Özgür Amed

Özgür Amed

0.7 uç... Bir dağ hikayesi!

0.7 uç... Bir dağ hikayesi!

Ortaokul ikinci sınıftayım.

Tüm sınıfın tarih hocasına aşık olduğu zor bir dönemden geçiyoruz. Rekabet had safhada.
Öyle ki okula sadece tarih dersi için gelenler var. Matematiği, ilmi, fen bilimini bırakmış tarih kasıyoruz. Tek amaç hocanın gözüne girebilmek ve ondan bir “aferin” alıp Pavlov’un köpeği gibi “koşullanmak”. He Quran! Tek derdimiz budur. ABD bir ülkeye mi girmiş, Dünya mı sallanmış, Alp Er Tunga mı ölmüş?, TC yine vahşet mi saçıyor? Tew lê gulê bila bihar were… Hiç ama hiç ilgilenmiyoruz!

Olay o kadar saçma bir yere vardı ki, hocanın 5 katı kadar tarih biliyoruz artık. Bir ara Fatih Sultan Mehmet’in hangi elçiye ne dediğini hangi güle nasıl baktığını ve savaşlarda nerede durup ne dediğini, hangi uyku pozisyonunda yattığını da bilir hale geldim. Ders kitaplarını bırakmış kütüphanelerde kaynak taraması yapıyoruz.  Genç Osman’ın ölümüne ağlayan arkadaşları zar zor teselli ediyoruz. Anlayacağınız Allah belamızı vermiş ama halimizi gören yok!
 
Bir gün 2 arkadaşım bizim eve geldi.  Geliş sebepleri tarih dersine beraber hazırlanmak. Tarih yazımı üzerine W.Benjamin’e ayar vereceğiz. Batı felsefesinin ve özellikle Hegelci bakış açısının eksiklikleri üzerine olmayan aklımızla derin tarih analizlerini yapacağız Karlofça Anlaşması üzerinden.  Ve yaptık! Yaptık oldu! Bu arada belki merak edeniniz olmuştur! Bu nasıl bir hoca idi ki de bu denli akıl tutulması yaşadınız diye? Tek kelime ile cevap vermek istiyorum: Aya baktık ay beyaz kıza baktık kız beyaz, dedıx otur tarih kas!... Evet, durum budur. Sonra halimiz rivayet sanılmasın…
 
Biz ders çalışırken uç bitti. 0.7 kalem ucumuz hunharca bitti. Üzerimde pijama ve yanıma da sadece para alıp çıktım. Evimizin 2 sokak ötesinde bir kırtasiye vardı. Koştum oraya.

Gidip aldım ucu! Dönerken tam ilk sokağa yaklaştım ki bir de ne görem! Ortam insan dolu. Polis sokağın başını tutmuş, meraklı vatandaşlarda karşı kaldırımlara kümelenmiş. Ben de tam sokağın başından geçiyorum. Hiçbir şeyi takmadan normal yoluma devam ettim. Tam polis arabasının yanından geçiyordum ki bir polis tutmaz mı beni?

-Hop hopp! Dur bakalım! Nereye gidiyorsun?

Tarihin derinliğine, olmayan ülkemin ovalarına, at sırtında zozanlara gidiyorum diyecektim ki kendime geldim! “Evee gidiyem” dedim.

-Kimliğini göster…

Kimlik? Elimde sadece uç var. Üstümde pijama! Çocuk halim ile öyle polise sadece ucu gösterebildim. “Evdedir, ben uç almaya çıktım. Öğrenciyim” dedim… Ülkenin göz bebeği polis yutar mı! Hemen çaktı mevzuyu!  “Ah siz öğrenciler! Ülkemizin güzel gelecekleri! Muasır medeniyete bizi taşıyacak olan sevgi tomurcukları. Çiçeğin su sizin sevgi ile büyüdüğü bu güzel vatan topraklarında bin bir emek ve pijama ile uç almaya gelmiş sen güzel öğrenci!” diye sözler düşerken ben o ara bayılmışım zaten! Bu kadar ilgi hayatımda görmedim…

Amed’in ortasında bu sözleri duymak duygulandırıyor değil mi? İşin gerçeği şu: Bizim polis en içten duyguları ile atıldı ve “Kimliğin yoksa sana nasıl inanalım lan? Nerden bileyim dağdan gelmediğini?” dedi. Buyur şimdi buradan yak!

Yakutistan dağlarından Asena sırtında AKP zehrine taa o zamanlardan bulaşmış polis abêmiz bununla da yeltenmedi ve dozajı biraz daha artırdı: “Gomiserim kimliği olmayanları ne yapıyorduk?”

Komsêr gayet sakin:

-Al al al al! Al arabaya, emniyete götürüyoruz…
 
Yaw ne oluyoruz arkadaş! Teke teke gelin ulan! Daha kimlik evde demeden beni bodoslama arabaya attılar. İşin pis tarafı, o sokakta ne oluyor? Niye oradalar onu dahi bilmiyorum.
Abê valla öğrenciyim, uç almaya gittim. Evim hemen şurada, izin verin getireyim kimliğimi diyorum ama kime diyorum. Adam tutturmuş “Dağdan gelmediğini nereden bileyim?” deyip duruyor.

Yani doğrudur, büyük bir eylem için gelmişim. Her şey tamam ama o ara Google harita yok! Çizimi elle yapmak zorundayım, kalkıp uç almaya gittim. Nalet gelsin ki çabuk deşifre olduk…
Neyse efenim!

Komiser geldi arabanın önüne! Bana baktı, tipe baktı, pijama ve terliğe baktı! Acıdı sanırım. "Ne arıyorsun la arabanın içinde" diye sordu! Bir arkadaşa bakıp çıkacaktım da diyemiyorum.

"Komutanım ben uç almaya gittim. Kimliğim evde…" derken o sözü ağzıma tıktı:
-Sıktır git lan! Seninle mi uğraşacağız şimdi…

Ee madem gitmemi istiyorsunuz, büyüklük bende kalsın diyerek yol aldım.
Ne yalan söylim, bir kırılma anı da oldu bu bende.

Yolda gelirken hayatımın sorularından birini de heybeme atmıştım. “Dağdan gelmediğini nereden bileceğiz?” sorusun asla unutmadım. Yani öyle ki tarih hocasını bile unuttum 2 yıl içinde. Zaten tüm sınıf nefret etti ondan. Düşünebiliyor musunuz, hocamız, aşkımız her şeyimiz gidip nişanlanmıştı! Brutus’un hikayesini ezberledik hemen! Tarih dersinden öğrendiğimiz son ders o olmuştu!
 
Polisin pek çok siyasi mesajı otomatik içeren, interneti, kürtlüğü, mesaj hakkı, diğer tüm halklarla konuşma sürelerini de içeren tek paketlik bir sorusundan anlamam gerekeni anlamıştım ben. Yani ne demek istediğini bellemiştim. Hayatın kısa, kuşların da KCK’den içeri girdiği zamanlarda ise bizim polisin ruhu Mardin’de yine ortaya çıkmaz mı?

Arz ederim efendim: “Hakkında açılan bir soruşturma kapsamında Mardin Emniyet Müdürlüğü'ne ifade vermeye giden BDP Mardin İl Eş Başkanvekili Şaban Karakaş, Kürtçe ifade verme talebinde bulunması üzerine polislerin hakaretine maruz kaldığını dile getirdi. Karakaş'tan Kürtçe ifade verebilmesi için Kürt olduğunu ispatlayan belge ibraz etmesi istendi."

Evet sayın il başkanı Kürt olduğunu yani "Dağdan gelmediğini" ispatlaması lazımdı.
 
Gel gör ki zarların atıldığı ve “özgürlüğe kanat çırpmış olanlar” kadar kimsenin hafif olmadığı bu yer kürede, dağdan geldiğini değil ama dağda var olduğunu ispatlayan binler oluştu. Elinde uç ile durdurulup taciz edilen niceleri uç almayı bırakıp uçup gittiler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
14 Yorum
Özgür Amed Arşivi