İbrahim Genç

İbrahim Genç

Ana dilini arayan adam

Ana dilini arayan adam

Türkiye’de on yıllardan bu yana birçok dil inkar edilip asimile edilmeye çalışıldı. Bu ilkel çaba devlet kurumları tarafından büyük bir uyum içinde yürütüldü. Ülkemizde yaşayan halklara ait diller ve kültür özellikleri tüm kitaplardan çıkarıldı. İnsanların kendi dillerinden ve kültürlerinden utanmaları için genelgeler yayımlayarak halkların dilleri ve kültürleri aşağılandı. Öyle ki birine hakaret etmek için halkların etnik özellikleri dile getiriliyordu. İnsanların aşağılanmaktan kurtulması için tek çare vardı: Türk olmak ve İstanbul Türkçesiyle konuşmak.

Nihayetinde Kürt halkı, cehennem gibi yıllarda boyun eğmeyerek varlığını kabul ettirdi ve büyük oranda bu algıyı değiştirdi. Bütün baskılara rağmen Kürtler artık kendi tarihlerini ve dillerini araştırma merakı başladı. Bugün birçok Kürtçe kitap ve gazete çıkıyor, birçok televizyon Kürtçe yayın yapıyor. Dünyanın sayılı üniversitelerinde Kürdoloji üzerine kürsüler kuruldu, kuruluyor. Tabi bütün bunlara rağmen devlet zihniyetinin kodlarında hâlâ belirgin bir değişiklik yok. Öyle ki eski Türk Dil Kurumu başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Kürtçenin bir dil olduğunu söyleyemiyor ve Kürtçe üzerinde yeterli araştırma olmadığını söylüyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kürtçenin medeniyet dili olmadığını ve dolayısıyla Kürtçe ana dilde eğitimin olmayacağını dile getiriyor.

Devletin bu tutumu yüzünden Türk halkı da uzun yıllar Kürtlere yabancılaşmış ve iki halkın duygusal bağı zarar görmüştür. Bu sebeple de “Kürt’üm” demek bile bölücülük olarak görülmüştür. Bu duruma şahit olduğum yıllarda 2006 yılında üniversitede 2’nci sınıf öğrencisiyken bir metot oluşturup Kürtlerin ve Kürtçenin izini sürmeye çalışmıştım. Kurduğum metoda göre; yararlanacağım kaynaklar bizzat devletin kaynakları olacaktı. Anlatacaklarımı merak edecek biri çıktığında yararlanacağım kaynaklar önyargıyı oluşturmamalıydı. İsteyenlere kaynakların yerini söylemeliydim. İşte bu sebeple araştırma alanı olarak üniversitenin kütüphanesindeki kaynaklarla yetinmek yoluna gittim.

Bu amaçla kütüphanede dolaşırken inkar edilen ya da küçümsenen Kürtler ve Kürtçe üzerine birçok kitapla tanıştım. Her kitap beni ayrı ayrı heyecanlara boğuyordu. Kütüphanede tezler bölümünde dolaşıyorum. Ansiklopedi ve sözlük karıştırmaktan kollarım ağrıyor ama bu heyecana karşı koyamıyordum. Devlet hâlâ Kürtleri bir halk olarak kabul etmezken Büyük Ansiklopedi “Batı İran’ın Zagros dağları ile Torosların doğusunda yaşayan bir halk (1)” diyordu. Devamında Kürt adının ortaya çıkışı noktasında “Polibiyus ile Strabo ve Livi’nin eserlerinde adı geçen Kurtioiler’in Kürt olmaları olanaklıdır (1)” tespiti yapılıyordu. Bunun yanında Ana Britannica’da “Kürt adı, Sümer yazıtlarındaki ‘Kar-da-ka’, Asur tarihindeki (İÖ y. 1000) ‘Kur-ti-e’ gibi aşiret adlarıyla ya da Helenistik Dönemdeki ‘Korduene’, Roma Dönemindeki ‘Gordoya’ gibi bölge adlarıyla ilişkilendirilmiştir (2)” deniyordu. Okuduğum makalelerde Ksenefon’un Anabasis (On binlerin Dönüşü) eserinden bahsediliyordu. O kitabı da bizzat bulmuş ve Pers-Roma döneminde Kürtlere ilişkin ifadeleri tespit etmiştim.

Yine Ana Britannica Arap kaynaklarında Kürtlere yönelik geniş bilgilerin varlığından bahsederken “Kürt (Arapça Kurd; çoğul Ekrad) adının, aşiretlerin Müslümanlığı kabul ettiği 7. yüzyıldan beri kullanıldığı bilinmektedir (2).” diyordu. Büyük Ansiklopedi’de ise Kürtlerin İslamiyet’i kabul ettikten sonra bölge önemli rol oynadığı belirtildikten sonra “En büyük Kürt yönetici Selahaddin Eyyubi, Mısır ve Suriye’yi yöneten Eyyubi hanedanının kurucusudur (1).” ifadeleri kullanılıyordu. Bunu destekleyen ifadeler yine Şemsettin Sami, Türkçenin ilk ansiklopedik sözlüğü olan ve Osmanlıca yazılan eserinde “Kurdistan” maddesinde uzun uzun Kürtlerden, dillerinden uzun uzun bahsettikten sonra Selahaddin Eyyubi’nin Kürtlüğünü dile getiriyordu (3). Kulağıma çalınan bir bilginin doğruluğunu teyit etmek için ilk Türkçe sözlük olan Kaşgarlı Mahmut’un Arapça yazdığı Divan’ı Lugat’t-Türk’ün içindeki dünya haritasına bakıyorum. Haritada Kürtlerin yaşadığı yer Arapça ifadeyle “arzu’l-Ekrad” olarak belirtilmiş. Hızımı alamıyorum ve kütüphanede Büyük Türk Klasikleri’ni buluyorum. Orada Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinin 4’üncü cildinde geçen yerlerden bahsedilirken “Tokat ve Kürdistan, sonra Rumeli; Sarıkamış’tan Orta Avrupa’ya kadar çeşitli ülke ve eyaletler (c. 5, s. 393)” ifadeleri geçiyordu.

Böylece kütüphanede Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sini buldum hemen. Yapı Kredi Yayınları tarafından Osmanlıca transkripsiyonuyla yayımlanan eserde Kürtlere, Kürt coğrafyasına ve Kürtçeye dair yığınla bilgi vardı. Günlerce seyahatname’nin ciltlerini okudum. Özellikle 4’üncü cilt adeta sadece Kürtleri anlatıyordu. Devletin inkar edip imha etmeye yeltendiği Kürtçe için Seyahatname’de Kürtçenin lehçeleri ve zenginliğinden bahsediliyor ve hatta Kürtçenin “Cennet lisanı” olduğu ifadesi yer alıyordu (c.4, s. 316).” Peki Kürtçe neydi? Kütüphanemiz hemen “Hint-Avrupa Dil Ailesi’nin İran dalından bir dil. Kürtler tarafından konuşulur (1).” Cevabını veriyordu. Buna ek olarak kütüphanemiz Kürtçenin özellikleri, lehçeleri, Kürt edebiyatı ve şairleri hakkında bilgi verirken (2) diğer taraftan Kürtlerin kullandığı alfabelerle ilgili olarak “Kürtlerin bir bölümü fonetik Latin alfabesini benimserken, Irak ve İran Kürtleri Arap alfabesini korumuşlar, eski SSCB’de yaşayan Kürtler ise Kiril alfabesini benimsemişlerdir (4).” bilgilerini alıyorduk. Böylece Kürtçenin Türkçenin bir lehçesi olmadığını anlarken bir Profesör bu sefer de yakaladığı saf bir Kürt gencine “Kürtçe bir dil değildir, Kürtçe Farsçadır” diyordu. O anda kütüphane buna cevabını “Farsça gibi Kürtçe de garb-i İran dillerinden olmakla beraber, menşei Farsçadan farklıdır. Bu karışıklığa ve bugünkü lisanlarda birbirine yabancı unsurların bulunmasına rağmen, umumi heyeti ile Kürtçe, Farsçadan tamamen ayrı bir mahiyet göstermektedir (5).” sözleriyle veriyordu. Devamında Kürtçenin Farsçadan ayrılan tarafları telafuz şekli, nahiv ve kelime farkları, şekil ayrılıkları vb. şekillerde detaylandırılıyordu.

Sorun Kürtçede ve Kürtlerde değildi; sorun devlet tarafından insanların tornadan geçirilip düşünemeyen, sorgulamayan ve araştırmayan bir toplumun yetiştirilmiş olmasıydı.  Kütüphanemizin de dediği gibi “Fransa ve SSCB’de Kürt dili ve edebiyatı üzerine araştırma yapan en önemli enstitüler kurulu (1)” iken Kürtçenin en yaygın kullanıldığı Türkiye’de bir halkın dili ölüme itiliyordu. Bu yüzden de Kürtleri ve Kürtçeyi tanımayan, bilmeyen birçok insan olumsuz düşünceler içine girdi. En kötüsü de bizzat devletin üniversitesinde, devletin kaynaklarından topladığım bilgilere rağmen birçok kişiyi ikna edemedim. Anımsadığım kadarıyla bu kaynakların raf numarasını bile verip gidip kendileri araştırın dememe rağmen hiçbiri rahatını bozup da araştırmadı.

Bütün bu olumsuzluklar çemberinden geçip de bugün buralara geldik. Öyle ki Kürtler kendi dillerini korumak ve geliştirmek için heyecanla çalışmalar yürütüyorlar. Bu sebepledir ki bugün 2006’dan bu yana Kürtçeye dair kurdukları kurumlarla  her 15 Mayıs’ta Kürt Dil Bayramını kutluyorlar. Celadet Ali Bedirxan’ın 1932’de çıkardığı Hawar dergisinin yayıma başladığı gündür 15 Mayıs. Bugünlerde Kürt STK’ları ve belediyeleri tarafından Kürt Dil Bayramı kapsamında yapılan çalışmaların takip edilmesi bir bilincin takviye edilmesi için faydalıdır. 

(1) Büyük Ansiklopedi, Milliyet yay. C. 9, s. 3432
(2) Ana Britannica, Genel Kültür Ansiklopedisi, C. 14, s. 188
(3) Şemsettin Sami, Kâmûsu’l-A’lâm, C. 5, s. 3840
(4) Thêma Larousse / Tematik Ansiklopedi, C.2, s. 109
(5) İslam Ansiklopedisi, MEB yay. C. 6, s. 1111

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
İbrahim Genç Arşivi