İbrahim Genç

İbrahim Genç

Arakan'da Kürtler / Türkiye'de Rohingyalar

Arakan'da Kürtler / Türkiye'de Rohingyalar

Dünyanın birçok parçasında benzer insan hakları ihlalleri ve bunun ortaya çıkardığı kaos yaşanmaktadır. Bu sorunların benzerliği, ayrı parçalardaki sorunlara yönelik çözümleri de benzeştirmektedir. Çünkü kendi ülkesindeki benzer sorunu bireyler, başka bir ülkedeki sorunun varlığı ile somutlaştırmakta ve çözümü de bunun üzerinden kurmaya çalışmaktadır. Bu yola başvurulmasının şüphesiz en önemli nedeni toplumsal empati duygusunun gelişmesini sağlamaktır.

Bugün Türkiye Kürtleri de kendi sorunlarını Türk milliyetçilerine anlatmak ve onları çözümün bir parçası yapmak için birçok yola başvuruyor. Bu sebepledir ki Kürtler; gerek sorunun kaynağı noktasında ve gerekse çözüm alternatifleri konusunda birçok ülkeden örneksemeler yapmaktalar. Ben de dünyanın çeşitli parçalarında benzer insan hakları ihlallerini incelerken her defasında bunların, Kürtlerin yaşadıklarıyla benzer olduğunu görüyorum. Bunun son örneği de Arakanlı Rohingyaların bir asırdan fazladır yaşadıkları insanlık dışı muamelelerdir.

Bugün gecikmeli de olsa dünyanın gündemine gelen Arakanlı Rohingya Müslümanları, yüzyılı aşkın süredir sömürü, asimilasyon ve inkar politikalarıyla karşı karşıyalar. Bu sebepledir ki nüfusu 4 milyon olan Arakan Müslümanlarının 2 milyonu kendi toprakları dışında mülteci konumunda. Arakan’da yaşayanlar ise Myanmar resmi ideolojisi tarafından “dışarlıklı”, “yabancı” ya da “misafir” olarak görülüyor. Bugün ortaya çıkan sorunun kaynağı “dini aidiyet” olsa da Myanmar’ın çeşitli başkanlarının döneminde “Tek ulus, tek dil” politikalarının da etkisi unutulmamalıdır. Bugün Myanmar’a bağlı bir eyalet olan Arakan’ın kuzeyinde Rohingyalar, güneyinde ise Rakhineler çoğunluk oluşturuyor. Aslına bakılırsa bu iki halk, dil ve kültür itibariyle hemen hemen aynı sayılır. Fakat devlet politikalarının  Budistleştirme politikaları Budist Rakhineleri, Rohingya Müslümanlarına düşman etmiş durumda. Böylece Rohingya Müslümanları adeta pres makinesine konulmuş gibi sürekli kuzeye doğru, Bangladeş sınırına itilmekte, sıkıştırılmaktadır.

İngiliz emperyalizminin Arakan’a girmesinden önce Müslümanlar 8. yüzyıldan itibaren bölgede güzel bir hayat yaşamaktaydı. Öyle ki bölge 13. yüzyılda Müslümanlaşıyor ve 1430’larda da Arakan İslam Devleti kuruluyor. Tabi önce Budist Burma Sultanlığı’nın saldırıları, 1824’ten 1948’e kadar da İngilizlerin sömürüsü bölge insanını fakirleştiriyor ve kendi toprağında yabancılaştırıyor. Ki Myanmar’da ortaya çıkan milliyetçiliğin kaynağı da yine İngilizlerdir. Özellikle sömürge döneminde dışarıdan getirilen işçilerin çoğalmasının yarattığı sınıfsal sorunlar ve Myanmar’da Hristiyan azınlığı oluşturan Karenlerin önemli mevkilere gelip ayrıcalıklı sınıf elde eder hale gelmesinin Burmalılarda oluşturduğu “aşağılık kompleksi” bunda etkili olmuştur. Bugün Türkiye’de halkları birbirine düşüren milliyetçilik de, Kürtleri kendi topraklarında köleleştiren anlayış da benzer şekilde ortaya çıkmıştır.

Bunun daha iyi anlaşılması için bazı paralellikler üzerinde durmaya çalışalım. Bugün herkes tarihi veriler ışığında biliyor ki Kurtuluş Savaşı döneminde Kürtler ülkenin aslî unsuru olarak büyük bir mücadele veriyor. Bu sebepledir ki gerek Atatürk ve gerekse İsmet İnönü birçok sözünde Kürtlerden övgüyle bahseder. Hatta Kürtlerin eşit yurttaşlar olarak tüm haklarının verileceği de 1924 öncesi sık sık dile getirilir. Tabi her ne kadar sözde dile getirilse de uluslar arası anlamda, resmi belge üzerinde Kürtler daima oyuna getirilir. Arakanlı Rohingyalar da benzer bir durumu yaşıyor. Öyle ki 1932’de Burma Konferansı yapıldığında Müslüman Rohingyalar çağrılmıyor, onun yerine Budist Rakhineler davet ediliyor. 1937’ye gelindiğinde ise Burma Konferansı gereği yönetim Rakhinelere yakın olan milliyetçi Thakins örgütüne veriliyor. Thakins örgütünün ilk icraatı da 1942’de binlerce Arakanlı Müslümanlı katletmek oluyor. Bu dönemlerde her ne kadar ülkenin kurucu aktörü Aung San gibileri demokrasiyi tesis etmekten, özgürlüklerden bahsetse de 1947 Panglong Konferansı’na da Arakan Müslümanları davet edilmezken Budist Rakhineler yine bir heyetle temsil edilir.

Türkiye Kürtlerinin asimilasyonu ve imhası için 1924’ten bu yana süren uygulamaları biliyoruz. 1924 anayasasıyla herkes Türk sayılmış ve bunun için çalışmalar yapılmıştır. Şark Islahat Planları uygulamaya sokulmuş, İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur. Kürt coğrafyası tahrip edilmiş, Kürtlüğe dair tüm izler silinmek istenmiştir. Ad Değiştirme İhtisas Komisyonlarıyla dağ, şehir, hayvan her şeyin ismi Türkleştirilmiştir. Alevilerin köylerine zorla cami yapılmış ve herkese Sünni-müslüman-Türk kimliği dayatılmıştır. Budist Burmalılar da Arakan Müslümanlarının izlerini silmek için Arakan adını Rakhine olarak, eyaletin başkenti Akyab’ın adını da Sitwe olarak değiştiriyorlar. Müslümanlara dair izleri silmek için camiler yıkılıyor, her yere Budist tapınaklar yapılıyor. Çünkü 1960’larda Budizm devlet dini olara kabul edilerek toplumsal çimento olarak kullanılıyor. Diğer azınlıklara atıfta bulunan her türlü terminoloji yasaklanıyor. 1961’lerde devlet başkanlarından U-Nu “Myanmarlı olmak Budist olmaktır” derken (Ne mutlu Türk’üm diyene), sonraki lider Ne-Win zamanında buna ana dil ekleniyor ve Türkiye’de pek yaygın olan sloganın benzeri bir durum “tek ulus, tek din, tek dil” sonucu ortaya çıkıyor. Bazı Türk milliyetçilerinin Kürtlere bakışına benzer bir anlayışla Myanmar Başbakanlarından U-Saw “Arakanlıların Burma kanı taşıyıncaya kanıtlayıncaya kadar dışarlıklı olarak muamele göreceklerini” dile getirmiştir.

Nasıl ki Kürtler asimilasyon ve imha politikaları karşısında ayaklanıp mücadele etmişse Arakan Müslümanları da siyasi ve silahlı mücadele veriyorlar. Müslümanlara yönelik 1942 katliamından sonra 1947 Kasım’ında “öz savunma” amacıyla Mujahidler örgütüyle silahlı mücadele başlatılıyor. Fakat 1960’a kadar bu silahlı örgüt ortadan kaldırılıyor. Buna benzer şekilde 1974’te halkların hakları görüşülürken yine silahlı oluşuma gidilip Rohingya Vatansever Cephesi kuruluyor. Ordunun buna cevabı sert oluyor ve 1978’de Kral Dragon Operasyonu ile binlerce Müslüman katlediliyor. 1990’lara geldiğimizde ise Rohingyalar “Arakan Rohingya İslami Cephesi” ve “Rohingya Dayanışma Örgütü” adlı iki örgüt kursalar da Budist Burmalılar karşısında başarılı olamıyorlar. Bütün bunların sonucunda hâlâ Arakan Müslümanları kendi topraklarından kovma siyaseti uygulanıyor. Myanmar’ın Başkanı Thein Sein, Arakan Müslümanlarının sorunlarının çözümü için onların kovulmasını öneriyor. BM’ye “Yaklaşık bir milyon Rohingya Müslümanı için çözüm mülteci kampları ve sürgündür. Üçüncü bir ülke onları kabul ederse…” diyebiliyor. Bu zihniyetin Türkiye’deki “Ya sev ya terk et, Türkiye Türklerindir” sloganları atanlardan bir farkı var mı? Başbakan Erdoğan daha birkaç yıl önce Hakkari’de “tek”ledikten sonra “ya sev ya terk et” mealindeki “Beğenmeyen çekip gitsin” ifadelerini kullanmadı mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
İbrahim Genç Arşivi