Seçimler ve 3. yol

Seçimler ve 3. yol

Böylesi tarihi ve güncel, siyasal-sosyal bir misyona sahip, aslında en büyük sivil tolum hareketi olan bir fikriyatın çok yüzeysel ve dar ele alındığını görmek, bağrındaki umutla çelişmektedir.

İlhan Akbaş yazdı:

Bir seçimi daha geride bıraktık. Her seçim sonrası olduğu gibi bu seçimlerinde “kazananı, kaybedeni” veya “pozisyonunu koruyanı” oldu. (Aslında sorunların kaynağına inmedikleri müddetçe hepsi-hepimiz kaybeden taraftayız.) 

21 yıldır iktidarı elinde bulunduran AKP, seçim öncesi muhalefet partisiymiş gibi vaatlerde bulunmakla seçimi kaybeden tarafta olduğunu, almış olduğu oy oranı göstermektedir. 

Yine 21 yıllık AKP iktidarının ülkeyi çoklu kriz ortamına sürükleyen politikalarına ve rejimine karşı, sistem içi alternatif olma iddiasında olan ve bin bir zorluklarla kurdukları 6’lı masa ile iktidara aday olan bir muhalefetin, milliyetçilikte iktidar ile yarış içerisine girmesi onları seçimin kaybedenleri arasında göstermeye yetmektedir. Şöyle ki;

Halkların meşru siyasi ve demokratik haklarını, güvenlikçi politikalar ile bastırarak, demokratik hak arayışlarını terörize eden ve kutuplaştırıcı siyaset dilinin, her geçen gün toplumu umutsuzluğa sürükleyen politikalar devam ediyorken, eşi benzeri görülmemiş bir ekonomik krizin altında halk belini doğrultamıyorken, her geçen gün sosyal medya kanallarından yolsuzluk, fuhuş, uyuşturucu iddiaları ifşa ediliyorken, halkın seçilmiş belediye başkanlarına kayyım atayan, milletvekillerini hapseden milli İradeyi hiçe sayan uygulamalar devam ediyorken, başta Kürtler olmak üzere ülkedeki diğer halkların müziğine, diline, kültürüne, inancına yönelik yetkililerin nefret söylemleri sokağa kan ve gözyaşı olarak yansıyorken, muhalefetin bu ve benzeri uygulamalara karşı getirdiği çözüm perspektifleri nedir.? Sorunların kıyısından kenarından dolaşarak, onlarca sayfalardan oluşan mutabakat metinlerinde çerçeve düzeyinde ele alınması topluma umut ve güven vermeye yeter mi?  

Gerek cumhur ittifakı ve gerekse millet ittifakının tüm seçim propagandalarını HDP karşıtlığı üzerinden yürütmeleri toplumun hangi sorununa çözüm getirecektir?

AKP iktidarı, ülkemizdeki tüm sorunların kaynağı olan Kürt sorununun çözümünü, dar parti çıkarlarına kurban eden yaklaşımlarının onu, ülkeyi yönetemez hale getirdiğini, Kürt sorununu çözmeyenin çözüleceği kuralını görmeyecek mi?

Muhalefet zaman içerisinde yürütülen (içi boşta olsa) çözüm süreçlerinin kendisine mi karşı, yoksa şekline mi? Tüm sorunların kaynağı olan bir sorunun çözümüne, oy hesabıyla mı yaklaşacak. Cumhuriyetin birinci yüzyılından hangi doğru sonuçlarla ikinci yüzyıl karşılanacaktır. 

Bugün ülkemizde insanların mutlu olmamasının nedeni, ırkçı ve milliyetçi politikaların toplumu kutuplaştıran, ayrıştıran, baskılayan ve yoksullaştıran uygulamalarıdır. 20 yıllık iktidarın bu ve benzeri politikalarına karşı topluma çözüm diye “ben ondan daha milliyetçiyim” demek mi olmalı. Çözüm milliyetçilikte ise size niye gerek duysun seçmen?  

Gelelim onca baskı ve önünün kesilmesine, siyasetçilerinin, kadrolarının cezaevlerinde olmasına rağmen 3. Yol stratejisiyle, her geçen gün insanlarda umudu büyüten, ana gövdesini Kürt siyasi hareketinin oluşturduğu Emek ve Özgürlük ittifakına.

Ona gönül vermiş halkın fedakarlığı, her seçimde kazanan tarafta olmasına yetmektedir. Zira mücadeleleri öyle meşru öyle insani talepler barındırıyor ki, 4 yılda bir yapılan seçimlerle de sınırlandırılamaz.  

Ancak seçim sonuçları üzerinden yapılan değerlendirmelerde sonuçların bir başarı olmadığı genel kabul gören bir değerlendirme olması, fedakar halkımızın siyasal iradesini temsil eden öncülerine esaslı bir eleştiri ihtiyacını doğurmaktadır. 

Eleştirinin bir düzeltme hareketi olduğu gerçekliğinden hareketle;

Kapitalist sistemin, toplum üzerinde sömürü düzenini meşrulaştırmak ve kendini tek gerçeklik olarak sunmak için, ideolojik hegemonya merkezlerinde, tüm kavramların içlerini boşaltarak, toplumun zihin kodlarını, sömürü sistemlerine uygun bir hale getirmeye çalıştığı, toplumu, ve insan zihnini ikilem çatışmalarına boğdurarak kendini var ettiği, her geçen gün daha da teşhir edilmektedir. 

Sac ayakları olan kapitalizm, endüstriyalizm ve ulus-devlet eliyle bu durum insan ve toplum yaşamının her alanına taşırılmaktadır.

Tarih, bu sömürü düzenine karşı verilen mücadelelerin emek ve bedelleri ile doludur.

Toplumsal mücadele tarihinde; sisteme muhalif olarak gelişen birçok siyasal-sosyal hareketler, çok önemli kazanımlar elde etmekle beraber, kapitalist sömürü düzeninin sac ayaklarına karşı bütünlüklü bir alternatif ve hakikat rejimi oluşturamadıklarından dolayı yenilgi yaşadıkları görülmektedir. 

Kürt siyasal hareketinin kaynağını almış olduğu ideoloji uygarlığı, ona temel teşkil eden neolitik doğal toplum yönü ve sapma olarak ayrışan, devletli hiyerarşik uygarlık sistemi olarak iki temel üzerinden ele almış, Tarihsel mücadele mirasından da yararlanarak, yöntem ve hakikat rejimini doğru bir temel birim olan ahlaki politik toplum üzerine kurmuştur. Zira en bütünlüklü toplum tanımı budur. 

Sistemi var eden sacayaklarının her birine karşı alternatif sacayakları oluşturarak bütünlüklü bir karşı duruşu içeren bir alternatif oluşturmuştur.

Felsefik boyutuyla, bilimciliğin, dinciliğin, milliyetçiliğin ve cinsiyetçiliğin yapı bozuma uğrattığı tüm kavram ve kuramları, yeniden ele alarak onları kendi hakikatleri ile buluşturacak bir zihniyet devrimini gerçekleştirmeyi hedefleyen bir ideolojiyi sistematize etmiştir. Bu ideolojiye de Demokratik sosyalizm denmektedir.  

Demokratik sosyalizm, Kapitalist Modernist sistemin ulus devlet milliyetçiliğine karşı, farklılıkların özgün sayıldığı, özgünlüklere de saygılı yaklaşıldığı bir demokratik ulus tanımına sahiptir. Halkların bir arada demokratik ve özgürce yaşayabileceği bir yaşam tahayyülünün Halkların Demokratik Kongresinde vücut bulması, demokratik siyasette de umut yaratmıştır. Bu umudun siyasal ifadesi de Halkların Demokratik Partisi oluyor.

Böylesi tarihi ve güncel, siyasal-sosyal bir misyona sahip, aslında en büyük sivil tolum hareketi olan bir fikriyatın çok yüzeysel ve dar ele alındığını görmek, bağrındaki umutla çelişmektedir. 

Halkların demokratik birlikteliğinin siyasal ifadesi olan HDP’yi, seçim dönemlerinde hangi anlayışa kaç vekillik üzerinden ele alan yaklaşımlar umudu büyütmez, büyütmediği gibi sistem içi gelecek arayışlarına iter.

Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı ahlaki-politik temelde bir yaşamın mümkün olduğu iddiasında olan bir partinin, toplumun ahlaki ve politik özünün önündeki engellerin kaldırılmasında öncülük yapacak kadrolarını, siyasetçilerini (ki bu devrimci oluyor) yetiştirecek, teşvik edecek programları var mıdır? Varsa neden görünür değil.

İl ve ilçelerde parti çalışmalarının koordinasyonuna destek görevi olan parti meclis üyeleri, il ve ilçe yönetimlerinde parti örgütlülüğünün ilke ve işleyişine denk düşecek bir örgütsel gelişmeyi açığa çıkaramamaların nedenleri nedir? 

Dayandığı ideolojik zemin, temsili demokrasiyi toplum mühendisliği olarak değerlendiriyorken seçim dönemleri ile sınırlı tutulan halk buluşmaları neyle izah edilecektir? Halkı kendi yaşamlarının öznesi haline getirmeyi hedefleyecek, halkı karar süreçlerine dahil edileceği halk toplantılarının, sadece seçim dönemlerinde hatırlanması örgütsel gelişim yaratır mı?

Halkla, STK'lar ve esnaf ile sağlıklı iletişim kanalları oluşturmayıp, parti binalarına sıkıştırılmış, taziye ve düğünlerle sınırlandırılmış, pratik bir siyaset anlayışı sahip olunan iddia ile çelişmez mi?   

Örgütsel işleyiş, örgütsel tarz, kolektif çalışma bilinci, yoldaşlık ilişkisi, eleştiri-öz eleştiriyi içeren, eğitim çalışmalarının olmayışı, alternatif yaşam iddiasını pratiğe geçirmeye yeter mi? 

Adeta sihirli bir değneğe dönüşen öz eleştiriyi “benim de eksiklerim olmuş olabilir (ki o da net değil) özeleştirimi veriyorum” şeklinde ele almak özeleştirinin içinin boşaltmaya götürmez mi?  

İktidarın bir hastalık olduğu belirlemesinden hareketle, merkezileşme ve iktidarlaşma tehlikesine karşı ilkesel olarak ele alınan iki dönem kuralının kimi örneklerle ihlal edilmesi, partiyi ilkede esnek bir duruma sürüklemez mi? Veya Parti içi demokrasi tartışmalarına yol açmaz mı?

Dönem dönem yapılan seçimlerde, aday belirleme süreçleri hangi ilkeler üzerinden yürütülmektedir. Geçmiş seçimlerde sürecin zorlukları karşısında istifa eden ve istifa etmekle kalmayıp, AKP-MHP- İYİP gibi partilere geçen seçilmişlerin olması, aday belirleme komisyonlarına siyasi bir sorumluluk yüklemez mi? Bu sorumluluğun gereği halka yansımayınca, genel örgütlülükte ciddiyetsiz, disiplinsiz bir anlayış gelişmez mi?

Aşiretlerin kominal bir öz taşıdığı gerçekliğini göz önünde bulundurmak kaydı ile (söz konusu edilecek olan aşiretçiliktir.) 

Gerek bölgemiz ve gerekse ilimiz açısından, aday belirleme süreçleri, sıklıkla feodal denklemler üzerinden ele alınıyor olması, yeni nesil gençlere şu mesajı da barındırmaz mı? “Gençler partimizde siyaset yapmak isterseniz aşiretleriniz içerisinde etkili konumlara gelin”. 

Böylece, kişinin varoluş zemini feodal zemin olmaz mı? Doğal olarak herkes kendi varoluş zeminini güçlendirmez mi? 

Tersinden ele alacak olursak, aday belirleme süreçlerinde örgütsel ilke ve ölçüler, kişilerin örgütlülüğe yaklaşımı, öz gücü, öz yeterliliği, ideolojik derinliği ve yoğunlaşması esas alınırsa, “Gençler partimizde siyaset yapmak isterseniz yaşamın her alanında örgütlenin kendinizi ideolojik ve politik olarak güçlendirin” denmiş olmaz mı? Bu durumda da kişinin varoluş zemini örgütlülük zemini olmaz mı? Ve doğal olarak ta herkes kendi varoluş zeminini güçlendirmez mi?   

Verilen emekleri hiçleştirmemek kaydıyla, mecliste gurubu bulunan üçüncü büyük bir partinin  milletvekillerinin meclis performansları ve kürsü kullanımı değerlendirildiğinde toplamda iki elin parmaklarını geçmeyecek bir vekil performansının olmasının nedenleri nedir? 

Kapitalist modernist paradigma, her renge bürünen liberalizm ideolojisiyle ve kendisine sürekli sömürü teknikleri üreten bilimciliği ile, en sistem karşıtı olduğunu iddia eden çevreleri bile kolayca kendi değirmenlerinde öğütme kabiliyetini gösterebilmektedir. Soldan sağa birçok “muhalif” kesimlerde de örnekleri görülmektedir. 

Bu noktada Halkların Demokratik Kongresi içerisinde ideolojik olarak tüm sol sosyalist çevreler ile nasıl bir diplomasi faaliyeti yürütülmektedir? İdeolojik tartışmaların yaşandığı atölyeler var mıdır? Halkların Demokratik kongresi içerisinde yer alan partiler, toplumsal problemi nasıl tanımlıyor? Çözüm perspektifleri nelerdir?  Benzeri sorular çoğaltılabilinir. 

Elbette tüm bu soruların ağırlıklı olarak muhatabı ve sorumluluğu, Kürt siyasal hareketindedir. Zira onların dayandıkları ideolojik zemin sosyalizme nefes borusu açmıştır. 

Gerek HDK ve gerekse HDP içerisinde ideolojik tartışmaların yürütüldüğü atölye çalışmaları şayet olsaydı, demokratik, ekolojik, kadın özgürlüğüne dayanan toplum paradigmasının emeğe, kadına, tarihe, devlete, demokrasiye, sınıfa, sanata, spora, siyasete, iktidara, insana, topluma, bilime, diyalektiğe, endüstriye ve ekonomiye nasıl yaklaştığı tüm sol sosyalist çevrelerce tartışılabilinirdi ve bunlar hakikate yakın temelde ele alınmış olsaydı, dönemin devrimci sorumluluğu, zorlu süreç koşullarında Hdp listelerinden seçime girip, seçildikten sonra TİP'i kurmak olarak anlaşılmazdı.

Örneğin bu kıymetli arkadaşlara sormak gerek, TİP’te olup ta yapabileceğiniz ne vardı ki, HDP'de yapamayacağınız. Temel çelişkiniz sınıfa dayalı toplum tasavvuru muydu yoksa sosyalizme nefes aldıran bir paradigmanın öncülüğünü, düne kadar kuyruklu Kürt olarak aşağılanan halkın yapıyor olmasına karşı kibir mi?

Doğruya yakın bir sistem analizi, objektif bir tarih ve sosyoloji anlayışı, gerçekçi bir devrim ve devrimci tanımı yapılamaması Türkiye sol sosyalist hareketlerinin toplumsallaşamamasının en büyük nedenleri arasındadır. 

Kürt siyasal hareketi ile Türkiye sol sosyalist çevrelerinin aralarındaki ideolojik nüans farkları birbirlerini yok etmeye dönük olan bir diyalektik anlayışla değil, ilişki ve çelişki boyutu ile ele alınacak bir diyalektik anlayışa sahip olmalıdır. Zira yeniyi, güzeli açığa çıkaracak olan aynılık değildir. 

Bunun dışındaki ele alış biçimlerinin son seçimlerde de görüldüğü gibi, ülkenin demokratikleşme ihtimaline katkı sunmadığı, aksine zarar verdiği görülmüştür. Elbette son seçimlerin, Emek ve Özgürlük ittifakı açısından başarısızlığını, HDK bileşeni olan TİP üzerinden tanımlamak haksızlık olacağı gibi objektifte olmayacaktır. 

Baştan itibaren 3. yol stratejisi kapsamında bir söylem tutturmanın ve kendi Cumhurbaşkanı adayı ile seçime girileceğinin ilanı toplumda olumlu karşılandığı ve hatta heyecan yarattığı görülmekte idi, zira bu durumda, seçimin ikinci tura kalacağı kesinlik kazanıyorken, siyasal iktidarın belirleyeninin HDP olacağı gerçeği sağır sultana malum olmuş bir gerçeklikti. Bu durumun ırkçı ve uğursuz çevrelerin uykusunu kaçırdığı, %5 oy alan Sinan Oğan’ın ikinci tur diplomasisindeki cümlelerinden anlaşılmaktadır. “Milliyetçiler olarak seçimin belirleyeninin HDP olmasını engelledik” söylemi bu gerçeğin itirafından başka bir şey değildir. 

Sonuç olarak, diplomaside olduğu gibi siyasette güç dengeleri üzerinden yürümektedir. Elinizdeki güçlü kartlar size “şeytanla bile pazarlık” yaptırabilir ve kazandırabilir.

Etiketler : , , ,
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum