Necip Çapraz

Necip Çapraz

150 yıl önceki Hakkari

150 yıl önceki Hakkari

1870’lerde Van’a Osmanlı Devleti tarafından resmi görevli olarak gönderilen İngiliz Subayı Major Frederick Millingen, bölgedeki gözlemleriyle ilgili bir kitap yazmış. Millingen, “Kürtler Arasında Doğal Yaşam” adı verdiği kitabında Van ve Hakkari bölgesindeki aşiretlerin, sosyal ve ekonomik yapısını ve bölgedeki doğal yaşamı kaleme almış. Yazar, Hakkari ilinin 150 yıl önceki durumu hakkındaki gözlemlerini de kitapta aktarıyor. İngilizce yazılan kitabın Türkçe’ye çevirisini 1998 yılında Nuray Mestci yapmış. Doz yayınlarından yayınlanan kitap ilgilimi çekti. Kitabın Hakkari ile ilgili kısmını okuyucularımız için alıntılayarak sunuyorum:

“Hakkari sancağı, Van iline bağlı idi. Sınırları, kuzeyden Kotur ve Mahmudiye’ye komşudur. Batıdan ise, Hoşab nehri ve Müks bölgesi ile çevrelenmişti. Güneydeki sınırları ise, belirtmem oldukça güç. Bu bölüm için söyleyebileceğim tek kesin şey, Urmiye’ye kadar uzandığıydı. Doğuda ise bu sancak, İran ile sınırlanıyor.

Van ilinin aksine, yumuşak iklim ve toprağın verimi açısından doğa, buraya cimri davranmıştır. Bu yüksek bölgede kış uzun ve soğuk geçer. Termometre bazen eksi 20 dereceye kadar düşer ve tüm sular, vadiler iki-üç ay boyunca donar.

Ürünler –Toprağın verimsizliğine bağlı olarak burada sadece buğday, tütün ve keten yetişir. Daha az dağlık bölgelerde söğüt, kavak bulunur. Yüksek bölgeler ise, bodur çam ve meşeyle kaplıdır. Buralarda, yerlilerin diken dediği bir bitki her yerde bulunur. Bu bitki Kürtlerin ev ekonomileri açısından çok önemlidir ve kuzey Kürdistan’da bol bol kullanılır.

Diken, iki fit yüksekliğindeki dikenli bir bitkidir. Bu bitkinin sapı kalın ve eğri büğrüdür, gövdesi ise, lifli ve düzgündür. Sapından pek çok dal çıkar ve bitkinin üst kısmının garip bir karnabahar görünümü alır. Bu bitki Kürtler aydınlanmada ve gübrelemede kullanılırlar.

Bu nedenle fakir insanlar arasında bu bitki, garip biçimde önemli bir ticari bir araç haline gelir. Bal ve balmumu, bu ilin farklı bölgelerinde oldukça yaygındır. Hakkari’nin yüksek bölgelerlerinde büyükbaş ve küçükbaş hayvanları otlatmak için iyi otlak vardır. Erzurum’un zengin celepleri her yıl bu dağlara gelerek hayvan satın alırlar. Sebze ve meyve, ülkenin bu bölümünde yaşayanlar tarafından hemen hemen hiç bilinmemektedir.

Mineraller-Hakkâri’nin maden kaynakları, diğer ürünlerine göre çok iyi durumdadır. Bir sarı zırnık madeni uzun yıllardır devlet tarafından başarıyla işletilmektedir. Ayrıca ikide kurşun madeni bulunuyor. İçlerinden bir tanesi, eskiden çalıştırılmıştı ve buradan birkaç yüz bin okka mineral çıkarılıp eritilmişti. Bu çalışma artık durduruldu ve eritilmiş kurşun tarlalarda açık olarak bırakıldı. Bu durum halkı çok kızdırmıştır. Bu maden, Koşanne yakınlarında, Nasturilerin sınırları İçinde kalıyor. Bir bölgede cıva, birkaç yerde demir, kömür ve şap bulunduğu söylenir. Ayrıca bu bölgede, uzun yıllardır kapalı duran bir de bakır madeni bulunuyor.

Endüstri-Hakkari’nin yaban nüfusu pek endüstrileşmemiştir. Buradaki halk, genellikle Kürt kilimi, yün çorap ve eldiven üretir.

Nüfus Hakkari’nin nüfusu yaklaşık olarak 210 bin kişidir. Bunlardan 60 bini Nasturi, 2 bini Yahudi, kalanları da Kürt ve Yezidilerden oluşur.

Yönetim-Bu il, Paşa kaymakam ve Van Paşası tarafından yönetilir. Bu görevlinin ikametgâhı, içinde 60–70 hane ve birkaç dükkan bulunan Başkale’dir. Hakkari paşasının da kendi meclisi bulunur. Bu mecliste, halkın büyük saygı duyduğu üç şeyh vardır. Ayrıca yönetimde muhasebeci ve müftü de bulunur.

Evcil hayvanlar-Kuzey Kürdistan’da bulunan hayvanlar, güney Avrupa’da bulunan hayvanlarla hemen hemen aynıdır. At, eşek, sığır, köpek, kedi, tavuk, kaz, hindi ve ördek. Bu hayvanların içinde bazılarının farklı hareket ettiğini gözlemlerseniz, anlayın ki bunlar Avrupalılar tarafından yetiştirilmişlerdir.

Kürt atları, Arap ve Türkmen atlarının karışımından ortaya çıkmış ve şimdi ayrı bir ırk olmuştur. Bu atların son derece güçlü bir yapıları vardır. Ne İran ve Türkmen atları gibi çok uzun ne de Arap ve Kappadokia (Küçük Asya) atları kadar küçüktürler.

Ancak, dış güzellik açısından Arap atlarıyla kıyas dahi edilemezler. Kürtler de atları soylu hayvanlar olarak kabul ederler ve sadece binicilik ve tarlada kullanırlar. Eşek, Kürdistan’da çok fazla bulunan bir hayvan değildir ve sadece yük taşımacılığında kullanılır. Katırların da sayısı pek fazla değildir. Bu hayvanlar İran‘dan gelir ve güçlüdürler. Öküzler ise bu ülkede biraz daha küçüktürler ancak bu cüsselerine karşın son derece güçlüdürler. Avrupa’da sığırlar toprak sürmek için kullanılırken, çiftlikle uğraşmayan Kürtler, onları yük taşımacılığında kullanılırlar. Öküzlerin sırtına konan iki torbayla, onlara 70–80 kg kadar yük taşıtılabilirler. Bu torbalar birbirlerine iki iplerden bir tanesi hayvanın belinden ve aşağıdan dolanır, ikincisi ise, arkadan. Aşiret bir yerden bir yere giderken, öküzler de tüm gereksinimleri taşırlar. Kürtler ayrıca kendileri için çok önemli olan karılarını ve çocuklarını da bu öküzlerle taşırlar. Bir yolcunun Kürdistan’da görebileceği en hoş kervan, öküzlerin sırtında oturan kadınlar ve çocuklar yanlarında büyük bir ciddiyetle yürüyen erkekler ile gençlerdir. Bu adamlar büyük bir ciddiyetle kervanı idare eder ve ilerlemesini sağlarlar. Ermeniler ise, öküzleri sadece tarımlarda kullanırlar.

Sığırlar burada oldukça iridir. Bu hayvanlardan elde edilen süt, Kürtlerin temel gıda maddelerinden birini, oluşturur. Küçük Asya’da ve Kürdistan’da sığır sütü, koyun sütüne göre daha değerlidir. Kaymak ya da peynir için ise, inek veya koyun sütü kullanılır. Sığırlar bir görevi de kağnı çekmektir. Bu Büyük ve eğreti araçlar, tufandan önceki döneme aittirler. Sığırlar görevlerini taktir edilesi bir biçimde yerine getirirler. Bu araçların sürülmesinde müzik kullanılır. Sürücü kağnıya bindikten sonra şarkı söylemeye başlar ve sığırlar hareket eder. Sürücü yolculuk sırasında dinlemek isterse, şarkıya ara verir ve sığırda buna bağlı olarak durur. Kürdistan kedileri ise, güzelliği ile göz kamaştırıcıdır. Zengin kürkü, muhteşem kuyruğu ile bir harikadırlar. Doğuda bu tür kedilere Van kedisi adı verilir. Avrupa’da bu tür kediler leydilerde bulunur. Ancak bu kedilerin çok sayıda ihraç edilmeleri nedeniyle, Van’da dahi onlardan bulmak oldukça güçtür.

Vahşi hayvanlar- Bu ülke vahşi hayvan bakımından da zengindir. Dağlarda ve dar vadilerde insanlar: kurtlar, tilkiler, yabani keçiler, ayılar ve yabani domuzlarla birlikte yaşarlar. Burada çok sayıda Leopar da bulunur. Türkler ve İranlılar için leopar derisi son derece değerlidir. Konstantinopolis’in yaşlıları bu kürklere vaşak derler. Keklik ise burada hemen her yerde vardır. Kürdistan’da kaldığı süre içinde, Kürt köylüleri ve askerlerim bu lezzetli ete sahip hayvanı masamdan eksik etmemişlerdir. Yabani ördeklerde sık sık karşılaşmak olasıdır. Bol miktarda bulunan kargalar ise, tarım için son derece zararlıdırlar.

Burada söz etmem gereken iki hayvan daha bulunuyor. Kürtler bu hayvanların Hakkari’de bir yerlerde var olduğunu iddia ediyorlar. Bu konuda yorum yapmak istemiyorum. Cevabı benden sonra buradan geçecek olan yolculara bırakıyorum Buradaki genel inanışa göre, Başkale yakınlarında, türünün tek örneği olan tamamıyle beyaz bir sığır türü bulunmakta. Diğer hayvan ise bir kuş. Kimisinin akbaba olduğunu iddia ettiği, kimisinin de kartal olduğunu söylediği kar beyazı kuş, son derece ender görülen bir tür. Her iki tür hayvanın da beyaz olduğunun iddia edilmesi biraz garip. Ancak daha sonraları Erzurum’da karşılaştığım Dr.Rossi, bana beyaz bir kuş bulunduğunu açıkladı. Bu hayvanlardan en az birinin doğruluğunu saptamış oldum. Doktor, dünyaca bilinen ve çok ender olarak görülen beyaz bir kuşun Hakkari dağlarında yaşadığını açıkladı. Hatta Erzurum’da yaşayan Fransız konsoloslardan bir tanesi, imparator Napoleon’a hediye etmek için bu kuşu yakalatmaya dahi çalışmıştı. Ancak, konsolosun bu iş için tuttuğu adam başarılı olamamıştı.

Dicle’nin Hakkari dağlarından doğduğu bilinir, ancak günümüz coğrafyacıları bu noktanın tam olarak neresi olduğu konusundaki soruyu cevaplayamıyorlar. Schultz,1830 yılında Kürdistan ve Hakkari dağlarında Dicle’nin kaynağını aramıştı. Bu kâşif, bölgenin en el değmemiş noktalarına gitmeyi başarmıştı. Bu alman kaşif yanına rehber yada eskort almadan, hayatını kana susamış eşkıyaların eline teslim etmişti… Schultz, coğrafi keşif tutkusunun kurbanı olurken Nil’in bilinen kaynağı çeşitli kişiler tarafından ziyaret edildi. Ancak tarihi Dicle’nin kaynağının neresi olduğu halen bir soru işareti olarak kaldı.

Bölge yerlileri arasında yaptığım araştırmalar sonucunda Dicle’nin Elbağ ovasına yakın bir yerlerden doğduğunu öğrendim Bulunduğum yer, oraya birkaç saat uzaklıkta olmasına karşın, bir türlü oraya gidememiş olmam nedeniyle, çok üzülüyorum… Umarım coğrafyacılardaki girişimci ruhu sona ermez ve günümüzde, Dicle’nin nereden doğduğu saptanabilir.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Necip Çapraz Arşivi