'Kürtleri yok etmek fikri başarısızdır'

'Kürtleri yok etmek fikri başarısızdır'

"Çözüm için müzakere süreçlerinde liderlerin rolü" konferansında konuşan Prof. Dr. Mesut Yeğen, "Kürt kitleleri bugün Kürdistan ile aşk içerisindedir ve Kürtleri yok etme fikri esasen başarısızdır" dedi.

İSTANBUL - Barış İçin Öcalan'a Özgürlük Platformu tarafından Elite World İstanbul Hotel'de düzenlenen "Çözüm için müzakere süreçlerinde liderlerin rolü" başlıklı konferansın "Kürt Sorununda çözümsüzlüğü aşmak: Kürtlerin Özgürlük Mücadelesi" başlıklı ikinci oturumuna; İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sosyolog Prof. Dr. Mesut Yeğen, BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, Gazeteci Nuray Mert ve Sosyolog İsmail Beşikçi konuşmacı olarak katıldı. Kürt meselesinin merkezinde Kürtlerin silahlı ayaklanmasının yani PKK'nin olduğunu belirten Prof. Dr. Yeğen, "Bu süreç, bir yandan Kürtleri belli bir dili konuşan topluluk olduğu bilgisine kavuşturdu, ama öte yandan da bu bilgiden mahrum kılmak istedi. 20. yüzyılın başında Kürtler bir ulusal topluluk olarak yaşama fikirlerini beyan etti, ama bu kabul edilmedi ve Cumhuriyet serüveni başladı" diye konuştu.

'Kürtleri yok etme fikri başarısızdır'

80'li yıllarda Kürtlerin tarih sahnesine yeniden çıktığını ifade eden Yeğen, "Kürt kitleleri bugün Kürdistan ile aşk içerisindedir ve Kürtleri yok etme fikri esasen başarısızdır. Kürtler Kürdistan mücadelesinden vazgeçmeden tarih sahnesinde kalmak istiyorlar. Kendi dillerinde eğitim görmesini ve tanınmasını istiyorlar, Kürdistan'da da bir hakimiyet kurmak istiyorlar. Bunlar olmazsa Kürtlerin millet olarak tarih sahnesinde kalması mümkün değildir. Bunları kabul etmemek Kürtlere 'siz bir millet olarak tarih sahnesinde yer almayı hakketmiyorsunuz' demektir" değerlendirmesinde bulundu.

'Kürtlerin nasıl evrensel özne olduğuna bakmakta fayda var'

Türkiye'de zannedilenin aksine asimilasyon büyük açıdan başarıya ulaştığını kaydeden Gazeteci Nuray Mert ise, "Bütün mesele, Kürtlerin modernleşme sürecinde bir ulus devletle sona erecek bir maceralarının olmaması. Aslında bu da çok doğaldır, çünkü etnik gruplar politikleşmedikleri sürece evrensel özne olmazlar. Kürtlerin başkaldırı gelenekleri çok güçlü olmasına rağmen asimile edilebilmiştir. Bunun nedeni de önceden politikleşmemiş olmasıdır" dedi. Hiçbir iktidar kurgusunun kendini zorlayan bir güç olmadıkça haklar konusunda lütufkar bir hava yaratmayacağını belirten Mert, "Bu nedenle Kürtlerin nasıl politikleştiğini ve evrensel bir özne olduğuna bakmakta fayda var" diye konuştu. PKK Lideri Abdullah Öcalan ile gerçekleşen görüşmelere de değinen Mert, "Hemen sürecin başında iktidarın 'silahsızlandıracağız, Öcalan araçtır' sözleri, devletin kavrayışsızlığı ile ilgili bir şey" diyerek Kürtlerin "Önderlik" kavramını "Nasıl olsa hepsi Öcalan'a bağlı sadece Öcalan ile görüşürüz diğer Kürtler nasıl olsa onu dinler" şeklinde algılamanın da oryantalist bir yaklaşım olduğunu belirtti.

'Kürt devleti tanınmıyor ama önderi tanınıyor'

"Görüşmeler yapılırken sorunun temeli nedir?" sorusunun önemli olduğunu belirten sosyolog Beşikçi ise, "Bu sorudan uzaklaşmamak gerekiyor. 1920'ler Kürdistan'ın üçüncü bölüşümüdür. Kürtler bölünmüş parçalanmış, devlet kurma hakları gasp edilmiştir. Öcalan ile görüşmeler yapılırken, esas sorunun bu olduğunu ve bu sorunun Ortadoğu ve Yakındoğu'da bulunduğunu da unutmamak gerekiyor" dedi. Türkiye'nin Kürtleri nasıl halk olarak tanımıyorsa Almanya'nın da tanımadığına işaret eden Beşikçi, "Türkiye'den giden bir Kürtsen seni Türk kabul ediyor. İran'dan gideni Pers olarak tanıyor. Bu nasıl bir düzendir. Uluslararası mecrada nasıl böyle anti Kürt bir düzen kurup, günümüze kadar getirilmiştir? Temel sorun budur. Buna dikkat etmemiz gerekiyor" diye konuştu. Beşikçi, İngiltere'nin 1919, 1920 tarihlerinde ilk zehirli gazı Kürtler üzerinde kullandığını, Sovyetlerin Kürtlerin devlet kurmasına karşı olduğunu anımsatarak, Kürtlere karşı yürütülen karşı politikaların uluslararası düzeyde olduğuna dikkat çekti. Beşikçi, "Türk devleti Kürtleri devlet olarak tanımıyor, ama Abdullah Öcalan'ı önder olarak tanıyor. Bunda bir terslik yok mu?" diye sordu. "Örneğin bir köye bir panzer giriyor, köylülere işkence ediyor. Bu işkence edenlerin kemerlerinde Türk bayrağı, yüzüğünde Türk bayrağı var. Kürtlerin bayrakla nasıl sorunu olmasın? İşte Kürt sorunu budur" diyen Beşikçi, Kürdistan'ın Türkiye'ye coğrafi yakınlığı nedeniyle çok daha fazla baskıya maruz kaldığını belirtti. Beşikçi, "Kürdistan'daki mücadele bir cehennem içinde yürütülüyor. Çevresinde hiçbir dostu yok. Bu bakımdan Filistin'den çok farklıdır" dedi.

'Fransa'nın yükümlülüğü Türkiye'ninkini hafifletmez'

BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak ise konuşmasına Paris'te 3 Kürt kadın siyasetçinin suikast sonucu katledilmesini kınayarak, başladı. Bu saldırının en acımasız saldırılardan biri olduğunu belirten Kışanak, "Üçünün kadın olması, kadın özgürlük mücadelesi yürütüyor olması, üçünün de diplomatik ilişkiler yürütüyor olması zaten bu cinayeti vahim yapıyordu ama bu sürece denk gelmesi daha da vahim yaptı. Bu katliam yapılmamış gibi devam edemeyeceğimizi düşünüyorum" diye konuştu. "Bundan sonra eğer biz Kürt sorununu çözme konusunda çaba içinde olacaksak, görüşmeler devam edecekse bu katliamı yapanların açığa çıkarılması gerekiyor. 'Bunu yaşandı. Oldu bitti, arkamızda bırakalım' diye algılarsa iktidar yanlış yapmış olur. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve hükümetin bu cinayetin aydınlatılması konusunda açık bir tutum içinde olup, çaba sarf etmesi gerekiyor" diyen Kışanak, Fransa'nın bu konudaki sorumluluğu ve yükünün Türkiye'nin sorumluluğunu hafifletmediğinin de altını çizdi.

'Zor olan şiddet değil hak ve özgürlükler'

"Kürt sorunu dediğimiz bir halkın temel haklarından mahrum bırakılması kapsamında tartışılır oldu" diyen Kışanak, şu değerlendirmede bulundu: "Şimdiye kadar devlet tarafından eşkıya sorunu, isyan gibi çeşitli ifadelerle adlandırılmaya çalışıldı. Bundan sonra artık bir sonuç almak istiyorsak hak ve özgürlükler konusundaki engelleyici tutumun değişmesini söylemek de en pozitif yol olacaktır." Kürtlerin bugüne kadar haklarını almak için çabaladıkları gibi önümüzdeki süreçte de böyle olacaklarını belirten Kışanak, "Doğru olan Kürtlerin politik yaklaşımına yanıt vermektir. Daha fazla başka sorunlara vesile olacak başka adımlar atmadan bunu yapmak gerekir" dedi. Kışanak, bunun Suriye ve İran için de geçerli olduğunu dile getirdi. Türkiye'de çokça tartışıldığı gibi sorunun zor olan kısmının şiddet değil hak ve özgürlükler meselesi olduğunu düşündüğüne dikkat çeken Kışanak, "O nedenle bu konuyu tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'de geçen yüzyılda bu meseleleri konuşmak isteyen akademisyenler cezaevine konulmuştur, entelektüel camia ise bölünme korkusu ile ablukaya alınmıştır" diye konuştu. Kışanak, "Bugüne baktığımızda gelecek kurmak isteyenler barışı da kurmak zorunda. Kürtler açısından da Kürtlerin kendi aralarında konuşmalarına izin verilmeli. Kürtlerin politik aktörlerinin çok büyük bir kesimi Sayın Öcalan'ı muhatap olarak gösteriyorlar. Ancak bu Kürtlerin politika üretmekten yoksun oldukları anlamına gelmiyor" dedi.

Oturum soru cevap bölümü ile sona erdi. Verilen aranın ardından konferans, "Kürt sorununun çözümünde Abdullah Öcalan'ın rolü: Neden Öcalan'a özgürlük?" oturumu ile devam edecek. DİHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.