İrfan Sarı

İrfan Sarı

Adar, Newroz ve Hejdeyar

Adar, Newroz ve Hejdeyar

Adar: yani suyun ağaç köküne yürüdüğü zaman.
 
Newroz: bilmeyen yoktur ama ben söyleyeyim yinede direniştir manası.
 
Hejdeyar: martın 18 i.
 
Bilmem öylesine yazdım. Biliyorsunuz bu yıl gever ovasına erken geldi bahar. Kırıkdağ’da erik dalları beyaz patladı. Kan uykusuna yatan inatçı toprağın damarlarını dolanıp erik dallarına kadar yürüdü su. Dağların başı hep saçlarıma benzer. Kır.
 
Ben dağlara benzerim zaten. Çünkü dağlar doğduğum günden beri durur orda. Biz birbirimize bakar benzeşiriz. Saçımız başımız birbirine benzer. Yüreğimiz birbirine. Allah’ına kadar benzeriz birbirimize.
 
Ama ben ölümlüyüm onlar ölümsüz.
 
Onun için bu dağların göreceği daha çok güzel günleri var, benim galiba o kadar şansım olmayacak.
 
Ondan vesiledir, bu nevrozu ömrümün en güzel baharı kabul ettim.
 
Türkiye’den Gever’e gelirken sizi bu kente bir yol ulaştırır teknoloji çağında. Başkada şansınız var elbette oda evvel zamanlar yayan yürünen patikalar. Ama korkmadan gelin. Bu yollar bir ülkenin kendi kendine yasakladığı yollarda olsa gelin. Her gün tepeden tırnağa aranıp geçilen bu yollar bir devrin en canlı tanığıdır tanık olmaya devam edecektir. Bu dağlar gibi. Nevroz gibi. Adar gibi. Hejdeyar gibi.
 
Gelip bu yolardan geçerseniz aklınıza yol hikayesinden çok vicdan hikayesi düşer. Dağlar sarp, yaşam sarp, sürdürülen ne varsa sarp.
 
Ama dünya şahit olmuştur, bu kez gever ovasında bir ateş yükseldi. kardeşi kardeşe sevdiren bir ateşti. Harlanmış düşmanlığın, kinin, öfkenin, haksızlığın, adaletsizliğin bir umut mevsiminin dallarına asıldığı ve yaşamanın namusuna olan saygıyla dik, onurlu, şerefli, alnı açık yükselen bir ateşti.
 
İnsanoğlunun yüreğinden yükselen kavim kardeşin dostluk ateşiydi.
 
Sarp olmayan sevginin denizinde yükselen bir ateşti. Yakmadı, ısıttı. Güneş ve ateş el ele tutuştu.
 
Türküler Ferhat Tuncun, Xêro Ebbas'ın sesinden yayıldı geverin o mistik özgürlük kokan ovasına. Onların sesi direndi bu kez dağlara kavuşmak için. Sevgiyi parmak parmak çalmak için yüreğin dudağına.
 
Sonra şel u şepik ile kiras u fistan durdular halaya, halayın başı sevda. Halayın başı inanç, halayın başı karlı dağlar.
 
Bir devrin üstünden insanlık geçti silindir gibi.

39131

 İnsanlığın işçileri, Osman Baydemir’in cümlelerinde şaha durdu. Çünkü o kelimelerin sancısını da, harcını da barış ile karmayı bilendi. Biliyordu. Bilmeliydi. Bilge olmak Kürt çocuklarının eskiden gelen alışkanlığıydı.
 
Ahmet Türk anlatılabilecek kadar yaşlı, sığınılabilinecek kadar genç, uçurtma uçurulacak kadar çocuktu. Yerinen yurdundan kovulsa da kendi kökünden yeşerebilecek kadar sadıktı. Yeniden yeşerebilecek kadar cesur…
 
Ve dağların yamaçlarında açan çiçeğin öyküsüne, sarp kayalıklarda, uçurumlarda, dağ çiçeklerine benzeşirse bir Aysel Tuğluk benzeşir gayrisi yok…
 
Onlar bahar getirdiler gever ovasına.
 
Gever ovası ise bahar saldı bütün dünyaya.
 
Hejdeyar su döktü arklarından bu gün…Bir daha gelsinler diye…
 
Kardeşliğin azizliğini, dostluğun kadrini, barışın özlemini, özgürlüğün ruhunu ektik hep bir ağızla toprağa. Boy verip açılsın diye yarınlara.
 
Newroz newroz açtık… heftrengi ile…
 
Bütün renkleri dilinden, dininden, ırkından arındırarak bölmeden kim koyar ki aklın silsilesine. Gayri gökkuşağını bir onlar açabilirdi yeryüzünün üstüne yağmurdan sonra.
 
İster yağmur, ister kar, ister boran, ister kasırga olsun barışın kardeşliğin dilini bir onlar konuşur yüreği ile…
 
Ve Direnişin şanını böyle yazarlar künyelere.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
İrfan Sarı Arşivi