başbakan’ın Kürtler nezdinde sorgulanması kaçınılmaz değil midir? Konuşmasında “Gazeli Muhammed’in, Nabluslu Ayşe’nin, Ramallahlı İbrahim’in, Kudüslü Zeynep’in” özlemlerine ve bayrağına değinen Başbakan Erdoğan acaba bedeni parçalanan Diyarbakırlı Ceylan’ın, bedeni delik deşik edilip devletin terörist ilan ettiği Mardinli Uğur’un, çözümsüzlüğün kurbanı İstanbullu Serap’ın ve de cepheye gönderdiği Türk-Kürt gençlerinin özlemlerinden ne kadar haberdar?

Oysa birçok platformda Kurtuluş Savaşımızda Arapların kendilerini arkadan vurduklarını söyleyip, Arapların ihanetini anlatanlar bugün onları göklere çıkartırken Kürtlerin uğradığı haksızlığı görmek istemiyorlar. Ne acıdır ki Filistin sorunu kendilerinin fahri Başbakanı Erdoğan tarafından uluslar arası platformda dillendirildiği için ülkelerin dikkatini çekerken Kürtlerin sorunlarını dillendirecek bir Başbakanları yok. Bu yüzden Kürt bölgesinde yapılan haksızlıklar ve adaletsizler dünya ülkelerinin dikkatini çekmiyor. Oysa bu ülkenin kuruluşunda her türlü fedakarlığı yapmış Kürtler bugün de bağımsız, güçlü ve demokratik bir Türkiye için mücadele verirken istedikleri tek şey adalet ve eşitliktir. BDP’nin ikinci olağan kongresinde Selahattin Demirtaş’ın da ifadesiyle Kürtler “Suriye'de desteklediğiniz muhalefetin istediğinden fazlasını değil, Libya'da bavullarla para taşıdığınız muhaliflerin istediğinden fazlasını değil, mazlum Filistin halkının istediğinden fazlasını değil, ya da Kıbrıs halkının istediğinden fazlasını değil, Mübarek rejiminin baskısı altında yıllardır ezilen Mısır halkının istediğinden fazlasını da değil, bütün ezilen halklar gibi biz de sadece kendimize ait olanı, bizden zorbalıkla çalınanı geri istiyoruz.” diyor.

Kürtlerin bu çağrısının ülkemizin Başbakanı tarafından duyulması gerekiyor. Çünkü barışın anahtarı Başbakan Erdoğan’da. Türkiyeliler olarak ABD, İsrail ve Avrupa silah şirketlerini zengin etmek istemiyoruz. İnancım o ki TSK da artık savaşmaktan yana değil; ama ülkemizi yönetenler Kürt sorununu uluslar arası bir tezgaha yatıranlar, savaşı tırmandırmakta kararlı görünüyor. Bu oyunu ancak sağduyulu, demokrat ve vicdanlı Türkler ile Kürtler bozabilir. Unutmayalım ki adalet ve eşitlik çerçevesinde yapılacak bir barışın bize getirisi her halükarda savaşın getirdiği yıkımdan daha güzeldir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
İbrahim Genç Arşivi