İbrahim Genç

İbrahim Genç

Ahıska Türkleri ve Kürtleri

Ahıska Türkleri ve Kürtleri

Dünyanın her yerinde totaliter-baskıcı rejimlerde yaşamak zorunda kalan halkların çektikleri acılar genellikle birbirine benzemektedir. Bu tür rejimlerde yaşayan halklar ya asimile edilmeye çalışılır ya da sürgün edilir; ya oldukça fakirleştirilir ya da katledilir. Bunun sonucunda da yerinden yurdundan koparılan halkların acıları, yüzyıllar boyu sürer gider. İşte bu yüzden ezilen bütün halkların “acılarını ortaklaştırarak” birbirilerine sahip çıkmaları gerekir.

Bu anlamda vatanından koparılma-sürgün edilme noktasında Ahıskalıların yaşadıkları da bilinmelidir. Ahıska, bugün Gürcistan’ın sınırları içinde kalan ve ülkemizin Ardahan iline çok yakın bir yerleşim birimi. Ülkemizin sınırına o kadar çok yakın ki bazı Ahıskalılar, Türkiye köylerinde okuyan ezanın sesini duyarlarmış. Ahıska merkez olmak üzere diğer önemli şehirler olan Aspinza, Adigön, Ahılkelek ve Bogdanovka gibi şehirlerde Türk, Kürt, Ermeni ve Gürcüler birlikte yaşarlarmış. Kırgızistan’da yaşayan Ahıskalı Kürtlerden İsmail Paşaev babasının anlattıklarıyla bu durumu “Ahıska’da bütün milletlerle çok iyi yaşarlarmış, bütün Ahıskalıların durumu çok iyiymiş. Hepsinin sürüleri, hayvanları varmış. Bir gün hiç beklemedikleri sürgünle karşılaşmışlar! Ansızın vatandan kopmaları bir gün içinde gerçekleşmiş” sözleriyle anlatıyor. Özellikle ikisi de Müslüman halk oldukları için Gürcülerin gözünde Türkler ve Kürtler aynı kabul edilmiş. Ki bu yüzden bazı Kürtlerin kimliklerinde “Türk” yazılmıştır.

46350Birbiriyle huzur içinde yaşayan bu iki halkın yurtlarından sürülmesi, onlar için zor günlerin habercisi olur. Ki bundan önce de zaten 2. Dünya Savaşı’na SSCB saflarında savaşmak üzere 40 bin kişi alınmıştır. Ahıska’nın cesur insanları SSCB için cephede savaşırken beri tarafta Stalin, bu askerlerin geride bıraktıklarının sürgün edilmesinin hesabını yapmaktaydı. Bütün totaliter-baskıcı rejimlerdeki histeriye benzer şekilde Stalin de Ahıska’da yaşayan insanları kolektif olarak “bölücü, işbirlikçi” olarak niteleyerek sürgün harekatına bir bahane buluyordu.

Bu sebeple de 24 Temmuz 1944’te SSCB Halk İçişleri Komiseri Beriya, “Tamamen gizli” ibaresiyle Stalin’e gönderdiği raporda şunları diyecektir: “(…)Nüfusun büyük bir kısmı, Türkiye’deki akrabalarıyla temas kurarak kaçakçılık yapmakta, Türk istihbaratı için çalışmaktalar. SSCB sınırının Gürcistan kısmında sınır güvenliğini temin etmek amacıyla Halk İçişleri Komiserliği Ahıska, Adıgön, Ahılkelek, Aspinza ve bogdanovka rayonlarıyla Acaristan Özerk SSC’ye bağlı bazı köy topraklarından Türk, Kürt ve Hemşinli olmak üzere 16.700 hanenin toplam 86.000 kişilik nüfusunun Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan SSC’ye tahliye edilmesini uygun görmektedir(…).” Tabi Beriya’nın bu raporuna Devlet Savunma Komitesinden bizzat Stalin tarafından cevap gelir. Tamamen gizli olarak verilen cevapta Türk, Kürt ve Hemşinlerden oluşan 86.000 kişilik halkın 40 bininin Kazakistan’a, 30 bininin Özbekistan’a ve 16 bininin de Kırgızistan’a 1944 Kasım’ında tahliye edilmesi istenir.

Bunun üzerine Ahıskalıların çilesi başlar. Sürgünü bizzat yaşamış olan ve Kırgızistan’da yaşayan Ahıskalı Kürtlerden Recep Dede bunu “14 Kasım’da evimizin önüne askerler geldi. Bizi Orta Asya’ya sürgün edeceklerini ve gerekli eşyalarımızı toplamamız için üç saat mühlet verdiklerini söylediler. Bu haber karşısında ne olduğunu anlayamadık. Bizim köyde beş aile Kürt’tü. Birkaç aile de Türk… Diğerleri hep Ermeni’ydi. Ermenilere kimse bir şey demedi, sadece Türklerin ve Kürtlerin sürüleceğini söylediler. Her evde üçer asker vardı. O gece hepimizi hayvan vagonlarına doldurdular. Aramızda öyle çocuklar vardı ki ne anası vardı ne de babası... Babaları savaşa gönderilmişti; onların çocukları bile vagonlara sıkış tepiş dolduruldu.” sözleriyle anlatıyor. Bir buçuk ay süren bu işkence dolu yolculukta vagonların kapıları günde bir defa açılıyordu. Bu yüzden de tuvaletlerini erkeklerin yanında yapmaktan utandıkları için idrar keseleri patlayıp ölen kadınlar da oluyordu. Her istasyonda Rus askerleri, ölen Ahıskalıları dışarı atıyordu. Bu halkların yurtlarından sürgün edilmesi sürecinde çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere 30 bin insan öldü. Hiçbirinin ne kefeni ne de bir mezarı oldu.

Bu halklara yapılan bu eziyete karşın Halk İçişleri Komiseri Beriya, 28 Kasım 1944-Tamamen gizli ibareli belgede tahliye işlemi kapsamında 91 bin kişiyi kısa sürede Orta Asya’ya göndermekle övünüyor ve sürgüne gönderilenlerin geride bıraktıkları topraklara da 7000 Gürcünün yerleştirildiğini anlatıyordu. Sovyet Rusya saflarında savaşmak üzere cepheye giden Ahıskalı askerler, savaştan sonra yurtlarına döndüklerinde geride ailelerini bulamamış ve ocaklarının söndüğünü görmüşlerdir.

Orta Asya ülkelerine dağıtılan bu halklar, “özel sürgün” koşullarından dolayı 1944-1956 yıllarında sınırları belirlenmiş alanlarda yaşadılar. Öyle ki bir köyden diğer köye gitmek bile izne tabi tutulmuştu. Bunun dışında evlenme vs gibi işler için de izin almaları gerekiyordu. Yüksek öğretim, seçme-seçilme hakları yoktu. Ne var ki Stalin’in ölümünden sonra bu uygulamadan vazgeçilmiş ve Ahıskalılar daha özgür yaşamaya başlamışlar. Bununla birlikte yerli halkla entegrasyonları hızlanmış ve kısa zamanda Ahıskalılar zenginleşmişler. Son aylarda Kırgız-Özbek çatışmasında olduğu gibi 1989’da da Özbek-Ahıskalılar çatışması yaşanmıştır. Burada Özbeklerin Ahıskalıların evlerine kırmızı işaretler koyup “Türklere ölüm” yazılı pankartlar açtıkları dile getiriliyor. Olayın başlangıcı olarak kimileri KGB’nin Özbekleri bilinçli olarak Ahıskalılara saldırdığını dile getiriyor, kimi de o dönemde Özbekistan’da pamuk tarımındaki yolsuzlukların bir şekilde gizlenmek için bu kargaşanın planlandığını dile getiriyor.  Sonuç olarak Ahıskalıların onlarca yıl çalışıp biriktirdikleri emekler bu sefer de Fergana Olayları denen olaylar yüzünden yitip gitmiş ve yüzlerce Ahıskalı öldürülmüştür.

Bu olaylar, Özbekistan’dan 100 bin Ahıskalının göçüyle sonuçlanmıştır. Bazı Ahıskalılar Azerbaycan’a yerleşmiş, bazıları da bölgeyi ziyaret eden Rus yetkililerin verdikleri sözler üzerine Rusya’daki başka bölgelere yerleşmişler. Ama Ahıskalıların kendi topraklarına dönüşüne izin verilmemiş. Diğer bölgelerdeki Ahıskalılar kısmen rahatlasa da özellikle Rusya’nın Krasnador bölgesine yerleşen Ahıskalılar eziyetten kurtulmadılar. Çünkü oradaki Ahıskalılar üzerinde yaratılan baskı, Ahıskalıların her şekilde geri bırakılıp fakirleştirilmesi üzerine kurulmuş ve sürekli olarak “Ne zaman burayı terk edeceksiniz?” gibi dışlayıcı bir baskı uygulanagelmiştir. Bu sebeple de Ahıskalılara ara sıra örgütlü saldırılar da yapılmaktadır. Bu sebeple de birçok Ahıskalı, ABD’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Gürcistan da bağımsız olduktan sonra AGİT, Avrupa Konseyi üyesi olması sürecinde ve Ulusal Azınlıklar Çerçeve Sözleşmesini imzalarken Ahıska Türklerinin geri dönüşlerini sağlayacağını belirtmişse de bunu gerçekleştirmemiştir. Bazı Ahıska dernekleri, Gürcistan’ın kendilerini dillerini unutmaları karşılığında kabul edeceğini belirttiğini dile getiriyorlar.

Fergana olaylarından sonra gündeme gelen Ahıska Türkleriyle Turgut Özal da ilgilenmiş ve onların Türkiye’ye iskanı için çaba göstermiştir. Bu amaçla da 02.07.1992 tarihli, 3835 Sayılı Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve İskanı Kanunu kabul edildi. Bu kanunun çeşitli maddelerine göre Türkiye’ye gelecek Ahıska Türkleriyle hangi kurumların ilgileneceği, kendilerine ödenecek ödeneklerin miktarı, vergiden muaf tutulma, göçmenlerin üretici duruma getirilmesi..vs gibi maddeler yer almaktadır. Tabi bu maddeler tam işletilemediği için Ahıskalıların birçok sorunları tam olarak giderilemedi. Yine bu kanun kapsamında başta Bursa olmak üzere, İstanbul, İzmir, Antalya, Aydın, Çanakkale, Denizli gibi şehirlere 50 bine yakın Ahıska Türkü göç etmiştir.

Tabi işin acı tarafı Ahıska Türklerine sağlanan bu olanakların hiçbirinin Ahıska Kürtlerine tanınmamasıdır. Oysa bu iki halk aynı nedenlerden dolayı sürüldüler. Gönül isterdi ki ülkemiz bu iki halka da eşit muamele etseydi. Ama sözde etnik amaçlı olmayan “Türklük”ten dolayı sadece Türk olan Ahıskalılara kucak açılmış. Oysa Kürtler 1937’de de Azerbaycan ve Ermenistan’dan Orta Asya’ya sürülmüşlerdi. Bugün Orta Asya’da sahipsiz kalan Kürtler, Kırgız-Özbek gerginliğinde saldırıya uğrayabilmekteler ve kendilerine mikrofon uzatıldığında sahipsiz olduklarını haykırıyorlar. Oysa ülkemiz, Kürtlere de eşit davranıp onları da gözetebilirdi. Çünkü Ahıska Türkleri ve Kürtleri ne olursa olsun Türkiye’yi kendileri için bir vatan olarak görüyorlar. Kimi Ahıska Kürdü de Türkiye’yle birlikte Irak’ı da vatan olarak görüyor. Öyle ki yukarıda sözlerine yer verdiğimiz Recep Dede’nin torunu Said “Geçen sene Türkiye’ye gittim oraları çok beğendim. Irak’a da gittim, Irak’ı daha çok beğendim. Kürdistan’ı çok beğendim. Oralarda yaşamak isterim. Türkleri çok beğeniyorum, iyi bir millet. Kendime tabiî  vatan olarak Irak’ı görüyorum. Gelecekte ailem ve akrabalarımla beraber Kürdistan’da yaşamak isterim” sözleriyle duygularını dile getiriyor.

Sonuç olarak aynı ortak acıları çekmiş bu iki halk, ezenlerin kutsal ittifakı karşısında vicdani bir birliktelik kurabilmeli. Birçok Ahıskalı Türk arkadaşım var. Hepsi pırıl pırıl insanlar. Oturup uzun uzun sohbetler edildiğinde hemen anlaşılıyor ki “acılar ortak”. Tabi bazıları da belli milliyetçi çevreler tarafından Kürtlere karşı kışkırtılmış durumda. Ama genel olarak Kürtlerin çektiklerini en iyi anlayabilecek olan bir halktır Ahıska Türkleri. Onlar da çok eziyet çektiler. Hatta bu yüzden “Ahıska Türkü” olduklarını sık sık vurgularlar. Çünkü nereye gitmişlerse bu kimliklerinden dolayı dışlanmışlığı hissetmişler. Gönül isterdi ki Ahıska Türkleri ile Kürtler ortak bir platformda asimilasyon, sürgün ve baskı politikalarına hep birlikte karşı dursunlar.

KAYNAKÇA:
1- Bizim Ahıska, Sayı: 1, Ocak-Mart 2005
2- Ahıska Türkleri, İzmir Ahıska Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği
3- 
www.ahiska.org.tr

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
18 Yorum
İbrahim Genç Arşivi