İbrahim Genç

İbrahim Genç

Aleviyim ben! Anlıyor musun?

Aleviyim ben! Anlıyor musun?

Bir askerlik arkadaşım vardı, Tokat’ın Zile’sinden. Üstü başı buram buram Anadolu kokan bir arkadaş. Değerleriyle gurur duyan ve söz konusu inancı olduğunda göğsü kabaran bir arkadaş. Sapına kadar Türk idi, Alevi idi… Delikanlıydı ha! Yani onda arkadaşını satmak olmazdı, komutanı tehditler savursa bile. Ama haylaz mı haylazdı! Kısa dönemlere (onun deyişiyle poşetlere) takıldı mı gel de yakanı kurtar… Adamı şakalarıyla, yarı kabadayılıkla iyice bıktırdıktan sonra sarılır gönlünü alır. Tokatlı işte, hem de Zile’sinden. Hani Julius Sezar’ın “Veni, vidi, vici” dediği yerden…

Ara sıra uzun uzun konuşurduk! Korkudan ya da cehaletten Kürtlüğüne sahip çık(a)mayan Kürt askerlere kızardı. Çünkü onların, dillerine ve kültürlerine hakaret edenlerle arkadaşlık etmesine öfkelenirdi. Gerçekten de böyleleri vardı, utanç vericiydi… Böyle delikanlı bir Türk Alevi’siydi işte. Bir gün ona uzun uzun bakıp “Ben bir Aleviyim” dediğimde çok şaşırmıştı. Anlam veremediğini anlamıştım. Tekrar ettim: “Ben bir Alevi’yim”. Biraz sonra “Ama İbrahim hoca, nasıl olur?” demişti. O anda tüm samimiyetimle Aleviliğimi anlattım: “Hakkının yendiği, sana zulmedildiği her an ben bir Aleviyim! Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta seni yakanlara karşı ben bir Aleviyim! Anlıyor musun?”

O an da bir sessizlik çöktü tüm askeriyenin koridorlarına adeta… Ranzalar kestiler gıcırtıları… Tekmiller sustu… Sustuk Sünni ben, Alevi o… Sustu Kürtlüğüm, sustu onun Türklüğü… Ta ki biraz sonra onun “Ben de bir Kürt’üm” demesine kadar… O an nasıl da anlam kazanmıştı askerî kışla! Nasıl güzel gelmişti bana her şey! Anlamını buluyordu hayat… İşte mesele buydu, “anlamak ve anlaşılmak”… Empati kurabilmek ve ortaklaşabilmek… Bugün Türkiye’de ezilen kesimlerin anlayamadığı da budur işte. Bir gün herkes, sistem karşısında ezildiklerini anlayıp “bir” olabilirse bu zulüm de bitecektir. Ama görünen o ki sistemin “din, millet, bayrak” üzerinden kodladığı beyinler hâlâ varlar ve var olacaklardır.

Ama gel gör ki bu ülkedeki tüm emperyalist oyunlar / sömürüler / baskılar hep farklılıkların yarıştırılması / birbirine düşman edilmesiyle yapıldı. Kürt’ün dilinin yasaklanmasının, köyünün yakılmasının bir Türk’e zerreyi miskal faydası yoktu. Türk’ün Kürt’e düşman edilmesinin de ülkeye… Alevinin Cemevi’nin kapatılması, Semah’ının yasaklanmasının bir Sünni’ye faydası yoktu. Sünni’nin Alevi’ye düşman edilmesinin Türkiye’ye… Ve şimdi de Kürt’ün / Alevinin hakkının verilmemesinin de Türkiye’ye faydası yok. Peki kime faydası var tüm bu kaosun? Güzelim ülkemizi emperyalizmin taşeronu yapanların politikalarını sorunsuz bu topraklarda yürütenlere… Emperyalistlere…

Din / millet / bayrak / toprak… İşte uyanık olunmazsa adamı bu kavramlarla uyuştururlar… Öyle ki bu kavramlarla hipnoza uğrayan biri ölür ve öldürür yaratılmış kutsallıklar aşkına… Toplumsal hipnoz hali de oluşabilir, o an bir oteli yakıp onlarca insanı öldürebilirsin kitlesel sarhoşlukla…  Ya da bir evi onlarca kişiyle basıp recm edebilirsin bir aileyi, toprağından sürgün de edebilirsin… O an ki hipnozun etkisiyle mantık tatile çıkmıştır, birisinin aklına olanları sorgulamak gelmez. Çünkü hipnoz durumunda birey hoşgörüsüzdür ve tatmin edilmesi gerekiyor.

Bizim Başbakan’ımızın kendisi bile din / mezhep üzerinden sürdürmüyor mu siyasetini? Suriye meselesinde bile “Aleviler Sünnileri öldürüyor” mealinde bir şeyler söylemişti. Şimdi görüyoruz Suriye’yi… Yine kendisi değil miydi? Haziran 2011 seçimlerinden önce mitinglerde Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini dile getirip meydanda Aleviliği yuhlatan… E kardeşim boşuna mı denilmiş? “Balık baştan kokar demiş atalar / Artık kuyruğu da koktu emmioğlu…” Bu sebepledir ki son on yılda halklar arasında duygusal kırılmalar oluyor. Çünkü ayrımcılığa, nefret suçlarına, ırkçılığa karşı duracak bir devlet yok. Caydırıcı yaptırımlar yok.

Malatya Sürgü’deki olaylar, Kütahya Emet’te yaşananlar… Batı’nın birçok yerinde tanık olduğumuz linçler… Sahnede oyun aynı, oyunda replik aynı… İki kişi arasında bir anlaşmazlık vardır. Bir taraf Alevi / Kürt’tür. O anda diğeri için dava artık vatan /millet/Çanakkale geçilmezdir. “Aha bunlar Alevi /Kürt” dedi mi onlarca kişiyi peşlerine takarlar. Söverler, dağıtırlar, taşlarlar… Devletin bunlara vuracak ne copu olur ne de sıkacak gazları… Gözaltına da alınmazlar… Üstüne de saldırıya uğrayanlara sürgün yolu gösterilir. Ne hakla? Hangi cüretle?

Malatya Sürgü’deki davulcu işte bunu başardı. Suç onda mı yoksa insanları linç etmeye pek hazır olan Müslümanlarda (!) mı? Davulcu bey diyor ki: “Davula, ezana, bayrağa küfrettiler, bu ilçede duyulunca olaylar bu hale geldi.” Müthiş bir denklem! Davulcu bey adeta her kesimden destek toplamak istercesine cümlesini kurnazca formüle etmiş. Davula: Gardaşlar, bunlar ekmeğimizle oynuyorlar (Davula kutsallık da atfediliyor olabilir). Ezana: Gardaşlar, din elden gidiyor. Bugün değilse ne zaman dinine sahip çıkacaksınız? (Aleviler hedefte) Bayrağa: Bunlar vatanımızı bölmeye çalışanlardır, şehit kanlarıyla boyanmış bayrağımıza ettikleri kabul edilemez. (Kürtler de hedefe girdi).

Bu nasıl utanmazlık ki bir de “Gerekirse, taşınma, ev bulma paralarını biz verelim ama gitsinler.” diyor. Ülkede demokrasi ve adalet olsaydı bu örümcek beyinlileri başka bir yere sürerlerdi. Ki çocuklarımız zehirlenmesin… Artık öyle bir yere geldik ki yaşamak için duyarlı olmalıyız. Özellikle Alevilerini ihmal eden Kürtler uyanmalı. Kendi kardeşlerini sımsıkı kucaklamalı. Bu zor dönemlerinde onların yanında yer almalı. Sünni Müslümanlar da hoşgörüsüzlüğün tuzağına düşmemeli. İslam’ın hoşgörüye açılan kapılarını ardına kadar açık tutmalı. Türkiye ki farklı diller ve dinlerle adeta bir çiçek bahçesidir. Bu bahçenin hangi çiçeği zarar görürse bu ülke eksik kalır, huzur bulmaz, iflah olmaz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
13 Yorum
İbrahim Genç Arşivi